Bana Rikkatin Gerek

UĞUR CANBOLAT

SEVDİĞİNİN odağındaydı sürekli.

Yâreni onun en küçük bir hareketini bile gözünden kaçırmıyordu asla. Sorulsa tüm ayrıntılarını mili saliselere ayırarak teker teker anlatabilirdi.

El hareketlerinin ne zaman ne ifade ettiğini hemen anlardı. Hangisinin cömertlik, hangisinin sığınma ihtiyacı, hangisinin izahta zorluk, hangisinin akışa uygunluk arz ettiğini anında çözerdi.

Boğaz yutkunmalarını, öksürük şekillerini bile…

Örneğin kaç türlü bakışı vardı deseniz sıralayabilirdi. Gözlerin sağ üst tarafa bakmasıyla sol üst tarafa bakmasının anlam farklarını, yatay bakışının mânâsını, direkt bakışından ne kastetmiş olacağını, kapalıyken hangi hülyalara dalmış olabileceğini, gülerken maksadına uygun olarak kaç şekle girebildiğini, dinleme sırasında aldığı hâlin konuya nasıl yaklaştığını ortaya koyuşunu, birden açıldığında hangi hayreti içerdiğini veya ne gibi emirler verdiğini, kısık gözlerin, süzülen gözlerin, bir gözün kapatılmasının veya hangi durumlarda velfecr okuduğunu, korktuğunu, sevindiğini, hasret duyduğunu, varlığına şükrettiğini, kendisini seyretmeye doyamadığını, suçluluk hissettiğinde nasıl kaçırdığını, yan baktığında hangi tecessüs veya kaygıyı barındırdığını, dikerek baktığında ne istediğini, hiç bakmadığında nelerden kaçtığını veya kaçındığını ve zaman zaman renk değişimlere ne sebeple uğradığını hasılı tüm evrelerini anlamlarıyla birlikte size bir konferans hassasiyetiyle rahatlıkla anlatabilirdi.

Sadece bununla sınırlı kalmazdı.

O gün tercih ettiği kıyafet renklerini, ayakkabı çanta uyumunu, gözlüklerini, makyaj şeklini, saçlarını toplama veya tarama şeklini, oturuş biçimini, postürünün ne anlam içerdiğini, kahvesini içerken tercih ettiği fincanın desenlerini, gezdiği yerlere uygun olan ruh halinin açılımlarını neredeyse büyük bir isabetle yorumlayabilirdi.

Dahası da var tabi…

Yürürken yere bakmasıyla semaya bakması arasındaki duygu durum açılımını bile yapabilirdi. Pınara eğilip su içme şekline bile mânâ yüklerdi. Ne kadar susayıp susamadığını oluktan su alırken avuçlarının şeklini veya bunu atlayıp direk ağzını dayayarak içmesinin alt metinlerini okurdu.

Dedim ya muhteşem bir odaklanma hâliydi yaşadığı.

GÜNAYDIN deme tonundan bile geceyi nasıl geçirdiğini anlayabilirdi.

Selamından, merhabasından, hitap sırasında ona mahsus tamlamalarından, önüne veya arkasına ismini koyuş şeklinden onun ruh hâli haritasını çıkarabilirdi.

Ses tonu bile mühim bir ipucuydu.

KENDİSİ farklı mıydı, hayır.

Türküler okurdu ona bazen sesli çoğu zaman sessiz.

Kalpleri birbirine rabıtalıydı. Ruhları birbirine mihmandı. O sebeple sessiz harflerin arasında sesli harfler varmışçasına anlarlardı birbirlerini… Kalpleri birbirinin cenneti olmuştu çünkü.

Yine de çok defa muzipliği tutar yâreniyle yârenlik eder onu kışkırtmaya çalışırdı. Onunla uğraşmaktan, ona yüklenmekten keyif alırdı. “Bana sadece dikkatin değil, rikkatin de gerek gökyüzüm” derdi.

“Ben rikkatsiz miyim?” diye mukabele edilince “Sen gürül gürül akan pınarımsın” diyerek işi hemen tatlıya bağlardı. Sorun çıkmazdı çünkü güneş ve günebakan ilişkisiydi onlarınki…

AKLIN odaklanmasına dikkat diyebiliriz.

Bir nevi her hususta uyanık olma ve kalma şeklinde tarif edebiliriz. Bu kavram felsefe, psikoloji ve nöroloji profesyonellerinin önemli ilgi alanlarından birisidir. Dikkat yoğunlaşması olamadığında kişi yaşamında önemli kayıplar yaşayabilir. Ancak dikkatin sadece bir alana yönelip sadece oraya sabitlendiğinde de bu defa başka sorunlar söz konusu olabilmektedir. Son yıllarda dikkat eksikliği özellikle çocuk ve gençler içinde sıkça dile getirildiğinin hepimiz farkındayız.

Artık hepimiz; seçici dikkat, odaklanmış dikkat, sürdürülebilen dikkat, değişen dikkat ve bölünmüş dikkat gibi tanımlamalara aşinayız ama konumuzun özü bu değil.

KALBİN odaklanmasına rikkat denir.

İncelik, naziklik, sevecenlik, merhametli oluş, kibarlık, ahenk, yumuşaklık, şefkat yüklü olmak, duyarlılık, yeri gelince miktarınca utangaçlık, tatlı mahcubiyetler, incelme, sakınma, kalbin tül gibi oluşu, şeffaflık yani kendinde yârin aynada görünür gibi görünmesi, yüreğin yufka oluşu, müşfik tutumlar, onunla ve onun halleriyle ürperme gibi bembeyaz oluşu, berraklığı içeriyor rikkat…

Dikkatin rikkate ihtiyacı olduğu gibi rikkat de dikkate muhtaç…

Biri diğerinin içinde hemdem…

Onlarda her ikisi de vardı ki, bulunması kolay değildi.

Kıymetlerini birbirinde bulmuşlardı. Hazinenin farkındaydılar.

Ya Selam!

24.01.2025

https://www.turkiyetimes.net/yazarlar/ugur-canbolat/bana-rikkatin-gerek/709

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir