DEHŞET DENGESİ

UĞUR CANBOLAT

DELİLİK bile diyebiliriz buna ama aynı zamanda “Delilikse delilik” demek gerekiyor.

Her çekinme saldırıyı çağırıyor çünkü…

Her siniş yok olmakla sonuçlanabilir zira…

Her sessiz kalış sesimizin tamamen kesilmesi anlamına geliyor belli ki…

Korku, korkuyu getiriyor. Kaçmak kovalanmakla neticeleniyor…

Ve korkunç olduğu kadar keskin bir imha ile yüz yüze geliyoruz.

CİHAD emrini yüklenmediğimiz zaman alınan sonuç zafer değil hezimet oluyor.

Konfor belası bizi daha da çok rahatlık müptelası hâline getiriyor.

Taviz asla son bulmuyor ve yeni kayıplarla devam ediyor.

Yenilgi üstüne yenilgi. Kırıldıkça kırılma…

SALDIRI, karşı saldırı ile cevaplandırılmalı.

Sineye çekilmemeli. Sessiz kalınmamalı.

Yok sayılmamalı. Görmezden gelinmemeli.

Kenardan yürüyerek, saklanarak, anlamsız ve uyuşturucu hülyalara dalarak geçiştirilecek basit bir mesele değil bu.

Mühimin de mühimi…

İnanın.

EFSUNLANMIŞ gibiyiz.

Gafletin derinliklerinde ayılmamak üzere yüzüyoruz.

Saldırıları yok sayıyoruz. Her gün ve her an üzerimize yüreğimizi paramparça yapan bombalar atılırken suskun kalıyoruz.

Kendimizce yanlış bir yol tutturmuşuz yalancı tatmin ve duygularla bezediğimiz.

Kanıta dayanmayan, temeli olmayan, vahiyle aydınlanmamış sahte sözlerin gönüllü alıcısı olmuşuz.

Ve…

Satıcısı…

Oysa ne büyük bedeller ödüyoruz. Gelin görün ki farkında değiliz.

Kolumuza değil kalbimize yapmışız altın vuruşu!

MÜ’MİN gerçekçi değil midir?

Hakikati ayan beyan görmesi lazım gelmez mi?

Nereden yaralandığının idrakinde olması icap etmiyor mu?

Kanayan yarayı görmeyenin destek alması ve şifaya ulaşması mümkün mü?

Kur’an-ı Kerim’in biz bağlılarından istediği bu değil mi?

Ve…

Kendini sağaltmayan başkalarını sağaltabilir mi?

DEHŞET DENGESİ üzerinde düşünmeliyiz o vakit.

Cephane eşitlenmesi üzerinde ciddiyetle çalışmalıyız.

Toprağa gömüp yok saydığımız potansiyelimizi yeniden fark edip açığa çıkarmak için yılgınlık içermeyen bir çaba göstermeliyiz. Fıtratımızın sunduğu imkânlarından sonuna kadar yararlanmalıyız.

Yani güçler arasında denkleştirme yapmamız kaçınılmaz.

NEFSİN planlı ve yıkıcı saldırılarına karşı “Dehşet Dengesini” gözeterek hareket etmeliyiz.

Öfkenin şahlanmasına karşı merhameti tahkim etmeliyiz.

Eblehçe davranışlar karşısında akılcı çözümler geliştirmeliyiz.

Cehaletin cehennemine karşı ilmin ve irfanın cennetine kapılar açmalıyız.

Öldürmeye karşı gerçek bir dirilik ile kıyam etmeliyiz.

Kibre karşı mütevazılığın bütün hünerlerini harekete geçirmeliyiz.

Korkunun karşısında sonsuz umutlarımızı yeşertmeli ve onları hiç soldurmamalıyız.

Vesveseye ve kuşkuya tam netlik ve berraklık ile mukabele etmeliyiz.

Boş lakırdılar yerine yükselen sözlere tutunmalıyız.

Hurafelere ise hakikatin elmas kılıcının gücüyle karşılık vermeliyiz.

Hırsın yerine kanaati öne çıkarmalı, yılgınlığa karşı ise aktif sabırla direnmeliyiz.

ŞEYTANIN ve nefsin tüm hilelerine karşı durmak ve galip gelmek hususunda biz inanmışlara yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’den başka esaslı bir dayanak var mıdır?

Sevgili Peygamberimizden gayrı şaşmayan örnek bulunabilir mi hiç?

Hayır.

O zaman bu büyük iki kaynaktan sahih bir samimiyet ile yararlanarak kalbimizin ve imanımızın düşmanı olan tüm duygulara karşı “Dehşet Dengesi” ile cevap vermekten başka çözüm yok.

Savaşta ilk ölenler ölümden korkanlardır.

Kovalananlar kaçanlardır. Ezilenler pısanlardır.

Demem o ki, düşman güçlere karşı koyacak yeterli gücü Rabbimiz bizlere lütfetmiştir.

Bize düşen bunu fark etmek, açığa çıkarıp güçlendirerek “Dehşet Dengesi”ni kurup iblis ordularının kaçmasını sağlamak olmalıdır.

Ya selâm!

05.06.2023

https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/dehset-dengesi/765243

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir