UĞUR CANBOLAT
AHLÂK-I HASENE erleri hayatlarının eksenine işareti koyarlar.
İşaret nedir?
Neyi işaret etmektedir? Bu işaretler nasıl takip edilir?
Zamanla bu işaretleri doğru okuyan kişinin kendisi de işaretçi olabilir mi?
Bu ve benzeri pek çok soruyu zihninde ve kalbinde yoğurup bir sonuca ulaşan güzel ahlak yolcuları bu anlayışlarını derinleştirerek sürdürme çabasındadırlar.
Kur’an-k Kerim âyetlerden oluşur.
Âyet işaret demektir.
Peki, bu işaretleri koyan kimdir?
İşaret olan âyetler neyi işaret etmektedir ve bizim hayatımızda neye tekabül eder?
Duygusal ağırlıklarını buna göre ölçüp biçerler.
Duygusal kırılganlıklarının ağır hasar faturalarını buna göre belirlerler.
Hayatın doğal sınırlarında kalmayı, akışı fark ederek izlemeyi, buna uyumlanmayı, âdeti aşarak sınır ihlallerinde bulunmamayı, kendisine ve başkalarını beşeriyet ölçülerini zorlayarak kerametler yüklemeyerek kulluk çizgisinde kalmayı hedeflerler.
Yüksem erdem yolcuları işte bu ve benzeri tüm soruların cevaplarını hikmet, feraset ve basiret üzerinden okuyan kişilerin arasından çıkarlar.
Onlar semboller üzerinden düşünürler.
Bunu doğru anlamak ve sahih sonuçlara ulaşmak için dil ile ilişkisini sağlam temellere oturturlar. Yoksa sembol okumaları yapamazlar. İç yolculuğunda önüne çıkacak olan kapalı kapıları aralayamazlar. İşaret edilen şeyin karşılıklarını yaşadığı dünyada yaratılmış âyetlerin neler olduğunu belirleyemezler. Bağlı olarak kendi içsel diyebileceğimiz fıtrat âyetlerini tanıyamazlar.
Soru sormanın sorumluluk olduğunu idrak edemezler.
Sembolün, farklı unsurları, yapıları bir araya getirerek buradan bir bütün oluşturmak olduğunun şuuruna erişemezler.
Hayatın, sağlığın, hastalığın, iyiliğin, kötülüğün, bilginin, cehaletin, darlığın, genişliğin, cimriliğin, cömertliğin, inancın, inkârın, tevhidin, şirkin, ahlakın, ahlaksızlığın neleri bir sembol olarak işaret ettiğini ve bunların içlerinde neleri barındırdığı çözümlenemediğinde ne gibi acı bedeller ödeteceğinin bilincine ulaşamazlar.
Etken değil edilgen olarak yaşamaya mahkûm olacağını idrak edemezler.
Sembol okuyamayan, işareti kavrayamayan kişi duygularını tartamaz. Pozitif ve negatif yönlerine ilişkin tam bir kanaat oluşturamaz. Örneğin Hud Sûresinde geçen Fahr-i Kâinat Efendimizin beni ihtiyarlattı dediği âyeti bilir ama bunun neye işaret ettiğinin üzerinde düşünemez.
Ezberleyip geçer.
Ey hakikat yolunun hidayetin bir dönüşüm olduğunu bilen, işaret okuyan yolcusu.
İşaret üzerinde kafa yormaya devam et.
Yüce kitabımızın hayatın hangi âyetlerine işaret ettiğini, hayatın Kur’an’da hangi âyetleri sembolize ettiğini ve bununla birlikte fıtrat âyetleriyle her iki kitabı beraber nasıl okuyabileceğini ciddiyetle düşünmelisin.
Vahyin bize önerdiği düşüncenin sadece kendi kendine düşünmek demek olmadığını, sorumluluk bilinciyle sürekli olaylarla yüzleşmek anlamına geldiğini bir kenara atmamalısın.
Bunu bir disiplin ile yapmadığın sürece işaretlerin sana neyi işaret ettiğini kavrayamayacaksın.
Nasıl işaret ettiğinin bilincine erişemeyeceksin.
Duygusal ağırlıklarının yükünü arttırmaktan, kırgınlıklarını çoğaltmaktan kurtulamayacaksın.
İçine düştüğün kendini ve başkalarını abartma anaforunun çemberini kıramayacaksın.
O halde yaratılan âyetlerle indirilen âyetleri içine gizlenmiş olan fıtrat âyetleriyle bir araya getirerek üçlü bir okuma yapmaktan artık daha fazla kaçmamalısın.