DİLİM YÂRİ HECELER

UĞUR CANBOLAT

ÇOK konuştuğu söylenemezdi ama muhabbetsiz de denilemezdi.

Yeri ve zamanı geldiğinde gerektiği kadarını söyler sonra kelimeleri tekrar içine çekerdi.

Dinlemeyi tercih ederdi.

Buna rağmen dudakları sürekli kıpırdar dili kendi duyacağı kadar bir şeyler söylerdi daima.

Arada bir hisli hisli iç çekerdi.

Elinde olmadan ağzından kaçan o “Ahh” nidası boş bulunduğumuz kimi zamanlar bizi irkiltirdi.

Bunu fark ettiğinde hafifçe gözlerini yumar sessizce özür dilerdi.

Alışmıştık bu hâline zaten.

Sonradan yadırgamayı bırakmış onun o içli “Ahh” çekişlerine aynı kıvamda olmasa da bizler de eşlik eder olmuştuk.

SORULAR cehenneminde kalmak nedir bilir misiniz?

Kalbinizden coşup taşarak gelen o sualleri her defasında yeniden çıktığı yere iade etmenin ne kadar güç olduğunu deneyimlediniz mi hiç?

Önceleri gayet yerinde ve mantıklı gibi görünen soruların dile geldiğinde hiç öyle olmadığını fark edip “Hay dilim kurusaydı da sormasaydım” dediğiniz vakitler oldu mu?

Evet, olmuştur muhtemelen.

Ama gel gör ki, bu mahcubiyetleri yaşamış olsak bile yine dağdan kopup gelen çığ gibi koptuğu yere tekrar geri gönderemedikleriniz çoktur.

Aynen bana da olan buydu.

Durduramadım kendimi.

Hapsedemedim soruları içimde ve uygun bulduğum ilk tenhalıkta soruverdim yıllar sonra.

“Nedir?” dedim, “Dilinde dönüp duran…”

Yüzüme donuk donuk baktı. Bir kabahat işlediğimi dakikasında anladım ama iş işten çoktan geçmişti.

Geri çekmek mümkün değildi.

HEMEN söylemedi tabi.

Uzunca sorguladı.

Ne öğrenmek istediğimi kavramaya çalıştı.

Heves mi yoksa samimi bir arzunun tezahürü müydü hareketim bunu kavramaya çalıştı.

Bu patavatsızlığıma epeyce nadim oldum.

Yüzüm düştü. Ellerimi, ayaklarımı nereye saklayacağımı bilemedim.

Sanki bir sır emanet edecek gibiydi.

Mahremiyetinin peçesini benim için aralayacaktı ama benim buna ehil olup olmadığımı anlamak istiyordu.

Uzunca bir analizden geçirildim kısacası.

İlk başlarda tam kavrayamayıp içten içe hafif kızgınlıklar geçirmiş olsam bile meselenin ağırlığını yine de kavrayabilmiştim.

Hak vermiştim.

“DİLİM YÂRİ HECELER” diye fısıldadı kulağıma doğru eğilerek.

Donup kalmıştım.

Bu büyük bir emanet, ağır bir yüktü.

Önüne gelene söylenemezdi.

Başkasıyla paylaşılamazdı zira mahremiydi.

Bu sırrı yıllar yılı kalbimin en derin bir köşesinde kadife kundaklara sarılı bir biçimde sakladım.

Bilmeden görenler olabilir belki diye hiç açmadım.

Bir hazineyi gömer gibi gömmüştüm.

DUYDUM Kİ, geçen yıl pandemide kanatlanmış.

Uçup gitmiş.

Her konup göçen gibi o da hicretini gerçekleştirmiş.

Fena diyarından kalkıp sonsuzluk menzillerine sefere çıkmış.

Binler rahmet olsun.

Bu haberden sonra onun hecelediğini hecelemek bir rahmet niyazı olması için bana düştü.

O yârin kim olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?

Aşikâr, hatta çok aşikâr değil mi?

Ya Selâm!

16.01.2023

https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/dilim-yari-heceler/733575

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir