Güneşinde Büyüyen Ayçiçeğinim Ben Senin

UĞUR CANBOLAT

NE yana baksa ayçiçeğini görüyordu.

Sohbetlerinde neredeyse tüm misallerini bunun üzerinden veriyordu. Dini bir meseleyi aklımızın alacağı şekilde anlatırken ona başvurduğu gibi kültüre dair mevzularda da aynı şeyi yapıyordu.

Sevgiliyi anlatırken hele…

Ayçiçeğinden bahsetmeden asla sevme ve sevilme ilişkisini izah etmezdi. O âşık ve mâşuk kavramlarını ayçiçeği ve güneşin birbirine olan meftun oluşu üzerinden muhteşem bir heyecanın eşliğinde anlatırdı.

Bu muhabbetin sonrasında tükettiğimiz ayçiçeği zihnimizden gider bambaşka bir imge olarak gelip gönlümüzde bağdaş kurardı.

GÜNEBAKAN derdi örneğin. Ayçiçeğinin Anadolu’muzdaki diğer adı.

Güne nasıl bakacağımızı ne şekilde karşılayıp verilen bu yeni gün nimetinin hakkının nasıl verilebileceğimizi bu örnek üzerinden aktarırdı.

Güne bakmak bizim duruşumuzu belirlerdi ona göre. Sabitemizdi. Pergelin yere basan ilk ayağı olarak belirleyiciydi. O sebeple sabahın seherinde kalbimizin aşk tomurcuğunun ne şekilde gelişip serpileceğini güne bakışımız ve karşılayışımız belirlerdi.

Mevzuyu bağlarken şu cümlesi ise hiç şaşmazdı: “Güneşinde büyüyen ayçiçeğinim ben senin…”

GÜNDOĞDU yine ayçiçeğinin yurdumuzdaki diğer çağrılış biçimi.

Hatta erkek çocuklarına sıklıkla isim olarak verilir.

Günün sana doğması senin algınla, ilginle, bilginle, heyecanınla ilgili… “Sana doğan güne, sen nasıl doğuyorsun, asıl mesele bu” cümlesi hep perçinleyici bir işlev görürdü.

“GÜNÇİÇEĞİ” derdi yârine…

“Bugünün gün çiçeği” diyerek onu ünlediğinde her gün kalbine yeniden muhteşem ısı ve ışığıyla taptaze doğarak yüreğini hoplatan o gün çiçeği ile nasıl neşe dolduğuna, gönlünün bahara döndüğünü ifade etmiş olurdu sevdiğine.

“Günçiçeğim” sevgi sözcüğünün yerine onun içeriğini tutabilecek başka ne konulabilir, bilmiyorum.

 …

“GÜNE ÂŞIK” dediği vakit ise kendisinin güneşi olan sevdiceğine olan derin muhabbetini anlatırdı. “Ben ona âşığım, deliler gibi seviyorum” gibi açık cümleler kurup hoyratlara fırsat vermek istemez meramını “Güne âşık” diyerek o güneşin tüm hücrelerini sevda ile nasıl aydınlattığını mestur bir şekilde kelimelere dökerdi.

“ÇİĞDEM” en mahrem sözcüklerinden biriydi yine ayçiçeğini anlatırdı.

“Çiğdemim” hitabı gönlünden taşıp dudakları arasından kelime olarak hava zerreleriyle buluştuğunda güneşin dünyayı aydınlatmasından daha çok aydınlanırdı.

Çiğdem ile çağlamak çok özel bir durumdu.

Ona göre çiğdem, güneşi olan yârenine coşkun nehirler gibi çağlamanın diğer hâliydi.

İZMİRLİ’LERİN deyimiyle “Devriamber” dediği de olurdu. Bu yöresel bir seslenişti güneşine ancak ona göre tüm ruh dünyasını kuşatan bir kucaklamaydı. Günün her vaktinde ayçiçeği gibi güneşini takip ettiğini, her hâline agah olmak istediğini, çehresini gönlüne kazıyarak mimiklerini, bakışını, gamzesini, gülüşünü, gözlerinin renkten renge nasıl aktığını, kaşlarının yay, kirpiklerinin bir ok olup nasıl gönlüne dirilten sevda okları saldığını anlatmak isterdi.

Kendisi ay çiçeğiydi, yâri ise güneş…

Onu an be an takip edip gönül haritasında izlemesine de bu kavramı uygun bulmuştu: Devriamber.

YOZGAT ve civarında “Şemşamer” tabir edilir…

Şems yani güneş ile kamerin bugünkü deyişle ayın izdivacıdır. Gönül nikahlarıdır.

Gençliğimin yaz ayları tatillerinde köye giderken otobüsün hızlı seyri sırasında pencereden gördüğüm yerin sapsarı dokunmuş kilim misali güneş gibi parlaması bakılmaya doğulmayacak bir manzara oluştururdu. Bu öyle bir selamlaydı ki zihnimde vuslat-ı yâr etmekle eş değer bir tabloydu. Sımsıcak ve koskocaman bir sarılmanın tüm hücrelerimi ele geçirmesi anlamında bir gülümseme gibiydi.

EVET, ustaya göre tomurcuk halinden başlayarak büyümenin, var olmanın, konum belirlemenin, kendini aşka sabitlemenin, pörsümeyen ve solmayan bir neşenin, dozu azalmayan bir coşkunun, sürekli aydınlık kalmanın ve sevdiğinle ruhsal beslenmenin diğer adıydı.

“GÜNEŞİNDE büyüyen ayçiçeğinim ben senin…” cümlesinden daha besili bir hitap bulanabilir mi, emin değilim. O sebeple aramaya ihtiyaç duymuyorum.

Güneşimize sahip çıkabilmek ne kadar ışıltılı ne kadar sapsarı ne kadar yüz güldürücü, gönül doyurucu olmak istediğimize bağlı.

Güneşlerimize sahip çıkmak kendimizi onların aydınlığına bırakmak demektir.

Teslim olmadan, sığınmadan güneşin bizi kalbî olarak ısıtmayacağını bilirsek kendimizi onun kollarına daha rahat ve güvenle bırakabiliriz.

Ya Selam!

14.01.2025

https://www.istiklal.com.tr/gunesinde-buyuyen-ayciceginim-ben-senin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir