YARATAN ALLAH PEKİ, YAŞATAN KİM?

UĞUR CANBOLAT

AHLÂK-I HASENE erleri farka gelmiş olan insanların arasından çıkar.

Onlar Âdem olmanın fark etmek olduğunu en derin biçimde kavradıklarından bunu kısaca “Adam olmak” şeklinde tanımlarlar.

Burada cinsiyetlere değil varlığın kendisine vurgu yapılır.

Hayatı farkındalık ile yaşamakla ancak ahlaklı olunabileceği şuuruna ulaşanlar her daim bu özelliklerini hem enine boyuna hem de derinlemesine sürdürmeyi prensip haline getirirler.

Yüzeyselliğe prim vermezler.

Öylesine yaşamayı kendilerine yakıştırmadıklarından her işlerini ciddiye alırlar.

Özellikle kulluklarını hayatlarının birinci planında tutarlar.

Bu ise örneğimiz olan Nebiyi Zişan Efendimizin Kur’an-ı Kerim’in emri ve yol göstermesi ile nasıl kulluğu zirvede yaşadığını hiç gözden kaçırmayarak O’nun ayak izlerine bakarak ilerlerler.

O’nun yaşama tarzı yani bize örneklediği hayatı tevhit üzeredir.

Hayatın her anının her dakikasının her saniyesinin bilmediğimiz başka hangi küçük birimi varsa hepsine aktif bir şehadetle Allah’ın şahit olduğunu şuura getirmişlerdir.

Bu sebeple bölücü değil birleştiricidirler.

Güzel ahlak yolcuları esas bölücülüğün iman ve hayat üzerine olduğunu bilirler.

Ahlak adına ahlaksızlık yapanlar, Allah’ın adını kullanıp yalanın gizli bayraktarlığını yapanları ellerindeki ölçüler ile hemen teşhis ederek gereğini yaparlar.

İşte onlardan bir tanesi yaratan ile yaşatanın aynı olması ilkesini hızlı el hareketleriyle gözümüzü boyayıp gönlümüzü bulandıran maneviyat sihirbazlarına kanmayarak korumaktır.

Bu mana illüzyonistleri yaratma konusunu önemle ve özenle dile getirirler.

Etkili biçimde anlatırlar.

Peşi sıra âyetleri ezberden okur hemen ardına hadisleri sıralarlar.

Oluşturdukları bu güven atmosferinden sonra açık bırakılan küçük bir delikten yılanın haneye sızması gibi kalbimize sızarlar.

Yaratmak Allah’a mahsustur derler. Ki, el hak doğrudur.

Her an bir ş’en üzere olduğunu ifade ederler. Bu da aynı şekilde kesin bilgi olan Kur’an’a dayanır ve şüphesiz doğrudur.

İşte hile bundan sonra başlar.

Her şeyi Allah’ın yarattığını söyleyen bu kalp öldürücü madrabazlar her emri aynı zamanda O’nun verdiğini gizlerler.

Yönettiğini yanı yaşamı düzenlediğini gözden uzak tutarlar.

Kendilerinin yönetimde payı olduğunu söylerler. Dünyayı dörde ayırıp bölgeleri bölüşür, maneviyatları, nasip olan kalbin rızıklarını, feyizleri, bereketleri, oluşları ve inkırazları kâinatta kendilerinin yönettiklerini, nizam verdiklerini, düzenlediklerini söylerler.

Yani Allah’ın yaratma ve yaşatmasını birbirinden ayırma hadsizliğinde bulunup buradan sızmaya çalışırlar.

Ey hakikat yolunun yaratan ve yaşatanın sadece Allah olduğunu ve başkasına asla verilemeyeceğini bilen, kalbini şirkten korumuş yolcusu.

Allah’ın sadece yaratıp bırakmayacağı şuurunu her an canlı tutmaya devam ederek erdemler yolculuğunu sürdür. Yaşatmak da O’na aittir.  Yönetmek yine O’na mahsustur. İdare O’nundur.

Evrenin idare anahtarlarını kimseye teslim etmez. Ortak kabul etmez.

Eğer bir muvahhit olarak yaşamaya devam etmek istiyorsan A’raf Sûresi 54 cü âyeti üzerinde bir daha düşün.

Maneviyat lideri, iki dünyanın da kanatsız uçanı, nizam vericisi, nasip dağıtıcısı, aşıkların Hakk şerabı sunucusu, kalplerin kendisine çeviricisi gibi olmadık ve olmayacak tamlamalarla kendini ima edenleri bu âyetin nuruyla teşhis et ve gereğini yap.

Bu ahlakına ve şirke bulaşmamış imanına sahip çıkmaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir