UĞURCANBOLAT
İNCELİKLER buhurdanından geçmiş olanlardandı. Kimseyi kırdığı ne görülmüş ne de duyulmuştu.
Hayatı ince yaşayanlardandı. Derinden derine ve sessizce yaşamın kılcal damarlarına nüfuz ederek boraları iyiliğin merkezi hâline getirmek tek amacıydı.
Ona göre bizden istenen iyilikti, iyi olmaktı. Bunun kapısı ise zarafetti.
…
DEVRİMİZ bu narin insanların kılı kırk yaran yaşama azimlerini kıramasa da onları yıldırmak için ellerinden gelen her kabalığı, zorbalığı, nobranlığı, hoyratlığı yapmaktan geri durmuyorlar.
Belli ki, herkes kendini memur ettiği işin gayretinde…
İyilik perileri iyiliği çoğaltmak, kötülük zebanileri ise kötülüğü köpürtmek derdindeler.
Herkes kendi gayesinin koynunda yatıyor.
…
NAZİKE gözleri ışıl ışıl biriydi.
Karanlık gününüzde onunla rastlaşmış ve gözleri size isabet ettiyse eğer muhakkak aydınlanmış ve kendinizi diplerine attığınız kuyudan bir anda çıkardınız.
Bakışları kâfi gelmediyse söz ipini salardı kuyuya…
Üreticiydi. Herkese aynı sözleri söylemezdi.
Muhatabına özgü özgün sözleri bulunurdu heybesinde.
Kendisine olan güveni tamdı. Sizinle konuşurken de aynı güveni doyasıya hissettiğinizden birden aşılanmış gibi olurdunuz. İnternet üzerinden yapılan havaleler misali size özgüven transferi yapardı.
Bundan sonrasında ise işi biraz daha kolaylaşırdı.
Farklı bakmayı sevdiğinden ve bunu da cümlelerine dizip sizinle paylaştığından zaviyeniz genişler, bakışınız başkalaşır ve hiç düşünüp görmediğiniz açılar önünüze açıldığından kendinizi bir fikir baharında veya panayırında bulurdunuz âdeta.
Azimliydi. Yaşına göre çok cevvaldi. Mıymıntılığı sevmezdi. Düzenliydi. Dağınıklığa yüz vermezdi.
Dağınık olanların zihni de gönlü de dağınık olur diye düşündüğünden daima tertipli olmayı öncelerdi.
Ona göre nazik olmanın bir anlamı da her şeyi kimseyi incitmeden yerli yerine koymak demekti. Adaletin tarifini nezaket için uyarlamıştı.
…
NAZİKE okumayı severdi.
Kitapla birlikte insan davranışlarını da okur, müşahedesini derinleştirir, bunları yorumlayarak ifrat ve tefritten âri bir denge halini anlatırdı. Ona göre dengede olmayan nazik olamaz, zarif davranamazdı.
Dolayısıyla adalet gibi itidal üzere olmayı da zarafet üzerinden okuyup öyle değerlendirirdi.
…
LİDERLİK potansiyeline sahipti Nazike. Sorumluluk almaktan kaçınmaz, yapabileceği bir şey varsa geride durmayı, işi başkalarına havale etmeyi nezaketi incitmek olarak düşünürdü. Bu sebeple ona görev insanı denebilirdi rahatlıkla. Cesur çıkışlar yapar, etrafın ne diyeceğini fazla hesaba katmaz, doğru bildiğini nezaket kurallarının içerisinde kalarak yapardı.
Standartları vardı. Kalite meftunuydu. Bir işin hakkını vermemek demek zarif olmamakla eşdeğerdi onun için. O sebeple mevcut standardı önemser ve her defasında çıtayı biraz daha yükseltirdi.
…
SEMPATİK idi. Sevecen hâli bulunduğu ortama hemen yayılır oranın atmosferi olurdu. Empatik davrandığı için herkes onu kendinden sayar zarar görmeyeceğini kâni olurdu. Sağduyuluydu. Gelebilecek tehlikeleri önceden sezer kimseye tedirginlik vermeden onları güvenli limanlara taşırdı. Elbette bunların tümünü aynı anda başarmasında zeki oluşunun, hızlı düşünebilme ve çözüm üretebilme kapasitesinin yüksek oluşunun önemli bir rolü vardı.
…
MÜŞAHEDE onun için önemliydi. Şimdilerin gözlem olarak ifade ettikleri bu kavram aslında hayata ve hadiselere şahit olmak anlamına geliyordu. Nazike tam bir gözlemciydi. Olana bitene şahit idi. İnsanın etki aldığı durumları da buna göre yorumluyor çevresindekilerle, öğrencileriyle meseleyi derinlemesine değerlendiriyordu.
Motivasyonu yüksekti. Onca hayat olayları ve sağlık sorunlarıyla baş edebilmesi başka türlü zaten nasıl mümkün olabilirdi ki!
…
NAZİKE özgür düşünmeyi ilke hâline getirmişti. Bunu kulluğun icrası olarak görüyordu. Hayata aşk ile tutunmasında bunun elbette payı vardı zira aşk esaret değil özgürlük demekti.
Aşkın terbiyesinden geçmiş olan kişi elbette ince olmalıydı, narin düşünmeliydi, merhameti kuşanmalıydı, güzel görüp güzel düşünmeli, saygıyı elden bırakmamalı, nazik tavırlı, nazik edalı, nazik endamlı ve muhakkak insanlara tecelli eden Esma’ların etkilerini hesaba katıp kibar olmalıydı. Semadan inen rahmet ile yerden biten bereketi bir araya getirmek başka türlü nasıl mümkün olabilirdi ki. Gökyüzünden inen rahmetin yeryüzünü meyve, sebze ve diğer nimetlerle nasıl güldürüyor ve bu nimetlerde insanı nasıl şükür içeren tebessümlere taşıyor ve içini güldürüyorsa Nazike de böyle yapıyordu.
“Zürefadan olmak böyle bir şey demek ki” dedim bunları bana aktaran arkadaşıma ve hemen ardından sorumu yapıştırdım.” Kaldı mı bunlardan?”
Tebessüm ederek “Evet” dedi, “Ama her göze görünmezler.”
03.06.2024