Hedonik Değirmen ve Teferrüç Hanım

UĞUR CANBOLAT

TEFERRÜÇ diyordu babası ona ilk doğduğu andan itibaren. Oysa adını ninesi Ayşegül koymuştu. Herkes bu isimle kendisine seslenirken sadece babası diğerini tercih ediyordu. Kendisinden önce dünyaya gelen beş ağabeyi olmuştu. Ev, akşamları mahşer yerine dönerdi. Sesler birbirine karışır kimin ne dediği ise pek anlaşılmazdı. Hepsi de yaramazdı netice de. Psikoloji uzmanları bu çocukları artık böyle isimlendirmekten çoktan vazgeçerek “Hiperaktif” demeye başladılar.

Baba hareketli bir bedestende esnaftı. Müşterisi boldu. Geleni gideni çokça idi. Eli açık ve sofrası hep yerde bir insan olması da insanları muhabbete çekiyordu. İşte bu bitmişlikle eve geldiğinde dinlenmek yerine daha fazla yorgunluğu arttığından belli etmese de bunalıyordu. Hele bir de kurtulamadığı baş ağrısı krizleri başladığında durum bir felaket hâlini alıyordu. Kız çocuğu böylesine bir ortama gözünü açınca minik bakışları babasının ruhunda muhteşem bir gönül gezintine dönüşmüştü. Ferahlık duyuyordu. Âdeta gönlünde serinleten bir gezintiye çıkarıyordu. O minik gözler sevgiyle babasına baktıkça içi açılıyordu. Dağların yükseğine eriyor ve orada âdeta lale, sümbül ve mor menekşeler deriyordu. Gam hali gidiyor dünyanın en neşeli ve sevinçli babasına dönüşüyordu. Bu durum, eskiden istemeden zaman zaman sert davrandığı oğullarına karşı merhamete dönüşüyordu.

Bu sebeple onu seyretmeye doyamıyor ve kucağına aldığında “Teferrücüm” diyerek bağrına basıyordu. Bir süre sonra diğer çocuklarını ihmal ettiği fikrine kapılan merhametli baba meydana gelen sevgi açığını telafi etmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Varlıklı olduğundan çocuklarının her istediğini tereddütsüz karşılamaya başladı. Hatta fazlasını yaptı. İstemediklerini bile onlara alıyordu. Aralarda da değişik ödüllendirmeler yapmayı da ihmal etmiyordu tabi.

AĞABEYLERİ büyüdükçe istekleri de büyümüştü. Babasının kendilerine gösterdiği bu aşırı maddi yükleme onlarda “Zengin Bebe Sendromu”na sebep olmuş ve iyi neticeler vermemişti. Çocukluk zamanlarında sevinçleri ve teşekkürleriyle mutlu olan babadan bunları esirgiyorlardı. Çünkü, hakları olduklarına inanıyorlardı artık.

Çalışmadan kazanıyorlardı. Emek çekmeden ulaşıyorlardı. Hunlarca harcamalar yapıyorlardı. İstekleri rüyalarına konuk olmaya bile zaman bulamıyordu.

Hiçbiri bir baltaya sap olmamıştı. Hoyratlıkları ise sınır tanımıyordu. Sürekli istiyorlardı. Alıyorlardı da. Ama bir türlü mutlu olamıyorlardı. Ulaşmak istediklerine ulaştıklarında orada kalmıyor sürekli taleplerini arttırıyorlardı.

Biri tam bir teknoloji bağımlısı olmuştu. Çıkan en yeni ürünleri yaşadığı yerde ilk kendisi alamazsa ciddi şekilde geriliyor, öfkeleniyor, agresyonu ile etrafını yıldırıyordu.

Diğeri ise araba tutkunuydu. Haftanın her günü başka birine biniyordu. Bu durum yine onu durdurmuyor ve birkaç ay aralıklarla değiştirmezse hastalanıyordu. Üç diğer ağabeyin de benzer aşırı tutkuları vardı ve zibil gibi para harcıyorlardı.

BABA yaşlanmıştı. Dükkânı oğullarına devretmişti ama işler yürümemiş kısa sürede iflas bayrağını çekmişlerdi. Çünkü kimse işinin başında durmuyor patronluk hevesi ve havasıyla işi başkalarına yaptırıyorlardı. Karşılaşılan kötü neticeden kendilerini sorumlu tutmuyorlar babayı suçluyorlardı.

Günlerce, aylarca düşündü yaptığı bu hatayı nasıl telafi edeceğini ama artık çok geçti.

TEFERRÜÇ HANIM tahsili tercih etmişti. İyi bir üniversiteyi başarıyla bitirdi. Yüksek lisansını yaptı. Üstüne doktorasını da ilave etti ve meslek hayatında başarılı bir çizgiyi tutturdu. Tercih edilen, alanında başarılı bir psikolog olmuştu. Dergilere makaleler yazıyordu. Hatta bir gazetede okuyucu sorularını cevaplandırdığı haftalık tam sayfa bir köşesi vardı. Adı ise “Teferrüç” idi.

BAYRAM tatiline gelen kızıyla bağ evine gittiler. Bu babanın tercihiydi. Dertleşmeyi murat ediyordu. Muhasebesini kızına aktarmış ve çözümleyemediği yerler için kendisine akıl vermesini ve içine düştüğü bu dipsiz kuyudan çıkarmasını istiyordu. “Kızım bu ağabeylerinin hâli nedir böyle?” diye sormuş ve uzun uzun dinlemişti. “HEDONİK DEĞİRMEN” teşhisi koymuştu ağabeylerine…

Baba çok şaşırdı, büyük dedeleri vaktiyle su değirmeni sahibiydiler ama bunu hiç işitmemişti.

KEYİF, zevk ya da haz anlamına geliyor. Bu anlayışa göre, insanların hayatlarındaki temel amaçları zevk almak ve acıdan mümkün olabildiğince uzak durmaktır. Yaşamın merkezine hazzı koyan bir anlayış.

“Hedonik Değirmen” ise kişinin çok istediği, bekleme sabrı gösteremediği ve elde ettikten sonra ulaştığı hazzın, sevincin birden biterek sıradan hâle gelmesi ve tekrar derin arzu ve istek kuyularına yuvarlanması anlamına geliyor. Ulaşana kadar yanıp tutuştuğun şeyleri elde ettikten sonra hemen sıkılıp mutlu olamamak ve ani psikolojik düşüşler yaşamaktır.

Nefsin istediğini yapıyorsun ama sonrasında saman gibi hissediyorsun kendini. Egonu acımasızca besliyorsun tutkularınla fakat elde ettikten sonra kalbin tatmin olamayışı sonucunda hüsran ateşinde yanıyorsun. Çevrenin, arkadaşlarının, toplumun, tüketim sektörünün, sosyal medyanın, reklamların peşinden koşup mutlu olacağını var sayıyorsun ancak elde ettikten sonra koca bir boşluk hissine teslim oluyorsun.

Tüketirken tüketmek de diyebiliriz buna. Tam bir ruh öğütücü değirmen…

TEFERRÜÇ Hanım yine babasının gönlünü seyrana çıkartmıştı. Bulutların enginliğini hissettirmişti. Toprağın kokusunu, açan filizin gülüşünü taşımıştı babasına. Yanı başlarında seken serçenin ritmik hareketleri ve ürkekliğine takıldı ikisi de. Bir süre sonra gözleri tekrar birbirine değmiş ve aynı anda “Geç kaldık” demişlerdi.

Onlar geç kalsa da bizler geç kalmayalım. Kendimizi “Hedonik Değirmen”in dişlileri arasında daha fazla heder etmeyelim. Üzerinde yaşadığımız toprağı tanıyalım, o bizi şımartmaz ama emek verince hayal kırıklığına da uğratmaz. Rabbimizin bizler için yarattığı kâinatta nice gerçek neşenin ve zevkin hakikisinin olduğunu ise hiç unutmayalım.

Ya Selam!

07.07.2025

https://www.istiklal.com.tr/hedonik-degirmen-ve-teferruc-hanim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir