Nimet, Kuvvet, Külfet ve Sorumluluk Dengesi

UĞUR CANBOLAT

HAYATIMIZI yörüngesinden şaşırtan ve bizi huzursuzluğa sevk eden hususlardan birisi de nimet, külfet, kuvvet ve sorumluluk dengesinin bozulmasıdır. Bunlar bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı olmalıdır. Birinde meydana gelen çürüme önemsenip tedbir alınmadığında diğerlerine sirayet etmekte ve onların da bozulmasına sebep olmaktadır. Yaşadığımız ve altında kaldığımız kimi zorlu hayat olaylarının süreç analizlerini sağlıklı yapamadığımızda acıklı hallerimiz ve iniltili vaveylalarımız son bulmayacaktır.

KENDİLİK BİLİNCİ konusunda şahsımıza mahsus bir özenimiz olmalı. Farkındalık kazanılmalı. Ayrıştırıcı bir yöntem geliştirilerek mümeyyiz olma vasfı elde edilmeli ve bu asla kaybedilmemelidir.

Bu kıvama ulaşmak için önce bulunduğumuz seviye her neyse bu kabul edilmeli. Eksik ve fazlalıkların tespit edilmesinden sonra bir “Hareket Planı” oluşturulmalıdır.

Bunu gerçekleştirmek için evvela tanımlamalar yapılmalı ve kavramların içi doğru doldurulmalıdır. Nimet nedir? Külfeti ne demektir? Kuvvet oluşu nasıl mümkün olmaktadır ve bu bilinç nasıl bir sorumluluk duygusuyla taşınmalıdır?

Bu suallere tarafsız ve âdil cevaplar bulunabildiyse işleme başlanabilir.

HER nimet bir güçtür. Kuvvetiyle birlikte ihsan edilir.

Bu iki unsur elbette tümüyle bedava değildir. Karşılığı vardır. Zahmete katlanılmalı, azim körüklenmeli, sabır aktif edilmeli ve doğru istikamet tutturularak bundan hiçbir şartta asla şaşılmamalıdır.

Peki, ne şekilde mümkün olabilir?

Elbette emanet bilinciyle… Vereni bilmekle… Neden verildiğini kavramakla… Nasıl kullanılacağına ilişkin sağlam kanıtlara yani vahyin bilgisine ârif olmakla…

Emanete sahip çıkamamak, elden kaçırmak, koruyamamak ise mahrumiyet sebebidir.

Ve… Sorgulanmayı icap ettirir. Fason cevaplar ise geçersizdir.

NİMET, hayır demektir. İyilik, yarar, bolluk, bereket, refah, kâr, kişiye huzur veren manevi motivasyon ile mal da dahil olmak üzere tüm rızıkları kapsar.

Rabbimizin ihsanı olarak lütfettiği görmeyi de buna dahil etmeliyiz. Yetmez, işitme ve düşünme gibi yetilerimizi de hemen bu cümleden olarak hatırlamalıyız.

Tat alma özelliğimiz mesela…  Ne kadar muhteşem bir nimettir. Ki, dil ile alınan lezzetlerden de ibaret değildir. Manzaradan, sesten, estetikten, hoş muhabbetlerden, dostlardan, kulluk vazifelerini yerine getirmekten, paylaşmaktan, başkalarının acısını dindirmesine yardım etmekten, üretmekten, yazmaktan çizmekten, duyduklarına anlam vermekten başlayın ve güç yetirebilirseniz ikrama mazhar olduğumuz diğer nimetleri peşi sıra dizin…

KUR’AN-I KERİM mesela… Bizim için en büyük nimettir. Anlamak ve yaşamak için kimi külfetleri gönüllü olarak üstlenmemiz gerekmektedir.

Ve muhteşem bir kuvvettir.

Vahye açık olan bir kalp ve aklın oradan aldığı sabitlerle oluşturduğu kuvvetin kişiye verdiği sağlamlığı, ihata gücünü, analiz etme yeteneğini, yanlışı doğrudan hemen sıyırıp alabilme vasfını, Nebi’lerimizin bizlere sunulan kıssalarından aldığımız sosyolojik ve psikolojik tahlillerini, irade kullanımlarının ilkelerini, özgürlüğün haysiyetini ve Haktan gayrı herkese eğilmeden dik durmanın verdiği muhteşem onurlu duruşu düşünelim…

Bunun kuvvetini ve verdiği kıyam şuurunu eksiksiz izah edebilmemiz mümkün mü?

FAHR-İ KÂİNAT EFENDİMİZ yüce Rabbimizin bizlere sunduğu en büyük diğer bir nimet…

Vahyin lafzının hafızı, mânâsının hâmili, hükmünün âmili olarak bize rehberlik eden Efendimizin bizler için nasıl bir kuvve-i maneviye olduğunu biliyor muyuz? Kavrıyor muyuz? Onu anlamak ve izinde yürümek için hangi külfetlere katlanıyoruz?

Nimet, kuvvet, külfet ve sorumluluk dengesi açısından bakıldığında durumuz iç açıcı mı?

VAHYİ anlamakla memur edilmiş aklın, onu hissedip içselleştirmekle vazifeli kalbin hakkını verebiliyor muyuz? Aklın hakkını vermenin vahye muhatap olup onu anlayarak kalbe iletmesi olduğu şuuruna varıp bu cevherlerin gereğini şükürle ifa edebiliyor muyuz?

Nimet aynı zamanda sert ve kaba olmamak demek. Herkese ve her şeye yumuşaklıkla, incelikle muamele etmek manasına geliyor. Bu ise merhametli, olmayı, ilişkilerde şefkati esas almayı, herhangi bir karşılık beklemeden muamele etmeyi ve onları kendisi gibi sayıp üstünlük kıyaslaması yapmadan yaratıcısını esas alarak kıyasa tabi tutmadan aynı değerler silsilesine oturtması ve sevmesi manasını taşır. İşte bu da sorumluluğun ifa şeklidir.

HALİL CİBRAN nimet, kuvvet, külfet ve sorumluluk dengesini şöyle izah ediyor: “Bir kumaşı en sevdiğiniz kişi giyecekmiş gibi yüreğinizde eğirdiğiniz ipliklerle dikin. Bir evi içinde en sevdiğiniz kişi yaşayacakmış gibi yapın. Yetiştirdiğiniz ürünü en sevdiğiniz kişi yiyecekmiş gibi şefkatle dikin tohumlarınızı ve neşeyle kaldırın hasadınızı.”

Yazıyı Herbert Gasson’un şu sözüyle tamamlayalım: “Eğer genç bir adama tek nasihat verecek olsaydım şunu söylerdim. Git, ömrün oldukça zorluklarla ve sorumluluklarla dolu bir hayat yaşa. Çünkü bunlarsız hayat, taşımaya değmeyen bir yüktür.”

Sorumluluk; tüm nimetleri, lütfedilen kuvvetin külfetini Hak namına sevmek ve bu sevginin gereğini kulluk şuuruyla yerine getirmektir.

Nimet, kuvvet, külfet ve sorumluluk dörtlüsünü hayatına itidalli bir ahenk ile yansıtanlardan olmak niyazıyla…

Ya Selam!

11.08.2025

https://www.istiklal.com.tr/nimet-kuvvet-kulfet-ve-sorumluluk-dengesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir