UĞUR CANBOLAT
AİLESİ için yaşar insan. İnancımız bu yöndedir, töremiz de…
Bu sebeple “Yemedi yedirdi, giymedi giydirdi” şeklinde cümleler kullanırız yapılan fedakarlığı ifade etmek için.
Bir de Anadolu’nun bağrından sökülüp gelen bizlerin en çok işittiğimiz sözlerden birisi şöyledir:
“Biz görmedik onlar görsün, biz yaşamadık onlar yaşasın, biz okumadık onlar okusun…”
Bu cümle kişiden kişiye farklılıklar arz eder ama aynı çizgide devam edip gider.
…
KORUMA görevimiz vardır aynı zamanda. Kollarız, gözetiriz, esirgeriz, sakınırız…
Bu sebeple annelerimizin her gün bize tembihlediği cümlelerden birisini hatırlayalım:
“Kalabalıklara karışma, kimseye bulaşma, tanımadığınla konuşma, kimseden bir şey alıp yeme…”
Elbette bu kadarıyla bitmez.
“Akşam karanlığına kalma, ezandan önce evde ol…” cümlesine yine aşina olmayanımız yoktur.
…
TÜM bunlar tamam, itirazımız yok.
Elbette büyüklerimiz bizi koruduğu gibi bizler de aynı şekilde sonrakileri korur, kollarız.
Gözümüzden bile sakınırız. Daima başarılı ve hep mutlu olmalarını dileriz. Elimizden geleni asla ardımızda koymayız. Burada bir sorun yok… Dışarıdan gelen yanlış etkilere ve zararlara karşı koruduk, ama mesele bundan ibaret midir? Hayır, maalesef.
…
KENDİMİZDEN korumalıyız evvela ailemizi. En çok zararı bizden görürler zira.
Kalıcı travmalara biz sebep oluruz bilerek veya bilmeyerek.
Ve ne yazık ki, bu örselenmeler ömür boyu devam eder. Hatta çözülememişse sonraki nesle de uygulamalar yoluyla yansıyarak sürüp gider.
…
SEVENLER öldürür en çok sevdiklerini.
Dış etkilerden korumak kadar da kolay değildir üstelik.
Beylik sözlerle olmaz bu iş, nutuk atmalarla yoluna girmez, “Biz böyle gördük, ne yapalım” gibi kaçınmacı savunmalarla tamir olmaz.
Veya “Şimdi nesil değişti, bizi hiç anlamıyor, sözlerimize itibar etmiyor, ailemizin başını öne eğiyor, geleneklerimize yakışmıyor” gibi yakınmalar doğrudur ama çözüm getirici değildir.
Yani bizi haklı çıkarmaz.
…
AİLEMİZİ kendimizden korumalıyız.
Bu konuyu zihni kaytarmalara fırsat vermeden teşhis masasına yatırmalıyız. En büyük acıyı onlara çektirenin kendimiz olduğunu tespit ederek bunun hangi alanlarda ne nispette olduğunu kaçmadan kabul etmeliyiz. Azabın kaynağının biz olduğumuza kendimizi ikna edersek eğer bunun gerçekleşme şeklini de kavrar buna göre sona erdirme çalışmasına yönelebiliriz.
Kederin kaynağı biziz çoğunlukla…
Üzüntü bizden neş’et ediyor. Biz üzüyoruz, biz kahrediyoruz onları.
…
KİBİRLİ hallerimiz ailemizi mahvediyor.
Gururun atından inmeyişimiz onların ayaklarımız altında çiğnenmesini netice veriyor.
Şu kendini aşırı beğenme hallerimiz, büyüklenmeci heveslerimiz, bitmeyen övünme iştihamız, sonu gelmeyen çalımlarımız, her an dişini gösteren kaprislerimiz, hiç memnun olmayan burun kıvıran üstten bakışlarımızdan onları kim koruyacak?
Onur, izzet, şeref gibi bizde zaten olması gereken hususiyetlere kendimizce aşırı anlamlar yükleyerek aile bireylerimizin özgüvenlerini yerle bir etme kötülüğünden onları kim kurtaracak?
Hasedimizin ceremesini ilk olarak onlar çekmiyor mu?
Kıskançlıklarımızın ilk mağdurları onlar değil mi?
Hırsımızın mağdurları, ihtirasımızın, açgözlülüğümüzün ilk köleleri aile bireylerimiz değil mi?
Kaygılarımızdan, şüphe ve endişelerimizden payını ilk onlar almıyor mu?
Kin, öfke ve korku onlar tarafından deneyimlenerek öğrenilmiş olmuyor mu?
Üzerinde ciddiyetle düşünüldüğünde utanç veren ve pişmanlık gösterilip tövbe edilmesi gereken başkaca nice duygu, düşünce ve davranışlarımızdan ailemizi bizden başka kim koruyabilir?
İlk zarar veren, ilk ezen, ilk örseleyen, ilk değersizleştiren, ilk ittirip kaktıran, ilk aşağılamalara, hakaretlere maruz bırakan biziz.
Ömür bir şahin gibi uçmaya devam ediyor.
İyiliklerimizi çoğaltabilmek biraz da öncesinde kötülüklerimizi sona erdirmekle mümkün.
Bu, böyleyse ailemizi kendimizden korumalıyız. Akrabalarımızı, dostlarımızı ve arkadaşlarımızı.
Evvela bu kötücül duygu ve eylemlerden kendimizi korumayı öğrenmeli hemen ardındansa ailemizi kendimizden korumayı başarmalıyız.
Ya Selâm!
06.07.2024