Türkçemize ne yazık ki, yıllardır mezar kazmışız. Bu kolay anlaşılabilir bir husus değildi. Kendi dilinde üretilen metinleri okuyup anlayamamanın verdiği acziyet gözlerden saklanacak gibi değildi ama çoğumuz bundan sarfı nazar etmeyi yeğlemiştik. Gönlümüzü dağlayan bu meseleyi dert edinip yıllarını vererek Türkçenin feryadını bize taşıyan değerli eğitimci yazar ve şair Ahmet Sezgin ile konuşmamak olmazdı. Tenha Sohbetlerin bu haftaki konuğu değerli şair ve yazarımızı sizlerle buluşturmaktan mutluyuz.
UĞUR CANBOLAT
___
Kıymetli Ahmet Hocam, 2020 yılında Etüt Yayınları’ndan çıkan 416 sayfalık “Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız” isimli çok kıymetli derleme kitabınızı hangi amaç ve duygularla hazırladınız?
–Bir zamanlar dünyanın en zengin şiir ve müzik dili olmayı başarmış Türkçenin öz yurdunda garip muamelesine tabi tutulması, fakirleştirilmesi, milletimize ve medeniyetimize yabancılaştırılması, yozlaştırılması, kirletilmesi, musikisinin bozulması sebebiyle Türkçemizin feryat etmesi; hem bir Türk dili ve edebiyatı öğretmeni hem de bu dille konuşup yazan bir şair-yazar olarak beni derin bir şekilde yaraladı, derin derin düşündürdü yıllarca. Bu büyük kültür meselesine hâl çareleri aramaya, kalıcı bir şeyler yapmaya mecbur kıldı. İstedim ki, “Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız” isimli kitapta yer verdiğim Türkçe meseleleri ve davasıyla ilgili metinlerin her biri; bütüncül ve ilmî bir dil anlayışıyla yüreklere dokunsun, okuyanları derinden sarssın, düşündürsün, dertlendirsin, gaflet uykusundan uyandırsın. Öyle hayal ettim ki bu kıymetli yazılar, herkesin millî ve manevi değerlerimize sahip çıkacak bir dil şuuruna ererek zengin ve sade Türkiye Türkçesiyle konuşma ve yazmasına vesile olsun. Malzemesi zengin ve güzel Türkçe olan Türk edebiyatı ve musikimizi sevdirsin.
Bu bir derleme çalışması değil mi?
-Evet. “Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız” isimli derleme çalışması. Başta eğitim, ilim, kültür, sanat, basın-yayın camiası olmak üzere toplumun bütün kesimlerinde Türkçe sevgisi ve duyarlılığıyla birlikte “millî kültür ve ana dil bilinci”nin oluşmasında; dil davamıza, çok önemli bir memleket ve kültür meselesine sahip çıkılmasında önemli bir katkısının olmasını arzu ettim.
Ne vakittir dil dâvâsı sancısı çekiyorsunuz?
-Muhterem Hocam, 1984-1988 yıllarında 19 Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğinde tahsil gördüm. Hem derslerde hem de ders dışında geçmişten günümüze Türkçemizin en zengin ve güzel eserlerini nitelikli okudukça dil zevki ve sevgimizin yanı sıra dil şuurumuz arttı. Dil şuurumuz artıkça da daha o yıllarda Türkçenin feryadını gönlümüzde duymaya, dil davamızın sancısını çekmeye başladım.
“Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız” isimli kitapta hangi bölümlere yer verildi ve hepsini burada söylemek mümkün olmasa bile kimlerden alıntı yapıldı?
-“Türkçe Sevgisi ve Şuuru-Dil Davamız”, “Dil Meselesi-Türkçenin Feryadı”, “Öztürkçecilik Adıyla Dilde Tasfiyecilik-Fakirleşme”, “Yabancı Dil İstilası-Yabancılaşma”, “Yabancı Dille Eğitim Faciası”, “Dil Yanlışları-Anlatım Bozuklukları”, “Türkçe Eğitim ve Öğretimi Meselesi”, “Türkçe Sevgisi ve Meseleleriyle İlgili Şiirler” isimli 8 ana bölümden oluşan “Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız” isimli derleme kitabımızda Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Kaplan, Nihat Sami Banarlı, Mustafa Miyasoğlu, Necla Pekolcay, Refik Halit Karay, Sezai Karakoç, Dursun Gürlek, Hayati Develi, M. Halistin Kukul, Yavuz Bülent Bâkiler, Rasim Özdenören, Olcay Yazıcı, Ali Fuat Başgil, Gürbüz Azak, Faruk Kadri Timurtaş, Necmettin Hacıeminoğlu, Peyami Safa, D. Mehmet Doğan, Attila İlhan, Cemil Meriç, Yağmur Atsız, Sâmiha Ayverdi, Erol Güngör, Ahmet Kabaklı, Necip Fazıl Kısakürek, Zeynep Korkmaz, Oktay Sinanoğlu, Kâzım Yetiş, M. Orhan Okay, Ahmet Bican Ercilasun, Nejat Muallimoğlu, Tarık Buğra, Feyza Hepçilingirler, Sevinç Çokum, Beşir Ayvazoğlu, A. Haluk Dursun, Talat Halman, Turan Karataş, S. Ahmet Arvâsî, Ârif Nihat Asya, Asaf Hâlet Çelebi, Bahaettin Karakoç, Bahtiyar Vahapzâde, İskender Pala, Bekir Oğuzbaşaran, Bestami Yazgan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Mehmet Zeki Akdağ, Mustafa Kutlu, Yusuf Has Hacip gibi çok kıymetli yazar, fikir adamı, akademisyen ve şairin Türkçe şuuru ve meseleleriyle ilgili deneme, makale, fıkra türünde 110 yazısıyla 14 şiir şiire yer verdik.
“Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız” kitabı yirmi senenizi almış. Karşılığını buldunuz mu hocam?
–Şair-Yazar Mustafa Özçelik Hocamın “Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız” isimli kitabımızı “Anadolu’da 2020 yılında dil alanında yayımlanan en iyi kitap” olarak seçmesi, TRT Erzurum Radyosu’nun kitapla ilgili olarak canlı yayında bizimle sohbet etmesi, Şair-Yazar M. Nihat Malkoç’un bizimle bu kitabın da konu edindiği bir mülakat gerçekleştirmesi, Yazar Adem Karafilik’in BBN TÜRK’te bu kitabımızdan sitayişle bahsetmesi; Mehmet Nuri Yardım, M.Halistin Kukul, Nuray Alper, Süheyla Karaca Hanönü, İsmail Zorba, Osman Aytekin, Mahmut Erdemir, Yılmaz İmanlık, Ahmet Seven, Ali Kayıkçı, Zeki Ordu, Ahmet Ufuk Erkan gibi kıymetli yazarların kitabımız hakkında çeşitli gazetelerde takdir edici uzun tanıtım yazıları yazmaları; Figen Gülle ve Mehmet Alp Güven’in internet üzerinden kitap hakkında bizimle görüntülü sohbet etmeleri; Reşit Güngör Kalkan, Bekir Oğuzbaşaran, Şakir Kurtulmuş, Behcet Gülenay, Sevinç Çokum, Murat Ertaş, Sündüs Arslan Akça, Ali Erkan Kavaklı, Canan Olpak Koç, Ercan Köksal, Aysen Akdemir, Prof. Dr. Mustafa Özbalcı, Prof. Dr. Hasan Akçay, Prof. Dr. Cihan Dura, Ahmet Doğru, Mehmet Ali Abakay, Zeynep Sati Yalçın, M.Ali Köseoğlu, Yunus Emre Altuntaş, Mehmet Kurtoğlu, Fatma Pekşen, Murat Soyak, Hasan Ejderha, Celal Demir, Mustafa Ökkeş Evren, Ali Göçer, Hasan Fahri Tan, Mehmet Akif Korkmaz, H. Hale Akın, Gurbet Duymuş, Osman Nuri Aydın, Hatice Toprak Çevik, Adnan Şenel, Ahmet Tepe, İsa Koyuncu gibi değerli yazarların sosyal medyada kitabımızdan güzel sözlerle bahsetmeleri bizi ziyadesiyle mutlu etti. Ayrıca Türk dili ve edebiyatı öğretmenleri başta olmak üzere duyarlı eğitimciler, nitelikli okurseverler de kitabımızın bu alandaki büyük boşluğu giderdiğini ifade ettiler.
