Dindar Görünümlü Şaşkın Sapkınlıklarımız

UĞUR CANBOLAT

HENÜZ ergen yaşlarımda kulağıma üflenen ezberleri heyecanla çevreme aktarırken öğretmen olan amcam beni kenara çekerek anlayacağım bir lisanla meseleyi izah ettikten sonra “Dikkat et bunlar dindar görünümlü sapkınlıklar” demişti.

Elbette kabul etmemiştim. Onu ikna edecek bir fikri malzemeye sahip değildim. O sebeple itiraza mecal bulamamıştım ama içsel olarak şiddetle tepki göstermiştim. Aramıza bir mesafe girmişti. Akrabalık münasebetlerimizi zedelemesine izin vermemiş olsak bile hâlen bu soğukluk kısmen devam etmekte. Üstelik onun söylediklerini kendi araştırma ve gözlemlerimle doğrulamış olmama rağmen.

Beni bu dindar görünümlü şaşkın sapkınlığın içine çekenlere gösteremediğim kalbî dargınlığı, yanlışımı gösterene karşı ortaya koymuş olmam elbette izah edilebilir bir paradoks değil.

DİN hayatımızda belirleyici. Doğumdan ölüme kadar tüm aşamaları dizayn ediyor. Yaşama ve olaylara bakış açısı kazandırıyor. Vizyon sunuyor. Buna imanî bir perspektif diyebiliriz. Bir sosyal kontrol aracı olarak sınırlarımızı belirliyor ve sağduyu üzere yaşamamızı temin ederek başkalarının şahsi ve mahrem alanlarına taşmamızı engelliyor. Öyle ki, misafirliğe gittiğimiz hânenin kapısını çaldığımızda arkamızı dönerek beklememizi öğütlüyor ve içeriden ses alamadığımız vakit üç defadan fazla kapıya vurmayı sınır aşımı olarak önümüze koyuyor. Dahası içeriden müsait olmadıkları bilgisi alınırsa gücenmemeyi öğütlüyor. İşte tüm bunlar bize “Salih davranış” olarak takdim ediliyor. Yani sağduyu esas alan barış üzere tesis edilmiş bir ilişki biçimi…

MUHABBET bağı kurarak var olmamızı esas alan dinimiz bizlere selamı yaymamızı öneriyor. Hatta emrediyor. Bugün sadece tanıdıklarımıza layık görerek çerçeveyi daraltmış durumdayız. Allah’ın selamı ile ilişkiyi başlattığımızda artık onlarla varlık ailesinin ortak bir bireyi olduğumuzu kabul ettiğimizden ve esenlik üzere bir ilişkiyi tesis ettiğimizi, bizden kendilerine bir zararın erişmeyeceği garantisi verdikten sonra menfaatimiz neyi gerektiriyorsa buna göre davranmamız dindar görünümlü şaşkın sapkınlığın ilk adımı sayılmaz mı?

Allah’ın selamını esas alıp rahmet ve bereket dileklerimizi sunup güven alanı oluşturduktan sonra bunu istismar etmek için ne lazım geliyorsa bir fazlasını yapıyor olmamamız dindarlık görünümlü bir dolandırma, çırpma, silkeleme şaşkın sapkınlığı anlamına gelmiyor mu?

Allah’ın emri ve Nebiyi Zişan Efendimizin kavli üzere kendilerine talip olup eşimiz yaptığımız can emanetlerine sonradan travmanın her türlüsünü pervasızca yaşatıyor olmamız talip olurken söylediğimiz ve çerçevesini belirlediğimiz anlayıştan şaşkınca sapmamız demek değil mi? Allah’ın emrini dile getirerek başladığımız bir ilişkiyi O’nun emri dışına taşarak sürdürmemiz dindar görünümlü bir şaşma, bir taşma, bir hedeften ve sözden sapma, ayrılma eylemi olmuyor mu?

Söylem olarak dini retorikler kullanıp işlenen aile cinayetleri, bir makam ve mevki sahibi olduktan sonra erk kullanılarak yapılan baskılar, zulümler, menfaat için söylenen yalanlar, kayırmacılıklar, kendi meşrebine ve anlayışına uygun yapılanmalar, ehil olunmadığı halde hısım akraba ile doldurulan konumlar, manevî dolandırıcılıklar diyebileceğimiz kurtulma ümitleri pompalayarak cennet vadetmeler bir nevi dini rüşvetler tam bir dindar şaşkınlığı sapması tanımına girmezler mi?

Zekât ve sadakaları toplayarak oluşturulan şahsi zenginlik ve konfor tutkusuyla sınıf atlama çabaları yine dindar görünümlü şaşkın bir sapma, yolunu kaybetbe fiilleri değil mi?

OYSA vahiy bize maruf üzere yaşamayı öneriyor. İyilik ve güzellik çizgisinde yürümemizi öngörüyor. Haklara riayet etmeyi, adaleti ikame etmeyi, yardımlaşmayı, muhabbet üzere davranışlar geliştirmeyi, yaşamın her alanına sağduyuyu taşımayı, empati kurmayı, fedakârlık etmeyi, önce sen demeyi, ayrımsız davranmayı, huzur iklimini muhafaza etmeyi, yetime ve öksüze sahip çıkmayı, fakiri ve yolda kalmışı kayırmayı, düşküne el uzatmayı, sevgi ve saygıyı temel almayı, borç vermeyi ödeyemiyorsa hibe etmeyi emrediyor. Bunları kişisel çıkara dönüştürmemizi yasaklıyor. Yaptığımız bunlar mı peki?

DİNDAR görünümlü içimizi yakan şaşkın sapkınlıklarımız ne demektir?

Haramı helal görme, yasakları buharlaştırıp mübah sayma, kavramların içini boşaltarak zamanın ruhuna ve çıkarına göre doldurma, vahiyde belirtilen uyarılardan kendini ve yücelttiklerini muaf tutma, temelsiz tevilleri gerçek mânânın yerine usta bir göz boyama ile yerleştirme, peygamberlerin önemle ifa edip örnek oldukları ibadetleri kabuk olarak tarif etme ve tüm emirleri istenen denge ile yapmak yerine bazılarını renklendirip öne çıkararak buna yönlendirme ve hatta dinde olmayan ibadet şekilleri, dua tarzları oluşturarak bunları vazgeçilmez bir umde olarak kabul ettirme bir dindarlık şaşması, istikametli yoldan sapma, başka bir yol tutturma tanımına girmiyor mu?

Dini duyguları paravan olarak kullanmanın her türü bu çerçevenin içinde değil mi? Örneğin dürüstlük nutukları atıp yalan söylememiz, verdiğimiz sözlerde durmamamız, menfaati öncelememiz, vicdanı yaralayan eylemler yaptığımız halde bundan zerre miktar etkilenmememiz, halk inanışlarını, mitolojiyi ve felsefi öğretileri din kılıfıyla bohçalayıp sunmamız şaşkın dindar sapkınlık cümlesine dahil değil mi?

Meşru zevklerin dışına taşmayı önemsememe, başkalarının emeklerine çeşitli dini vaatlerle konma, anlayış ve müsamaha yoksunluğu, zorbalık, yobazlık, din duygusu ile hükmetme tutkusu, verdiğin görüntünün tersine bilerek duygu, düşünce ve davranış üçlüsünün dışına taşma, dürtülerini kontrol etmeyi şeriat boyutunda kalanlara mahsus sayıp hakikat boyutunda kuralların kalktığını söyleme, tenzih ve teşbihte aşırıya kaçma, gaybı bilme iddiasında bulunma, âlemde tasarruf yetkisinin beşerden bazılarına verildiğine inanma, hidayete erdirme gücüne sahip olma ve kendisinin mazhar olduğunu iddia ettiği ilhamları el çabukluğu ile vahyiyle eş tutma gibi içine düştüğümüz nice durumlar dindarlığımızın sapmış ve şaşmış hâli değil mi?

Kısacası, Kur’an-ı Kerim’in emretmediği, önermediği ve Fahr-i Kâinat Efendimizin mübarek örnekliğinde göstermediği kendi şahsi tercih ve heveslerimizle oluşturup kutsadığımız her dindarlık türü bir nevi dindarlığımızın şaşkın sapmasıdır.

Evet, kabulü zor ama acınası durumumuz bu. Tersi olsaydı eğer “İnanıyorsanız üstünsünüz” emri gereği her alanda üstün, başarılı ve etkili olmamız gerekmiyor muydu?

Demek ki, Müslümanlar olarak yürek burkan halimiz gerçek bir dindar olamamanın yani dindarlığımızın şaşkın sapması hastalığı ile nakavt oluşumuzdur. Üzerinde artık düşünmemizi zorunlu kılan dehşetli bir neticesidir. Kabulü zor ama durum bu değil mi?

Ya Selam!

01.02.2025

https://www.istiklal.com.tr/dindar-gorunumlu-saskin-sapkinliklarimiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir