ÖZGÜRLÜK YÜKÜ VE BOYUNDURUKLARIMIZ

UĞUR CANBOLAT

BOYUNDURUK altındaydı yıllarca.

Buna yaşamak demiyordu kendisi. Sorulduğunda birkaç defa “Sadece nefes almak” demişti.

Nefes olmadan elbette yaşanmıyordu ama sadece nefes almaya hayat denilebilir miydi peki?

İşte buna itiraz ediyordu.

Ve bu karşı çıkışlar hoyrat ya da ilkel karşı çıkışlardan ibaret değildi.

Esaslı doneleri vardı.

MESAİ boyunduruğunda yaşıyoruz çoğumuz.

Belirli saatlerde kartımızı basamadığımızda hemen sorgulanıyoruz.

Trafiğin boyunduruğu altındayız mesela.

Kaçımız bundan vareste dersiniz, çok azımız.

Her gün öyle bir hercümerç içinde sağa sola durmadan koşturuyoruz ki, anlaması da anlatması da zor.

GELENEK GÖRENEK boyunduruğu altındayız yine.

Bunların içinde maruf olanlara elbette sözümüz olamaz.

Ama öyle mi, değil.

Hayatımızı bugünün şartlarına uymayan ve fıtratla mutabık olamayan pek çok davranışın kıskasında ruhumuzu inletip duruyoruz.

KAHIR BOYUNDURUĞU altındayız çoğumuz ve bunu asla görmezden gelemeyiz.

Sürekli bir keder hali, hüznün normal boyutlarını aşıp insani tarafını geride bırakarak elem üstüne elem yaşıyoruz.

Üzülmememiz gereken nice dünyevi sancılarımız var.

Geçmişe dair takıntılarımız ve geleceğe ilişkin kaygıların girdabında derin dehlizlere sürüklenip duruyoruz.

Özgürleşememek ve bugünü hakkını vererek yaşayamamanın acı azabını kalbimize bir zehir gibi damla damla akıtıyoruz.

İNANCA yönelik boyunduruklarımız konusunda da ne yazık ki, kötü durumdayız.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in kesin ve aydınlık kanıtlarına rağmen buna uymayan, sadece bu şekilde kılıflanmış nice yanlış inançlar oluşturup peşine takılmışız ki, bunlardan kurtulup hür olmak için çalışan bir akla, işleyen bir kalbe ve analiz eden bir zihne ihtiyacımız var.

Bu için ise öncelikle ciddi ve sahih bir temizlenmeye ihtiyaç var.

Bağımlıların kendilerini temizlemek için girdikleri zorlu süreç ve tedavileri dikkate aldığımızda ne yapmamız gerektiğini apaçık olarak görürüz.

Bunlardan özgürleşmek ve imanımızı kurtarmak hayatımızın en önemli eylemi olmalıdır.

ÖNYARGILARDAN özgürleşmeden bu mesele ile başa çıkamayız.

Şöhret belası da aynı cümledendir.

Sosyal medya esaretini de bu mevzuda uzakta tutamayız.

Ve başka nice başlıklar da söz konusu ayrıca.

Size bugün anlatmaya çalıştığım bu kişi işte bu özgürlükleri kısıtlayan, çerçeveleyen, yer yer üstüne kilitlenen kapıları kırıp çıkan bir şahıstı.

Artık gereksiz kayıtlardan kurtulmuştu ama bu onun lakayt olduğu anlamına gelmiyordu.

Kulluğun şuuruna yükselmiş olan bu kişi artık hür idi.

Sadece Rabbine itaat ediyordu.

Aracıları aradan çıkarmış ve üzerindeki ağırlıkları bırakmıştı.

Bu sözünü güzelleştirmiş, bakışlarını billurlaştırmış, ufkunu açmış ve hareketlerini doğal bir aksa taşımıştı.

“ÖZGÜRLÜK bir yük mü?” diye sormuştum da “Evet, yüktür” demişti.

Şaşırdığımı gördüğünde izah etme ihtiyacı duymuştu.

“Özgürlük, özgür olana değil, diğer boyunduruklar altından inleyenlere yüktür.

Ne yazık ki, esaret altında olanlar kendine bunu reva görenlere değil özgür olanlara tepki duyuyorlar.

Hürriyete çağıranlara çemkiriyorlar.

Onlarla alakalı olur olmaz sözler sarf ediyorlar.

Kınayıcı eğilimlere giriyorlar.

Küçümseyici tavırlar takınıyorlar.”

ÜZERİNDE düşünülmeyi hak ettiği fikrindeyim.

Siz ne dersiniz bilmiyorum.

Ya Selâm!

13.09.2023

https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/ozgurluk-yuku-ve-boyunduruklarimiz/789580

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir