UĞUR CANBOLAT
TANIRDI beni.
Gözlerimin değişen bakışlarını anında yakalardı.
Teşhisleri doğruydu.
Yaşadığım duyguyu ne kadar saklamaya çalışsam, gözlerimi kaçırmaya yeltensem de sonuç değişmezdi.
Ne yapar eder gerçeği öğrenmeyi başarırdı. Sadece bununla mı sınırlıydı, hayır.
Tüm duygu durum haritam sanki avuçlarının içinde kayıtlıymış gibiydi.
Tüm zikzaklarım, gelgitlerim, iniş ve çıkışlarım… Hepsine vakıftı.
Bu kadarı da olur mu demeyin, oluyor işte.
…
KEDERİMİ saklamak için bazen olduğundan daha fazla sevinçli olmaya gayret gösterirdim.
Sözü harlar, hikâyeleri ipe dizer, verirdim coşkuyu.
Hatta mevzu yine aynı yere gelmesin diye lafı kabartıp çoğaltırdım.
Etraftaki insanlar muhabbete doyamazlar daha da uzatmam için neredeyse yalvaran gözlerle bakarlardı.
Benimde işime geldiği için bu sessiz talebe uyar, sözü söze ulardım.
Eğer ortam kalabalık ve müsait değilse kulağıma eğilir ve hafifçe “Fazlaydı ama örtmeye yetmedi” derdi.
Ona göre dengede olmayan her husus başka bir probleme işaret ederdi.
Coşkunun fazlası da, sevincin abartılmış olanı da, kederin derinleştirilmiş hâli de kendisinden öte başka bir meseleye işaret ederdi. Ölçüsü buydu.
Doğru muydu, evet, doğduydu.
…
SAÇ modelinin değişmesi, kıyafetlerin yenilenmesi, makyajın abartılması, mimiklerin şişirilmesi, gülmenin patlamalı hâle gelmesi, kahkahaların gürlemesi gibi her taşkınlık onun için bir haberciydi.
Neyin habercisi?
Mevcut durumun bu olmadığının habercisi elbette.
Diyelim ki, aşırı bir harcama yapılıyor.
Bu neyin işareti olabilirdi?
Birincisi aslında maddi seviye olarak o nokta olmadığını ama belirli saiklerle böyle davranarak zenginlik süsü verilerek başka bir imajın devşirilmesi…
Yahut ileriye yönelik bir menfaatin ön yatırımı…
İkincisi ise evet bir zenginlik var ama harcamanın bu kadarının bir iktidar veya itibar elde etmenin göstergesiydi ona göre.
Yani itidal dışı her şey kendinden başkasına işaret ederdi.
…
BU yetenek okumakla mı elde edilmişti?
Beden davranışı üzerinde ihtisas mı yapmıştı?
Derin gözlem ve analizlerin bir sonucu muydu?
Bilmiyorum doğrusu… Hepsi de olabilir.
…
DAHA sonra bir tevafuk vesilesiyle hikâyesine aşina olduğumda beni nasıl bu kadar doğru tahlil edebildiğini öğrendim.
Çok sevmiş.
Pervane olmuş âdeta.
Güneşli günde gölgeleyen bulutu olmuş sevdiğinin.
Yağmurlu vakitlerde şemsiyesi…
Rüzgârın sertleştiği zamanlarda koruyan sütresi…
Susadığında suyu, dermansızlık vakitlerinde feri, hastalandığında şifası olmuş.
Kısacası her şeyi…
Mutlu mesut yaşayıp giderken birden bu düşüncesi tersine dönmüş.
Kendisini sorgulamışta sorgulamış.
Ve işin içinden çıkamamış.
Büyük ihtimalle yanlış ölçüp biçmiş ama asla buna kanaat getirememiş.
En sonunda şu notu bırakarak kayıplara karışmış: “Her şeyini bildim ama KIYMETİNİ bilemedim.”
…
BİZ kendisini başka bir yaşta başka bir isimle ve başka bir memlekette tanımışız.
Eski hayatını tamamen geride bırakmış.
Elbette bu yaptığı doğru mu, yanlış mı tartışmasına girmek bana düşmez.
Hangimiz yanlış yapmıyoruz ki!
Ben aslında bu yazıda sadece çevremizde olup bitenlerin ne kadar da farkında olmadığımıza minik bir işarette bulunmak istedim.
Hepsi bu. Gerisi sizin ferasetinize kalıyor.
Ya Selâm!
17.01.2023