GEL SÖMÜR BENİ!

UĞUR CANBOLAT

YALIN biçimde söylediğimiz zaman hemen bizi yerimizden zıplatıyor ve “Olur mu öyle şey?” diyoruz.

Ne yani, olmuyor mu?

Kendimizi kendi elimizle sömürülmeye teşne hâle getirmiyor muyuz?

Bir nevi “Ben müsaidim istediğin gibi sömürebilirsin” demiyor muyuz gerçekten?

İtiraz etmek elbette hakkınız ama öncesinde azıcık bir kıymet verip düşünseniz olmaz mı?

Bu fevrilik neyin nesi erenler?

Tepki verme biçimimiz bile aslında sömürüldüğümüzü, bu açıklıkla dile getirildiği için geliştirdiğimiz savunma mekanizmasını harekete geçirdiğimizi göstermiyor mu?

ESKİYE dayanan bir dostla oturmuş geçmiş günleri eliyorduk.

Yukarıdaki soruların benzerlerini sıralamaya başladığımda önce kendini etrafa odakladı. Sonuç alamayınca çayları arka arkaya devirdi. Yine de huzursuzluğunu bastıramadı. Görmezden gelmenin çare olmayacağına kanaat getirdiğindeyse “Biraz abartmıyor musun?” dedi.

“Evet, abartıyorum” dedim.

Kendimizle ilgili muhasebenin dozunu abartmadığımız sürece meseleye abanmıyoruz çünkü.

Geçmiş günlerin acı veren sömürülerini görmezden gelerek işin daha çok keyif veren, hasreti gıdıklayan, şahısları hatırlatan yönlerine odaklanarak bir nevi yaşlılığımızı göz önüne seren, hoşluk sunan bir nostaljiden öteye gidemiyoruz. Bu mudur maksadımız?

Eğer kendimizi geçmişin uyutucu ve uyuşturucu beşiğinde sallamak istiyorsak mübarek olsun.

Ama zaten hep yapageldiğimiz buydu. Ne faydasını gördük?

Hangi hususta uyarıcı ve titretici bir etkisi oldu?

SÖMÜRÜYE açık olmamış olsak bizi kim sömürebilirdi?

Sömürse bile nasıl devam ettirebilirdi?

UMUTLARIMIZ sömürüldü.

Bize cennetin sallanan sanal salıncakları anlatıldı.

Sorumluluk almadan, gayret göstermeden, emek çekmeden, kanıta dayalı verilerle hakikate ulaşmadan, kulluğun tadını almadan, kendilik bilincine ulaşarak kendimizin efendisi olup ifrat ve tefritten azade bir denge hâlinin insanı olmadan ceketlerinin altına gizledikleri hayali cennetleri, sahte mutlulukları bize pazarladılar.

Bedava olduğunu gördüğümüz için balıklama atladık tabi.

Oysa Rabbimiz her sonucun yapılan işle ilgili olduğunu söylüyordu bize.

Şanlı Nebi’mizin bize hayatının her karesinde örneklediği öğreti bedavacılığa açık değildi.

Taif ziyaretini ve hicretini düşünmemiz bile temelsiz nice umutları yerle bir etmeye fazlasıyla yeterdi.

KORKULARIMIZ sömürüldü.

Yine biz müsaade ettik.

Temelsiz kaygılarımızın stres yükünü arttırarak ilimden, bilimden, düşünceden ve hayatın doğal akışından uzak kaldığımızda birileri kurtarıcı kılığında hayatımızda arz-ı endam etti.

Ceplerinde birbirinden farklı ve her anlayışa uyacak yalanla üfleyip şişirilen renkli balonlar vardı.

Patladığında ödümüzün çatlayacağı kulaklarımıza fısıldandı ve ne yazık ki biz buna en küçük bir şüphe duymadan hemen inanıverdik.

Bir saniyelik bile üzerinde düşünmedik. Bu nedir böyle diyemedik.

Ne algıya dayalı korku olan havf konusunda ne de bilgiye dayalı korku olan haşyetin ne olduğu hususunda hiç düşünmedik.

Bu sebeple de sömürülmemiz devam etti.

İNANÇLARIMIZ sömürüldü en çok da…

Bizler Allah’ın yaratması ile yaşatmasını Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okumadığımız için ayırdık.

İşte tam burada çöktüler kalbimize iman hırsızları.

Yaratmak Allah’ın işi ama sonrası bize ait dediler. Yerleri, gökleri nasıl idare ettiklerini anlattılar. Feyizleri kendilerinin dağıttıklarını söylediler. Kisvelerini Allah Resulünün giydirdiği yalanını pervasızca savurdular. Kendilerini O’nun halifesi ilan ederek Fahr-i Kâinat Efendimiz adına konuştuklarını alenen söylediler. Bu sebeple sorgulanamayacaklarını ima ettiler. “İsmet” sıfatına sahibiz demiş olsalardı şüphelenip uyanacağımızı bildikleri için bunu başka kelimelerle söylediler.

Her işimizi kitapsız görmemize karşın yani kitaba uygun bir yaşam sürmediğimiz halde kendilerini de bizi de kitaplı yaşıyor gibi gösterdiler ve biz buna peşinen inandık. Bu işimize geldi zira.

Bize verilen ilk vahiy olan akıl inkâr ettirilince kendisini onunla anlayacağımız Kur’an’dan da otomatik olarak ırak düşürüldük.

Kimseye kabahat yükleyemeyiz. Suçlamak nafile. Arkadaşımın tepkisi de bu sebeple yersiz.

Akıldan kendimizi vareste ve vahiyden azade tuttuğumuz için sömürüye açık olduk.

Gel sömür bizi dedik.

Gereğini kanırta kanırta ve fazlasıyla yaptılar.

Ya Selam.

27.04.2024

https://www.istiklal.com.tr/gel-somur-beni

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir