UĞUR CANBOLAT
BEMBEYAZ gür saçları ve onu tamamlayan kırçıl sakalları vardı.
Şahin gibi keskin bakışları insanın içine işlerdi. Güldüğünde dünyanın tüm güzellikleri gelir yanağına konardı âdeta.
Dolambaçsız konuşurdu. Ne söylediği netti. Sözü uzatmaz kısa yoldan meramını en doğru kelime ve telaffuzla izah ederdi.
Kısacası şiir gibi konuşurdu. Kendisi de öyleydi zaten.
…
TAKILIP çözemediğim bir husus vardı.
Sözlerinin arasına arada bir gelip misafir olan “Anlamanın anlamı kalmadığında anladın beni” sitemi kimeydi? Ve niyeydi?
Aklım bu göndermeye epeycedir takılı olmasına karşın henüz bir punduna getirip soruya dönüştürememiştim. Başı kalabalık iken bunu yapmanın kabalık olacağı endişesi süreyi uzattı.
En sonunda bir fırsat buldum ve soruyu hiç beklemeden yapıştırdım:
“Kim anlamadı seni ve neden anlamını kaybetti?”
Bunu soran çok kişi olmuş ama onları bir şekilde dikkat dağıtarak geçiştirmiş. Aynı akıbete uğramamak için “Bana küçüklüğümde çengel sakızı derlerdi Baba Erenler” dediğimde tebessüm ederek “Anladım, kaçış yok, yollar tıkalı” dedi.
…
DELİCE sevmiş vaktiyle.
Öyle böyle değil ama mecnun misali… Nereye baksa sevdiğinin cemali, ne işitse onun sesi…
Dönse o, otursa o, uyusa rüyasında yine o…
Sonunda vuslat etmişler ama kâfi gelmemiş…
Sadece bedenlerin kavuşması ve aynı mekânı paylaşmaktan öteye geçememişler.
İçinde bir ıstırap kalmış ve bu ukde büyüdükçe de büyümüş.
Ayrı düşmüşler ardından kaçınılmaz olarak.
Aradan yıllar geçtikten sonra bir tatil kasabasının sahilinde karşılaşmışlar. “Seni anladım ama geç oldu” demiş.
Şair Yavuz Değirmenci’nin “Yaş O Yaş Değil” şiiri zuhur etmiş âdeta.
Sevinçten mi, kederden mi nemlenmiş? / Gözler o gözler de; yaş o yaş değil.
Güzelliğin bakışında demlenmiş / Bakış o bakış da; kaş o kaş değil
Gülüşünle kalbe kement atardın / Yakalayıp gönlünce keyif çatardın
Bir söz ile beni bana katardın / Diller o diller de; taş o taş değil
Volkan gözlerinle duman-dumandın / Hızlı geçen günler bitmez mi sandın
Her gün sırma saçlarını tarardın / Eller o eller de; saç o saç değil
DEĞİRMENCİ seni elden gizlerdim / Gece gündüz yollarını gözlerdim
Peşin sıra endamını izlerdim / Gönül o gönül de; yaş o yaş değil
…
ŞİİRİ elleri titrek, boğazı düğümlü, gözleri nemli bir vaziyette ezbere okuyunca elim ayağım buz kesti.
Kısa süreli bir sessizlik sonrasında ancak kendime gelebildim. Gazetecilik dürtüme mâni olamayıp sualimi tekrar ettim: “Ne dedin de anlaşılmadın İmanım?”
O günkü karşılaşmalarında eski sevdalısı muhatabına söylediklerini aktardı tane tane.
Yıldız dedim, ay dedim, güneş dedim, rüzgâr dedim, anlamadın.
Kiraz dedim, vişne dedim, dut dedim, anlamadın.
Namlu dediğim, mermi dedim, kirpik dedim, kaş dedim, anlamadın.
Bakış dedim, göz dedim, gamze dedim, anlamadın.
Saç dedim, zülüf dedim, alın dedim, yay dedim, ok dedim, anlamadın.
Elif dedim, be dedim, heceledim alfabeyi tek tek, anlamadın.
Kabul dedim, rıza dedim, hoşnutluk dedim, saadet dedim, anlamadın.
Kapı dedim, anahtar dedim, eşik dedim, anlamadın.
Saz dedim, söz dedim, ozan dedim, âşık dedim, anlamadın.
Neşe dedim, coşku dedim, zirve dedim, acı dedim, keder dedim, hazan dedim, anlamadın.
İlgi dedim, bilgi dedim, hal dedim, tavır dedim, anlamadın.
Ev değil yuva dedim, od dedim, oda yanmak dedim, anlamadın.
Düşünce dedim, ince fikir dedim, bilinç dedim, anlamadın.
Akıl dedim, kalp dedim, his dedim, anlamadın.
Yol dedim, yordam dedim, yolcu dedim, anlamadın.
Varlığın varlığım olsun, ihtiyacım bu dedim, anlamadın.
Dedim de dedim ama anlamadın.
Ben senin ne zaman anlamadığını anladım işte o vakit muhabbet etmeyi sevdiğin kişiyle artık iki kelam edememek gurbettir dedim ve kendi yalnızlığıma hicret ettim. Yine de anlamadın.
…
TAKATİMİZ tükenmişti.
Ötesini ne onun anlatmaya ne de benim dinlemeye tahammülümüz vardı.
İşte hayat bazan böyledir. Yaşarken omuz veremediklerin muhabbetleri bakımından öldüklerinde onları omuzuna alıp kabristanına taşımak istersin. Ki, gönlün ferahlaya…
Hey gidinin dünyası hey!
Ya Selam!
16.11.2024