Kibirsiz Liderlik ve Ailenin Islahı

UĞUR CANBOLAT

MÜMKÜN MÜDÜR denilirse elbette mümkündür ama kolay olmadığı da aşikâr…

Varlıklı ailelere doğmadık çoğumuz. Babalarımız helalinden kazanmayı ve kanaat üzere yaşamayı prensip edinmişlerdi. Annelerimizin bu mütevazı hayatta elbette inkâr edilemez katkıları vardı. Mevcut olanla yetinme ve bunu mümkün olduğunca tasarrufu da esas alarak bir yaşama düzeni tesis ederlerdi. Azdı imkanları ama daha çoğunu elde etmek için azgınlık göstermezlerdi. Gayret ederlerdi, çalışmaktan geri durmazlardı, imkanlarını geliştirmek için çabalarlardı ama yalana, yanlışa tevessül etmezlerdi. Haksız kazancı bırakın kapıdan içeriye almayı akıllarına bile getirmeyi ayıp sayarlardı. Hatırları sorulduğunda “Bugünümüze şükür ne uzak ne kısaldık ama kimseye de muhtaç olmadık, kendi yağımızda kavrulduk” derlerdi. Sözlerinde bir mütevazılık ve yetinme ahlakı vardı.

DEDELERİMİZ, babalarımız kibirsiz liderlerimizdi. Üstünlük heveslerine kapılmazlardı. Temel meseleleri çoluk çocuğu kimseye muhtaç etmemekti. Ahlaki prensiplerle çalışmak ve yine bu ilkelere göre paylaşımı esas alarak yaşamaktı hedefleri. Yoksuldular ama misafir kabul etmeyecek kadar yoksunluk içine henüz düşmemişlerdi. Azını üleşemeyenlerin çoğunu da paylaşamayacaklarını müdriktiler.

Ninelerimiz ve annelerimiz mesela. Görünmeyen diğer kibirsiz liderlerimiz onlardı. Kanaatkarlıkları, azı bereketlendiren gönülleri, konu komşuya akşam tabak çıkarma yücelikleri olmasa kim bilir dedelerimiz ve babalarımız liderliklerinde noksan olacaklardı.

DEVRAN değişti. Elimiz bollaştı. Kazançlarımız çeşitlendi. Yetişen çocuklarımızın eli ekmek tuttu. Kimi sanatta ve zanaatta kimi tahsil ile bir yerlere geldiler. Araba sahibi olabildiler, konutlar aldılar. Daha iyi semtlerde yaşadılar. Annelerimizin çeşmeden su çekme zahmetlerini, derelerde tokaç ile çamaşır yıkamalarını, tarlada ve harmanda kan ter içinde kalsa da erlerine yardım etmelerini ya hiç görmediler ya da unuttular.

KİBİR ailelere bulaştı. Eşler kazançlarına veya sosyal statülerine, işlerindeki konumlarına dayanarak evde büyüklenmelere başladı. Maaşlarının miktarına göre üstünlük kurma eğilimleri görülür oldu. “Seven sevdiğine râm olur” ilkesi buharlaştı ve tahakküm etme güdüsü alevlendi. Ferdiyet yani bireysellik yanlış anlaşıldı. Özgürlüğün sınırları aşıldı. Kimse kimseye karışamaz gibi yanıltıcı güdülemelere kapı aralandı.

Kısacası hâneler kibre yenik düştü. Çocuklar ise arada telef oldular.

GÜCÜ elinde bulunduran kendisine her şeyi hak gördü. Abartılı cilalanmış egoların küheylanlarına binildi. Kendisine aşırı güven duygusu geliştirdi. Fikir danışmayı, ortak karar almayı kendisine yakıştırmamaya başladı. Aşırı güç denemelerine girişti. Yolu şaştı. Gözü karardı. Hisleri dumura uğradı. Merhameti kalbinden sildi. Azgınlaştı. Nefsini şımarttıkça şımarttı. Bu ise birlikte yaşadıklarını küçümsemeyi getirdi. En küçük şeylerin bile belirleyicisi olmayı istedi. Kendisinden başka karar verici tanımamaya başladı. Farklı eğilimler sezdiğindeyse küstahlığı tatmış olduğu gücün keyif verici bir unsuru olarak sahiplendi. Meselenin iç nüvesi buydu. Olayların sürekli merkezinde olmak, güce yaslanmanın verdiği marazi haz, başkalarını yönetip yönlendirmenin dayanılmaz itici gücü yanlışları bir zincirin halkaları gibi birbirine ekleyip çoğalttı.

KİBİRLİ LİDERLİK esasen gerçeklerden boşanmak demekti. Hakikat ve fıtratın bağını koparmaktı. Akılla ve vicdanla izah edilemeyecek iniş çıkışlara fırsat tanımak, dengesizlikler anaforunda savrulmaktı. Seviye yoksunluğuna maruz kalmaktı ama bunu seviye olarak algılamaktı. Özgüvenli olmanın haysiyetli vakarı yerine özsever olmanın sahte bencil kaftanlarına bürünerek aynaları patlatmak demekti.

Bu ise artık bağımlılık evresine geçilmek manasına geliyordu ki, insanlıktan istifa etmekle eşdeğerdi.

İNSAN içine düştüğü her olumsuz durumdan sahih olmasa da kendini tatmin edip haklı çıkaracak bir çıkış yolu bulmakta mahirdir. Sahte başarılarına yaslanır. Korkudan susanların tavrını saygı olarak değerlendirir. Hakkında muhtemel algıları tersine çevirmek için gösterişlere girişir. İmajını yenileme eğilimleri gösterir. Eski kabuğundan çıkmak için görünüşünde değişimlere gider ve bunları göze sokacak kadar arsızlaşır. Çok basit ve sıradan faaliyetlerini kurtarıcı eylemler olarak sunarak takdir devşirir. Kendisinden bahsederken biz demeye başlar veya isim ve soyadı ile anar kendisini. Kararlarına aşırı güvenir. Zekasına âdeta tapar. Gücünü kutsar. Herkesin kendisine muhtaç olduğuna inandırmaya çabalar. Ailede denenmeye başlayan bu kibir eğilimi sonra dışarıya taşınır.

KİBİRSİZ LİDERLİKTEN artık “Kibir sendromuna” geçiş yapılmıştır. İstemsiz de olsa çevrenin şişirmesi de söz konusudur burada. Esasen içsel olarak huzursuzdur. Stres düzeyi çok yüksektir. Kaygılarını türlü isabetsiz ataklarla örtmeye çalışır. Rasyonellikten uzaktır. Böyle olmayanları da ezer veya uzaklaştırır. Çünkü yüceltilmelidir, övülmelidir. Yoksa varlıkları da gereksizdir. Katlanılmaya değmezler.

Telaşelidir bu kişiler. Kararlarını aceleyle alırlar çünkü derin düşünmeye tahammülleri yoktur. Tersini uygun bir lisanla söyleyenlere düşmanlık hisleri geliştirir ve acımasızca eleştirip saldırır.

İLİŞKİLERİMİZDE elbette liderlik gereklidir ama ortak akıl işletilmelidir. Yönetim paylaşılmalıdır. Tevazu esas alınmalıdır. Akıl öncelenmeli sahih hisler dikkate alınmalıdır. Eş duyum önemsenmelidir. Farklılıklar ve kişisel özellikler hesaba katılmalıdır. Çocukların fikri de kararlarda etkili olmalıdır.

İşte kibirsiz liderlik bu ve benzer birçok özelliği içinde barındırır. İhtiyacımız tam da budur.

Sanırım üstüne bindiğimiz kibir atlarından inerek ego muhasebesi yapmaya ailedeki konumumuzu yeniden gözden geçirerek başlamalıyız. Islahın ana noktası aile olmalıdır. Sonra mensubiyet hissettiğimiz sosyal kümelere sıra gelir ve doğru toplumsal rollerimizle devam eder.

Ya Selam.

09.08.2025

https://www.istiklal.com.tr/kibirsiz-liderlik-ve-ailenin-islahi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir