Akran Süpervizyonu

UĞUR CANBOLAT

DEDEMLERDE gözlemiştim bunu ilk olarak. Adını bilmiyordum. Zaten bu tanımlar yeni zamanların ürünü. Ama eskiden tabiri caizse dibine kadar yaşanırdı.

Bir akran beraberlikleri vardı. Hayata birlikte bakarlardı.

Muhabbetleri derindi zira sevgi ve saygıları sahihti. Çıkara dayalı değildi.

Günlük dalgalanmalara bağlı olarak şekillenmez ortak yaşamlarının hasılasını başkaca bir fikir gütmeden paylaşırlardı.

Örneğin birisi pazarda farklı bir deneyim yaşamışsa bunu hemen paylaşırdı. Kendi tarlasında farklı bir durum görmüşse başkaları da zarar görmesin diye hemen bunu dile getirirdi.

İşini tamamlayamayıp tarlada kalan birisi varsa akranlar hemen organize olur tırpanını kapan desteğe koşardı. Aynı şekilde harmanda geriye düşmüş olan varsa elbirliğiyle toparlamak için müdahale ederlerdi.

Sadece köy işleriyle mi sınırlıydı bu durum, hayır. Öğrendiklerini de paylaşırlardı.

Uzun süren kış gecelerinde zaten okunan kitapları birlikte dinlediklerinden gelişmeleri de ortak olurdu.

UZMANLAR süpervizyonun diğer bir adının gözlem olduğunu söylüyorlar. Alanında yetkin ve deneyimli bir ruh sağlığı uzmanının, daha az deneyimli bir ruh sağlığı uzmanına aktardığı bilgi, destek, değerlendirme, izleme yolu ile gerçekleştirilen eğitim programına bu adı veriyorlar.

Ama bu sadece psikoloji profesyonelleriyle mi sınırlı olmalı, hayır.

Yaşıtlar beslendikleri kaynakları paylaşamazlar mı?

Orada buldukları kendilerini değiştirip dönüştürme potansiyeli olan bilgileri aktaramazlar mı birbirlerine? Her ay ortak okudukları bir kitabın çok yönlü tahlilini yaparak entelektüel bir ortam oluşturamazlar mı misal.

Problem çözme hususunda kendi bireysel yaşamlarında geliştirdikleri pratikleri bölüşemezler mi?

Hayat deneyimleri olan tecrübelerinden birbirlerini faydalandırarak birlikte zihinsel büyümelerini gerçekleştiremezler mi? Kalplerinde ortak bir muhabbet ve ilim bahçesini yeşertemezler mi?

Ve biz buna akran ortaklığı veya akran süpervizyonu diyemez miyiz?

Konuyu illa uzmanlarla mı sınırlı tutmak zorundayız?

AKRAN ZORBALIĞI diye bir kavram da var malumunuz.

Anlattığımız durumların öncesine dair zamanları kapsayan.

Çocuk Ergen Psikiyatrisi, psikoloğu ve rehberlik uzmanlarının son yıllarda önemle üzerinde durdukları can acıtıcı bir mevzu bu.

Öğretmenlerin de baş ağrısı aynı zamanda. Hatta onlarla sınırlı kalmayıp aileleri de ciddi şekilde endişelendiriyor zira sürekli sürpriz vakalarda artış söz konusu ve ebeveynler bu hususta idareye çağrılabiliyor ve bazıları da adli olay noktasına taşınabiliyor.

Acaba diyorum bu durum yukarıda anlattığımız hususların sebebi şimdiki gençler başta kendi anne babasında ve yakın akrabalarında göremeyişleri bir örnekleme eksikliğine dayanıyor olabilir mi?

Ebeveynlerin bile ego savaşları yaşadığı, aile olmaktan çıkmış dört duvar arasına sıkışmış aşırı bireyselliğe dayalı bencilliğin de payı var mı?

Anne babasının bile başarıları ile birbirini dövmeye çalıştığı ailelerde çocuklara vermeleri gereken nitelikli zamanı veremeyip onları sosyal medyanın acımasız insafsızlığına terk etmiş olmalarının rolü yok mu?

Evde birbirini duyamayanlar dışarıda birbirini duyabilir mi, hayır. Duyamadığında kendini öne çıkarmak, baskın olmak, üstünlük kurmak, sözünü dinletmek için zorbalığı bir seçenek olarak tercih etmiş olabilirler mi?

Yani diyorum ki akran ortaklığı kuramayan önceki nesillerin evlatlarına akran zorbalığından başka bir seçenek bırakılmamış olabilir mi?

Bu konu elbette çok su kaldırır ama biz üzerinde düşünmediğimiz sürece daha çok suya ihtiyaç olacak sanki.

AKRAN ORTAKLIĞINI diğer adıyla Akran Süpervizyonunu esas aldığımızda tehditler ortadan kalkar. Lakap takıp aşağılamalar yerini takdir etmeye bırakır.

Alay yerine herkesi rahatlatan ve güldürüp neşelendiren espriler geliştirilir.

Gücün kötüye kullanımı ortan kalkar ve iyiliklere fırsat tanınır. Duygusal hatıralar biriktirilir.

Dışarıdan gelen bir tehdit varsa ortak akılla makul çözümler geliştirilir.

Sosyal aktivitelere imkanlar sağlanır. Popüler olma değil tevazusu çizgisinde dostluklar pekiştirilir. Kıskançlığın ve çekememezliğin yerini ortak başarı ve övünçler alır.

Mağdur da olmazlar mağrur da. Alçakgönüllü olmanın ihlasla örülmüş çiçek bahçelerinde bağdaş kurarlar.

Ne sinirlilik söz konusu olur ne de sinmişlik. Aksine vakur ve metin bir yaşam ile dengede bir hayat elde edilir. Tıpkı dedelerimiz gibi.

Adını bilmeyip kendisini çok iyi bildikleri bir hayat haysiyetidir bu.

Ya Selam.

13.05.2025

https://www.istiklal.com.tr/akran-supervizyonu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir