AH BU SEÇİMLER

UĞUR CANBOLAT

HER zaman sevimliliği ile hatırlarım kendisini…

Hiçbir vakit direkt bir şey söylemez daima nüktenin muhteşem kanatlarına binerek derdi diyeceğini.

Israr etmezdi. Zorlayıcı değildi. Misyonerliğe soyunmazdı.

“Benim bilgim, müktesebatım, görgüm, muhakemem, değerlendirmelerim, analizlerim sizinkini döver” dercesine bir hamlığa düştüğünü hiç görmedim.

Çünkü kibrin aklı baştan alan uçarı atına hiç binmezdi. Tam bir tevazu ehliydi.

Empoze etme, baskılama gibi pres faaliyetlerine girişmeye tenezzül etmeyi bırakın aklının ucuna bile gelmezdi.

Zira akla ve iradeye önem verirdi.

Seçimler kişinin hür iradesi yani özgürlüğü ile gerçekleşmeliydi ona göre.

Ki, sonuçlarına katlanabilsin, bedelini yüklenebilsin.

Oysa başkalarının telkinine kendi bırakarak yapılan tercihlerde kişi sorumluluk almazdı.

Tüm olumsuz neticeleri ona yıkar ve hayata bu sorumluluğu devretme alışkanlığıyla etkisiz eleman olarak devam ederdi.

Oysa mesuliyet ferdidir. Bireyseldir.

Ayrıca kişi seçimlerinin toplamıdır. Tercihlerinin özetidir kişi…

İşte bu düşüncesinden dolayı sadece akla kapı açar, beyin fırtınası yapar kararı bizlere bırakırdı.

Bir muhabbet halkası sırasında sorumluluk almak isteyemeyen ama özünde saf ve temiz olan bir arkadaşımız şöyle sormuştu: “Efendim ne yapalım?”

Yıllar geçmesine karşın hâlen zihnimde tazeliğini koruyan şu cümlelerle mukabele etmişti.

“Evlat, Allah bizlerden özgürlüğümüzü almaz. Tam bir bağımsızlık içinde tamamen kendi hür irademizle karar vermemizi ister.

Ki, hakikat ortaya çıksın ve irademiz aşikâr olsun.

İman etmekte özgür müyüz?

İkrar vermekte özgür müyüz?

Kulluk eylemlerimizi yerine getirip getirmeme hususunda hür müyüz?

İyiliği veya kötülüğü tercih etmemiz konusunda bir kısıtlamaya yaşıyor muyuz?

Hayır.

O vakit kimseye iradenizi ipotek etmeyin. Vekâlet vermeyin. Hür olun.”

Şu günlerde en yakınların bile birbirini markaja aldığı, ailelerde tartışmalarla uzaklaşmaların yaşandığı, arkadaşlıkların sonlandığı, dostlukların zedelendiğini görünce yıllar evvel tanığı olduğum bu hâdiseyi yeniden hatırladım.

SEÇİMLER hep devam eder.

Yaşadığımız müddetçe tercihler yaparız.

Ve bu seçimler hayatidir. Belirleyicidir.

Mesela…

İman ve küfür davasında seçimini yaptın mı?

Kur’an mı yoksa onun adına uydurulan söylemler mi meselesinde seçini yaptın mı?

Merhametten yana mısın, öfkeden taraf mısın?

İçinde iyiliğin aydınlık çerağını mı uyandırıyorsun yoksa kötülüğün kazması ile sağa sola mı saldırıyorsun?

İlimden yana seçimini yaptın mı mesela?

Dayanaksız bilgileri, temelsiz söylemleri, uydurulmuş hurafeleri bir yana atabildin mi?

Adaletten yana mısın örneğin? Seninle aynı düşüncede olmasa bile onun hakkını, hukukunu koruyup gözetebiliyor musun?

Hayatın öte yakasında yüzünü ağartacak doğru seçimleri yapabildin mi?

HELALİ seç, haramı geç diyebildin mi?

Şefkati seç, kızgınlığı geç diyebildin mi?

Gayreti seç, tembelliği geç diyebildin mi?

Sabrı seç, yılgınlığı geç diyebildin mi?

Dostluğu seç, düşmanlığı geç diyebildin mi?

Birleştirmeyi seç, ayrıştırmayı geç diyebildin mi?

Doğruyu seç, menfaati geç diyebildin mi?

REŞİT olmamızdan itibaren seçimler yaparız.

İyi veya kötü seçimler.

Her biri bizim hangi konuda ne kadar mümeyyizlik vasfı kazanabildiğimizin, fâruk olabildiğimizin en önemli nişanesidir.

Özgürlüğümüzün kanıtıdır. Kendilik bilincinin nişanesidir.

Demem o ki erenler, hep bir seçim halindeyiz.

Kendimizi, fıtratımızı yani özümüzde olan hakikati seçemediğimiz sürece seçimlerimiz hep yanlış olacak ve dilimizden “Ah bu seçimler” yakınması hiç düşmeyecek.

Ya Selâm!

27.05.2023

https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/ah-bu-secimler/763344

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir