İKİ kişi gördüm. Bir olmuşlardı.
O benim külliyatım diyordu.
Ben tüm bütünlüğümü onda bulurum.
Fasıllarım onda tamamlanır ve bir bütüne ulaşırım.
Külliyat oluruz.
Fikrim, zihnim, aklım, gönlüm bir bütün halinde onda cem olur.
Can olur.
Yâr olur.
Artık bunlar tecezzi kabul etmezler. Parçalanmazlar. Ayrılmazlar.
İkmal olmuşlardı birbirine.
Çünkü ikmal olan ihmal olmaz. Biliyorlardı bunu.
Bu bütünlük onlarda mükemmeliyet yolunda birbirine tutunma ve tutulma halinde devam edip gitti.
Sevgi, saygı, ilgi, alaka, şefkat, merhamet, muhabbet, özlem, firkat, vuslat artık bir külliyat olmuştu.
Cüz olmak geride kalmıştı. Küll olmuşlardı.
Parça değil, bütündüler.
Küll olmadan kün olmayacağına iman ettiklerinden gayrılığa hiç düşmediler, ayrık otu yolmadılar.
Birde ayrılmanın ateş olduğunun bilincine ermişlerdi.
Sadece bir yazarın bütün eserlerinin toplandığı seriye mi külliyat denir? Hayır.
İnsanda sevdiği ile bir külliyat elbette olabilirdi.
Olmalıydı hatta.
İşte onlarda tüm duygu, düşünce ve davranışlarını aynîleştirerek artık bir külliyat olmuşlardı.
Gökten üç elma düştü.
Biri onlara, biri bana biri de size.
Yaşayan onlardı. Yazmak bana, okumaksa size düştü.
08.02.2018