Konya’dan Yükselen Bir Kültür Sesi

UZUNCA bir süredir izliyorum. Konya’dan ses veren KONTV önemli içeriklerle kaliteli yayınlar yapıyor. Her programı ailece izlenebilir nitelikte. Özellikle takip ettiğim sabah kuşağı hayatın içinden ruhumuza ulaşan sesler barındırıyor. Edebiyatın, kültür ve sanatın, el zanaatlarının, sosyal ve dini hayatın yanı sıra sağlığın süzülmüş, yanlışlardan arındırılmış özlerini bu programda rahatlıkla bulabiliyorsunuz. Keyifle takip ettiğim sabah kuşağı “10’dan Sonra” programının yapımcısı, Konya’dan yükselen kültürün sesi ve ekran yüzü Emine Simge Akoğul ile radyo ve televizyonculuğun temiz hâlini konuştuk.

UĞUR CANBOLAT

———————-

Konyalı olmak ve orada yaşamak nasıl bir şey?

-Konyalı olmak ve Konya’da yaşamak hem geleneksel hem de modern unsurların iç içe geçtiği bir yaşam tarzı sunar insana. Şehir, tarihî ve kültürel dokusuyla derin bir geçmişe sahiptir; Mevlana’nın şehrinde, bu derin manevi atmosferde bulunmak hem çok güzel hem de tarifi pek zordur. Ama huzur içinize dolar ve yüzünüzden tebessümle taşar. Anlatması zordur evet ama yaşaması pek güzeldir.

Konya denildiğinde aklınıza ilk gelen duygu nedir?

-Konya dendiğinde aklıma gelen ilk duygu: sükûnet.

Bu sükûnet hem fiziki anlamdadır yani geniş yollar, sakin trafik, düzenli şehir yapısını içerir. Hem de manevi anlamdadır. Hz. Mevlana’nın etkisiyle gelen derin bir iç huzur şeklinde hissedilir. Şehirde bir yavaşlık, bir ağırbaşlılık vardır; telaşlı bir metropol koşturmasından çok, vakur bir ritim söz konusudur.

Medya sektörüne ne zaman girdiniz?

-Mesleğe 1998 yılında Radyo ile başladım, 1999 da radyo ile birlikte Konya’nın yerel televizyonu KTV ile devam etti bu yolculuğum. 2009 yılından bu yana da Kontv de program yapımcılığı ve sunuculuğuna devam ediyorum.

Radyoculuk dediniz… Radyodan ses vermek bir başka olsa gerek, değil mi?

-Evet, radyoculuk bambaşkadır. Sesle yolculuğa çıkmak ve dinleyicilerini çıkarmaktır. Görüntü yoktur, şekil yoktur, sadece ses vardır. Sesin gizemi vardır. Tonlamaları vardır. İniş çıkışları vardır. Radyoculuk sesle var olma biçimidir.

Radyoculukta duygular sesle dile gelir diyebilir miyiz?

-Tabi diyebiliriz ve gerçekten de öyledir. Duygular ses tellerine nahif kuşlar gibi konarlar ve kendilerini burada zarafetle dile getirirler. Bu bakımdan da etkisi yüksektir.

Uzun yıllardır KONTV de çalışıyorsunuz? Burada hangi görevlerde bulundunuz?

-KONTV de 2009’dan beri çalışmaktayım, burası benim yuvam ikinci evim. KONTV de program yapımcısı ve sunucusuyum. Bir canlı yayın sabah kuşağı yayınım var bir de aktüel, çok beğenilen ve izlenen aktüel bir programım var.

Hangisi öncelikli size göre?

-Aslında öncelik sıralamasında bulunamam. İkisi de bana ait. Sancılarımı, duygularımı, önemsediğim kültürel kodları ifade eden bir sabah kuşağının yanı sıra hayatın akıp giden ritminde günceli yakalamak ve zamanın getirisini dikkate alarak yaşamak gibi yanları var. Her ikisi de hayattan, hayatın içinden. Dolayısıyla bir öncelik sıralaması yapamam ikisi de öncelikli bana göre.

Sabah kuşağında yaptığınız program da esasen aktüelden uzak değil kanaatimce…

-Aslında öyle. Orada da kalbimizin, ruhumuzun ve manevi ihtiyaçlarımızın aktüel biçimde ele alıp dile getirilmesi var.

Kadim konuları yeni bir dil ve anlayışla anlatma dikkati görüyorum ben sabah kuşağında da…

-Çok doğru. Dâvet ettiğim kimi konuklarım kadim meseleleri, dini mevzuları, kültürel meseleleri dile getiriyor olsalar bile bunları günümüz insanının anlayışına göre, onların kavrayacağı tarzda ve kullandıkları lisana uygun şekilde ele alıyorlar. Maksat faydalı olmak çünkü.

O zaman anlaşılmayı önemsiyorsunuz programlarınızda…

-Elbette. Medyada iş yapanlar olarak bu durum bizim için belirleyicidir. Anlaşılmadığınız sürece tüm emeğiniz çöptür. Bu sebeple seyircimizle ortak bir oluşturmayı önemsiyor bunun için emek veriyoruz.

 Bahsini ettiğimiz sabah kuşağı “10’dan Sonra” ne zamandan beri var?

-10’dan Sonra programını 2020 yılından bu yana yapmaktayım

Bu tarihten önce hangi programları yaptınız?

-2020’den önce başlayan hâlâ devam eden aktüel programım RTÜK tarafından ödüllendirilen ve Ödülün Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından takdim edilen bir program. 2009 da KONTV ye hafta içi sabah kuşağında yayınlanan “Hanımeli” programıyla başladım ve bu programa 2015 yılına kadar devam ettim. Kısa bir dönem (10 ay kadar) KONTV kadrosundan ayrılarak sağlık sektörüne geçtim sonra teklif üzerine 10 ay sonra dış yapımcı olarak 2016 yılında yuvaya geri döndüm. 2017 de “Lezzet Sırları” ve “Alın Teri” programlarını yapmaya başladım.

Programınız için hayata enerji aşısı diyebilir miyiz?

-Kesinlikle diyebiliriz çünkü hayata dair ne varsa bu programda can buluyor konuşuluyor, ekranlara taşınıyor. Yelpazesi çok geniş. Her renkten kişi var bu programda. Eğitici yanı ise en güzeli. Sohbetlerin sıcaklığına dalıp gidiyorsunuz.

Benim konuk olduğum programlarınızda fark ettim ekibinizle iyi bir ortak sinerjiniz var…

-Her işte olduğu gibi bu işin özüde ekip ruhunun iyi olması var. Ekiple o güzel doğru sinerjiyi oluşturduğunuzda işiniz öyle keyifli hâle dönüşüyor ki işin ne zaman bittiğini anlamıyorsunuz ve çalışırken ekibin gözünden anlıyorsunuz ne demek istediklerini. Programda programcının otokontrolü çok önemli ama ekinin dilinden de anlamak gerek. Ekip ruhu birbirini tamamlamaktır, bakışmayla işaretle iletişim kurabilmektir, yeri geldiğinde dertleşmek, bir sorun varsa onu çözmektir. Ekibimi gerçekten çok seviyorum çünkü kamera arkasında görülmeyen esas kahramanlar onlar.

Konuk çeşitliliği çok dikkat çekici. Bunu nasıl bir anlayışla gerçekleştiriyorsunuz?

-Konuk seçmek, ayarlamak kısır bir bölgede bazen zor oluyor. Her gün canlı yayın ve dikkat çekecek konuları seçmek, belirlediğiniz konuları anlatacak alanında uzman konukları belirlemek önemli. Ayrıca seyircinin her kesimi düşünmek durumundasınız. Gündemi sıkı takip etmeniz gerek. Yani bazen özel günlere, bazen genel gündeme göre şekilleniyor. Bu konuda hiç sorun yaşamadık. Bazen biz seçerken bazen de bizi seçen konuklarımız oluyor. Tabii bunları araştırmadan, ön görüşme yapmadan alamıyoruz yayına. Tavsiyeleri de unutmamak gerek. Bizi yönlendiren kişiler de oluyor. Allah bir hal yoluna koyuyor bu süreci. Aslında işinizi özenle yaptığınızda gönlünüze göre oluyor çok şey.  

Konuğunuzun söylemek istediklerini daha doğru ve düzenli söyleyebilmesi için nasıl bir güvenli alan oluşturuyorsunuz?

-Ah kıymetli hocam, herkes bir değil elbette. Biz alanında uzman diye alıyoruz kimi konukları; araştırma sonucumuza göre inandığımız ve onayladıklarımızı. Ama çok gariptir bazen insan tutulup kalabiliyor. Onca sene okumuş ne güzel.  İlişkileri güzel ve güçlü iletişimi var ama gel gelelim canlı yayın heyecanından olsa gerek; bazen insan takılıyor anlatırken, bazen kısa cevaplar veriyor heyecandan. Bezen unutuyor. İşte o anlarda iş başa düşüyor elbette. O anları kapatmak ve aslında tamamlamak için devreye giriyoruz. Böylece muhabbet devam ediyor.

Ön görüşme yapılmış olmasına rağmen, değil mi?

-Evet. Aslında program öncesinde ön görüşme yapılmakta. Format, içerik ve akış hakkında genel bilgiler veriliyor. Yayın öncesi sohbet edelim erken gelin diyorum bu durumu sezdiğim konuklarıma sonra sohbet alıp başını gidiyor ve diyorum ki bakın programı yaptık bile. Yani bundan farklı olmayacak. İnsanlar böyle rahatlıyor. Ama yayın esnasında kurtarıcı ve rahatlatıcı yanım olduğunu hep söylerler. Bu da psikoloji ve iletişim sırrı diyelim.

