Beden Mahremiyeti ve Bilgeliği

UĞUR CANBOLAT

ANNELERİMİZ ilk öğretmenlerimizdir.

İlk beden tanıma çalışması onların öncülüğünde diğer aile bireylerinin de katılımı ile başlar.

Bebeğin eline, burnuna, çenesine, gözlerine, kulaklarına, kaşlarına, saçlarına, ayaklarına hatta gıdısına dokunularak isimleri öğretilir. Sonraki zamanlarda annelerimizin muhteşem bir gönül inceliği ile bizlere talim ettirdiği ‘Beden Mahremiyeti’ konusu hayatımızın hakikatine doğru yapacağımız bilgelik yolunun ilk köşe taşlarını oluşturur.

Bedenimizi tanıma, vücudumuzu sevme, kendimizi tanımlama meselesi hep bu ilk öğretinin üzerinden oluşur. Dolayısıyla doğru verilere dayanması, pedagojik sağlamlığı çok önemlidir.

Beden mahremiyeti bizi beden bilgeliğine götüren ilk kapıdır. O sebeple belirleyicidir.

ERZURUMLU İbrahim Hakkı Hazretlerinin ‘Marifetname’ isimli kitabının ‘İlm-i Kıyafet’ bölümü ilk gençlik yıllarımda konuya odaklanmama vesile olmuştu. Yine İslam âlimlerince yazılan ‘İlm-i Sîma’ kitapları meseleyi önemsediklerinin işareti. Daha sonraları bilindiği gibi batı kaynaklı olarak ‘Beden Dili’ kitapları süsledi kütüphanelerimizi. Hepsinden öğreneceklerimiz var.

Şimdiki moda ise “Beden Bilgeliği Eğitimleri’ adıyla tanıtılan ücretli seminerler.

Ancak bu mesele sadece seküler bir anlayış ve çerçevede çözülemez.

KİMİ meşreplerde bedensel aşağılamalara az da olsa rastlanmaktadır fakat bu da doğru değildir. İnancımız bedenimizi tanımamızı, ona iyi bakmamızı öğütleyerek bizi emanet bilincine taşır. Vücudu atılması gereken ve zorla taşınması lazım gelen bir yapı olarak görmek hakikatle bağdaşmaz zira tüm dini pratiklerimiz beden üzerinden gerçekleşir. Bu ise bilinç oluşturarak bizi beden bilgeliğine yöneltir.

Örneğin göz güzelliği görür ama mahremiyete kapalı olmalıdır. Tesettür âyetindeki ilk emrin erkeklere yönelik olması bu bakımdan çok dikkat çekicidir.

Dil, güzellikleri ifade etmeli, hayrı söylemeli, dua etmelidir ama yalana tevessül etmemeli, dedikodu yapmamalı, küfür içeren lafızlardan kaçınmalı ve dahası iftira atmamalıdır.

İbadetler sadece zihinsel değildir beden ile ifa edilmelidir. Namaz, hac, zekât ve cihat gibi pek çok başka yükümlülükler bedenle yapılır. Had cezaları yine bedene yöneliktir.

Dolayısıyla bedeni din adına hor ve hakir görmek, onu bakımsız bırakmak, hırpalamak doğru değildir.

MÜŞAHEDE ile yükümlüyüz ve bu beden üzerinden gerçekleşir. Buna inançlı bir insanın kendine ve tüm oluşlara, varlıklara şahit olması da diyebiliriz ki, beden duyumlarıyla ortaya çıkar.

Örneğin ruhumuzla ve kalbimizle yaşadığımız sevinçlerimiz, coşkularımız, hüzünlerimiz, acılarımız, kederlerimiz, hasret ve vuslatımız gibi pek çok duygu beden üzerinden kendini aşikâr eder. Aynı şekilde sevimlilik, çekicilik, güzellik gibi olumlu duygular bedenle kendini ifade ederken öfke ve benzeri negatif pek çok his yine kendisini beden üzerinden ortaya koyar.

Ağrı ve hastalıklar mesela sesini beden üzerinden duyurmaz mı bizlere?

BEDEN hafızası bize ait olan tüm mahrem bilgileri taşıdığından ona iyi davranıp korumalıyız. Bedenimizi ruh ve duygudan ayrı düşünemeyiz. Kalbimizin çarpmasına sebep olup âşık eden bir gözün rengi bedene ait değil mi? Meftun olduğumuz bir ses, kapıldığımız endam, etkilendiğimiz heybet, seyrine doyamadığımız sülün gibi yürüyüşler bedensel bir dil değil mi?

Aynı şekilde günah sevap, iyilik kötülük beden üzerinden müşahede edilmiyor mu? Yine ölüm beden üzerinden gerçekleşmiyor mu? Diriliş bedenle olmayacak mı?

Demek ki, beden mahremiyeti ve bilgeliği düşündüğümüzden de önemli ve ötede.

BEDENİMİZİ doğru tanıyıp ona saygı göstermeliyiz. Bedene küslük kişiye bilgelik getirmez.

Vücudumuzu ne kendimiz sömürmeliyiz ne de başkasının izin vermeliyiz.  İnsanları renkleri ve beden yapıları üzerinden ötekileştirmek bir saldırı çeşididir. Hatta gereğinden fazla yüceltmek ve övgüler dizmek bunun ters versiyonudur. Vücudumuz ile iletişimimizi başkalarının oluşturduğu algılara ve moda kampanyalarına maruz bırakmamalıyız.

İlahi emirler üzerinden bedenimizi de disipline etmek, helal haram dengesini gözetmek mükellefiyetimizdir.

Sevdiklerimizle el sıkışma, tokalaşma, sarılma, dokunma, okşama ve öpme gibi eylemleri gerçekleştirdiğimiz için bile bedenimiz hürmete layıktır. Daha da önemlisi bedenimiz aracılığıyla yaratıcımızla iletişim halinde olmamız bu saygıyı zorunlu kılar.

SEVGİLİ Peygamberimizin beden duyumu konusunda hassas olduğunu biliyoruz. Misafirlerini karşılarken küpteki suyu ayna olarak kullanıp saçlarını düzeltmesi hepimizin malumu. Yine geceler boyu ibadet etmeyi kendine borç sayıp yemin eden sahabesine kendisini örnek göstererek uyuması gerektiğini, vücudun hakkını vermesi lazım geldiğini söylemesi de yine beden bilgeliği ve vücudun hakkı açısından önemi bildiklerimiz arasında.

RUH ve bedenin çatışması bilgeliğe mâni olur.

Psikolojik iyi oluş ile beden sağlığının arasında güçlü bir bağ vardır. Ruh, beden ve duygu beraberliğini inkâr değil ikrar etmeliyiz. Masajla beden üzerinden gönderilen mesajın şifa etkisini unutmamalıyız.

Hepimizi mest eden ses ve şarkıların bedenimiz üzerinden ruhumuza ulaştığını nasıl yok sayabiliriz.

Tükettiklerimizin bizdeki etkisi bile beden hafızası ve bilgeliği açısından mühimdir.

Kendimizi bedensel olarak ne kadar tanırsak ötekini de o kadar tanıyabileceğimizi aklımızda tutarak bedenimize dokunalım, sevelim, onunla konuşalım.

Beden bilgeliğinin beden mahremiyetini de içerdiğini bilelim ve işi sadece maddi boyutta tutmayalım.

Beden bilgeliğinin o bedeni bize lütfeden Rabbimizin buyruklarını anlamakla ve o istikamette kullanmakla ancak gerçekleşebileceğini de aklımıza silinmez harflerle yazalım.

Ya Selam.

09.12.2024

https://www.istiklal.com.tr/beden-mahremiyeti-ve-bilgeligi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir