UĞUR CANBOLAT
DEDE ile torunun zamanları farklı.
Dede torunu kâinat çapında sevebilir, torun dedeye ağaçların yaprakları adedince hürmet edebilir.
Saygı ve sevgiye dayalı bir ilişkiyi gayet rahatlıkla sürdürebilirler.
Ya peki, anlayabilirler mi?
Elektriği bile görüp tanımamış bir dede ile internetin olmadığı ortamda bir dakikasını dahi geçiremeyecek olan torun hangi veriye dayalı olarak yekdiğerini anlayabilir.
Ona hak verebilir?
Kendi şartları altında değerlendirebilir?
İmkânsız diyemem elbette, demem. Mümkündür.
Ama mümkünün payı çok azdır. Kısıtlıdır.
…
İNSANLAR birbirini hangi şartlarda anlayabilirler, düşünülmeli.
Ne derece içselleştirebilirler, hesaba katılmalı.
Bilmedikleri şartlar, zaman ve zemin birini diğerinden ne kadar uzağa düşürür dikkate alınmalıdır.
…
“RADYONUN içine bu kadar insan nasıl sığabiliyor?” diyen, günün şartlarına göre muhayyilesi bununla sınırlı olan biri ile saniyesinde dünyanın öteki ucundaki arkadaşını arayıp görüntülü konuşabilen biri ne kadar birbirini anlayabilir dersiniz?
Çabalamaz mı, evet, çabalar. Gayret eder.
Kesmen de başarabilir ancak tümüyle birbirini anlaması beklenebilir mi?
Aynı dönemin çocukları, akranları bile evlerindeki yaşama düzeni ve imkânlarına göre bu zorluğu hâli hazırda yaşamıyorlar mı?
Kentin merkezinde varlığa boğulmuş olarak dünyaya gözünü açan bir birey ile şehrin varoşlarında yaşam mücadelesi veren bir ailede doğan kişi arasında bile farklar yok mudur? Vardır.
Bunu öğretmenler daha iyi bilecektir.
“Kaynaştırma” sınıflarının misyonunun ne olduğunu bize anlatabilirler.
…
EŞEKLE saatler sonrasında kan ter içinde tarlasına gidip yine yorgun, argın, fersiz bir hâlde akşam evine pelte gibi dönen bir çiftçi ile uçağa atladığında binlerce kilometre mesafeyi kısa sürede kat eden birisi hangi konularda ne kadar anlaşabilirler?
Ortak noktaları nelerdir?
Dil imkânları aynı mıdır?
Kelimeleri ve hissedişleri bir midir?
Birinin ayıp ve asla yapılmamasını düşündüğü bir şey diğerine göre özgürlüğün sınırlandırılması anlamına gelmiyor mu?
Biri saatlerce muhabbetin demini tutup zamanı elerken diğeri elinden telefonunu bir dakika bile olsa bırakamamaktadır.
Biri ecdadına lâyık olamama, atasının yolundan gidememe, başlarını öne düşürme kaygısı ve korkusu yaşarken torunun tek endişesi elektronik cihazlarının şarjlarının bitmesi noktasına odaklanmışsa eğer nerede, nasıl buluşabilirler?
Birinde haysiyet başı çekerken diğerinde kim ne derse desin, aman boşver gitsin yaklaşımı varsa açılan bu ara nasıl birbirine yaklaştırılabilir?
Mesele çetrefilli aslında. Üzerinde düşünülmesi gerekir.
…
DEDEMLE büyüdüm ben.
İlk kahramanım odur.
İlk mektepten önceki ilk mektebim yaşlıların oturduğu köy odamız olmuştur.
Dillerine âşina oldum.
Tavırlarını tanıdım.
Öfkelerine şahit oldum.
Mutluluklarını bile nasıl ölçülü yaşadıklarını gözledim.
Yazılı olmayan anayasa gibi hürmet hiyerarşilerini belledim ama şimdiki nesil için bu geçerli değil.
Zaten birlikte yaşamıyorlar.
Belirli aralıklarla haberli bir içimde ancak görüşebiliyorlar.
O bakımdan birbirini anlamaları hiç kolay değildir.
Sevgilerini göstermeleri, hediyelere boğmaları, duygusal tatmin yaşamalarından bahsetmiyorum elbette.
Bu başka bir şey.
Kaldı ki, aralarında on, on beş yaş yaş aralığında olan ve aynı evde yaşayan kardeşlerin birbirini anlayıp anlamadıkları bile kuşkuludur.
Belki karı koca ne kadar birbirini anlıyor ki, bunu sorguluyorsunuz diyebilirsiniz. Haklısınız.
Demem o ki, birbirini anlamanın zor olduğu kadar çözümlendiğinde muhteşem olduğudur.
Yaşayıp gördüm.
Ya Selâm!
07.11.2022