Program konuklarınız arasında çeşitli alanlara mensup sanatçılar dikkat çekiyor…

-Sanatı çok seviyorum o yüzden kültür sanata elimden geldiğince yayınlarımda yer vermeye çalışırım. Müzik benim vazgeçilmezim. İnsan ruhuna en iyi gelen sanat bence. Müzikli yaptığım bölümler başka keyifli ama diğerlerinin de hakkını yemeyelim. El sanatları alanında da çok kıymetli konuklar alıyoruz ve onlar sayesinde sanatın özelliklerini öğreniyoruz. Bir yandan da farkındalık oluşturuyoruz. İlgiler bu yana kaymalı ki zamanlarımızı iyi değerlendirelim.

Kültür ve bilim insanlarını da davet ediyorsunuz, nasıl bir hazırlık süreciniz var?

-Konuk seçmek araştırmak gerçekten zor ama işinizi önemseyerek ve insanlara nasıl faydalı olabiliriz, halkın sorunu nedir, o yöne ışık tutmalıyız diye düşündüğümüzde akıl yorarak şekil alıyor ve kaliteli işler çıkıyor aslında.

Musikiyi de atlamamak gerek, az önce de anlattınız zaten. Ama programda canlı performanslar görüyoruz ve bu zor bir durum…

-Evet. Dediğim gibi ruha dokunan, insana ilham veren müzik, yani musiki mühim bir sanattır. Konya musiki açısından da kendine özgü, derin ve mistik bir karakter taşır. Özellikle tasavvuf musikisi, şehrin ruhuyla iç içe geçmiştir. Bu alandaki en belirgin unsur Mevlevî âyinleridir. Semazenlerin dönüşüne eşlik eden ney, kudüm ve tanbur sesleri, Konya’nın müziğini sadece işitsel değil, aynı zamanda ruhsal bir deneyime dönüştürür. O yüzden yayınlarımızda musikiye de yer vermek önemlidir.

Programınız için hayata içeriden sihirli bir dokunuş diyebilir miyiz?

-Diyebiliriz elbette. Çünkü gönüllere dokunmaya çalışıyoruz. Bunun geri dönüşünü de en iyi haliyle alıyoruz.

Kimi etkinliklerde sunuculukta yapıyorsunuz, arada nasıl bir fark var?

-Özel program, protokol, konser sunuculukları da yapıyoruz teklif davet üzerine. Kalabalık önünde konuşmanın kamera karşısında konuşmaktan daha kolay olduğunu söylerler. Bana göre tam tersi. Kamera karşısında bir özgüven geliyor bana, daha rahatım. O atmosfer çok farklı, stüdyo ışıkları yandığında ve mikrofonu aldığımda ben kendimden geçiyorum ve hiç susmuyorum. Ama bir topluluk önünde konuşmak daha heyecan verici ama sahne hakimiyetiniz varsa doğaçlama şeklinde samimi bir halde ilerleyip gidiyor.

Halkla ilişkiler, çocuk gelişimi okumanız programlarınıza nasıl yansıyor?

-Halkla ilişkiler iyi ki okumuşum ama okul sonradan geldi. TV de çalışmaya ilk başladığım yıllarda dedim ki işimle ilgili bir bölüm ve ilerde her sektörde ihtiyaç duyulacak bir dal seçeyim. Severek okudum çünkü yaptığım ikinci işim sağlık sektöründe kurumsal iletişim alanına çok destek. Çocuk gelişimi ablamın fikriyle gelişti ama özünde çocukları çok seviyorum. Kırmızı çizgimdir. Onlarla iletişimi daha geliştirmek istedim. Ki okumadan da iyi bir bağ kuruyordum ama bu bölümün çok katkısı oldu. İşime desteği ise aldığım eğitim alanında yaptığım yayınlarımda ebeveynlere daha doğru bilgileri aktarıyor olmaktır.

Sağlık sektöründe de çalışıyorsunuz, bu halk sağlığını ekrana yansıtmanız bakımından bir avantaj mı?

-Sağlık sektörü önemli ve geniş bir alan. TV programlarında da en çok bu alandan konuklar görürüz. Sağlıklı yaşamın tüyoları pek çok hastalık, nedenleri ve tedavileri her zaman dikkat çekmiştir. Çünkü çoğu konu hepimizi ilgilendiriyor. Sağlık alanında edindiğim tecrübe ve bilgiler bu alanda işimi kolaylaştırıyor.

Son olarak insanların ilgisini görmek, yararlandıklarına tanık olmak nasıl bir duygu?

-Çok güzel, bunun tarifi yok kesinlikle. Dışarda o kadar çok izleyicimle, takipçimle ve hayranlarımla denk geliyoruz ki onların o güzel bakışları, görüşleri samimiyetlerini hiçbir şeye değişmezsiniz. Çünkü sizi kendilerinden, ailelerinden biri gibi görüp kucaklıyorlar. Ve onları çok seviyorum çünkü sizi karşılıksız seviyorlar.

14.05.2025

https://www.istiklal.com.tr/konyadan-yukselen-bir-kultur-sesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir