UĞUR CANBOLAT
AHLÂK-I HASENE erleri kalbine vakıf olanlar arasından çıkar. Zira kişinin kalbine vâkıf olmamasının başına türlü belalar getireceğinin idrakindedirler.
Müstakim olmak yani İlahi buyruklar açısından doğru ve sağlıklı bir açı belirleyerek bu istikamette kararlı yürümek demektir ve bu yine kalbine vakıf kişiler tarafından ancak maharetle gerçekleştirilebilir.
Vukuf-î kalbi olanlar bürhan üzere yol alırlar. Yani zannî olan bilgiden kendilerini arındırarak kesin bilgi olan Kur’an-ı Kerim’in verdiği ölçüler üzerinde ilerlerler.
Sabit değer olarak kabul ettikleri, kendisinin dışında muhtaçlığı bulunmayan yüce kitabımızın değişmez prensiplerini ilke edinerek yaşamlarını sürdürürler.
Güzel ahlak yolcuları bir şeyi etraflıca yani en iyi şekilde anlamak, kavramak ve bunlar üzerinde sürdürülebilir bir düşünceyi benimseyip daimî kılmak hususunda hassastırlar.
Hayatın bir değişim yani halden hale geçmek ve daima gelişerek ilerlemek olduğunu kabul ettiklerinden sürekli bir tâlip oluş üzere yaşarlar.
Durumdan duruma geçerken azıcık bekleyerek, vakfe yaparak değerlendirmeler yaparlar.
Bu onlarda öncesi ve sonrası hakkında sağlıklı bir muhakemeyi pratik haline getirmeleri demektir.
Dolayısıyla daimî bir tövbe yani yanlışları biriktirmeden bırakma, onlardan vazgeçmek demektir.
Bu iman uyanıklığı onlarda köksüz olan batıla bağlanıp bunu muhafaza adına eyleme geçmeye mâni olur. Kökü sabit olan Hakk buyrukları böylece hayatlarının her anında kendilerine eşlik eder.
Varılmak istenen yer için eksiklerini kesiksiz tamamlama anlamına geldiği için arada telafisi zor boşluklar oluşturmayıp tamamlana tamamlana ilerlerler.
Güzel ahlak yolcularının kalbi daima zikir üzere olur. Yani İlahî Vayhi hayatlarının her anında, her olayında kullanmak ve çözüm geliştirmek üzere hatırlarında canlı tutarlar.
Elbette sürekli okurlar, gelişirler, çağın gereklerini yerine getirirler. Ancak asla ve asla bu bilgileri Kur’an’ın üstünde tutma gafletine düşmezler. Her ne öğrenirlerse öğrensinler vahyin bilgisini tüm bunların üstünde belirleyici olarak tutarlar.
Bu onların duygularını tanıyıp kontrol altında tuttuklarını yani vukuf-î kalbî olduklarını gösterir.
Yüksek erdem yolcuları bu hâli daimî şuur hali olarak görürler, o nedenle asla ihmal etmezler.
Her fırsatta bu sebeple kalplerini yoklarlar. Murakabe ederler.
Dilden kalbe nüzul etmeyen kelime tekrarlarını zikirden saymazlar.
Bu hususta elbette en büyük örnekleri Fahr-i Kâinat Efendimizdir.
Ey hakikat yolunun kalbine vakıf olmaya çalışan gayretli yolcusu!
Tüm dikkatini kalbine yönelt.
Değişkenleri asıl olan vahyin bilgisinin yerine koyma. Tüm varlığınla gerçeğe yönel.
Her türlü yanlış bağ ve bağlamlardan kendini kurtar. Evhamdan beri ol. Şek ve şüpheden uzak dur. Yanlış ve meşru olmayan hayal, düşünce ve fikirleri hemen teşhis ederek onları bertaraf et.
Bürhanî olmayan hislerden kendini muhafaza eyle.
Eğer sende güzel ahlak yolcuları gibi doğru kalmak ve müstakim olmak istiyorsan inandığını söylediğin, Allah’ın Nebi’si yoluyla ilettiği asıl bilgiye sadakatle yönel ve burada sabit kadem ol.
Gönlünü uyanık tut. Kalbin fiili olan akletmeyi terk etme.
Kulluğundan emin olmanın, imanında sadık olup bu kavil üzere kalmanın yolu Kur’an’ın aktif talebesi olmaktan geçmek olduğunu hatırından çıkarma.
İmanı kalbinin değişmez kararı haline getir ve bunu sabit kıl.
Kural dışına çıkarak sistemi bozarak başa dönmek zorunda bırakma kendini.
Şeytanın doğru yol üzerinde oturarak yani sana doğru kurallar sunduğuna ikna ederek yanıltacağını unutma. Kısacası kalbine vakıf ol.
Unutma ki, kendinin efendisi olmak kalbine sahip olmakla mümkündür.
26.09.2024