Dil, bir milletin neyi olur?
-Dilimiz; edebiyatımız, musikimiz, gönül sesimiz, tarihimiz, millî mirasımız, ilmimiz, irfanımız, haysiyetimiz, kimliğimiz, medeniyetimiz kısaca kültür köprümüz, ana yurdumuz, söz ve “ses bayrağımız”dır.
Dil için hayatı kolaylaştıran ve doğru ilişkilerin kapısını açan anahtardır denilebilir mi hocam?
– Elbette denebilir hocam. Doğru, sağlıklı ilişkiler için seviyeye uygun, doğru bir Türkçeyle açık, sade, duru, içten, etkili ve akıcı bir üslup, en önemli kapıdır.
İletişim kazalarının ne kadarı dil problemiyle ilgilidir?
– İletişim kazalarının önemli bir kısmı, dil problemiyle ilgilidir.Muhatabımıza göre duygu ve düşüncelerimizi aktarmaya en uygun kelime seçimi, açık ve sade üslup, doğru telaffuzla anlaşılır ses tonu ve vücut dili, soru sorma ve tekrar etme sağlıklı ve etkili iletişim kurmamıza yardımcı olur. Bu da iletişim kazalarını asgari seviyeye indirir.
Dilimizi doğru kullanma becerisini size göre neden okullarda kazanamıyoruz?
– Ezberci, akademik başarıya odaklı, ruhsuz, millilikten uzak eğitim ve akademi sistemi; kariyer ve resmi ideolojiye kurban edilen müfredat; Türk dili ve edebiyatı eğitimi ve öğretmenlerinin yetersizliği, gayri millî sanat ve medya anlayışı en önemi sebeplerdendir hocam.
Yazan, çizen, toplum önünde konuşan insanların yaptıkları ifade yanlışları sizde nasıl bir tepkiye sebep oluyor?
– Okuduğum bir gazete, dergi, kitapsa içimden kızarım ve genellikle okumayı bırakırım. Dinlediğim sohbetse canım sıkılarak kanalı değiştiririm. Bazen de “Dilini eşek arısı soksun.” atasözünü söylerim kendi kendime.
Ekranlarda insan için adet veya tane denilebiliyor. Bu sizi öfkelendiriyor mu?
– İnsanlardan bahsederken “kişi, şahıs” olarak değil de kalem, kitap, elma, armut gibi bir cansız varlıktan bahseder gibi bahsetmek, hem büyük cehalet hem de farkına varmadan yapılan saygısızlıktır. Böyle ifade bozuklukları, dilimizin feryadı canımı çok sıkıyor elbette kıymetli hocam.
Ses bayrağımız olan dilimizin sesinin bize kâfi derecede ulaşmamasını hangi saiklere bağlıyorsunuz?
– Tanzimat’tan bu yana yaşadığımız medeniyet değişimi ve krizi, tarihî ârıza ve kopukluklar, kültür emperyalizmiyle dilimizin fakirleşmesi, bozulması, kirletilmesi, Batı hayranlığı ve aşağılık kompleksiyle kendi kültür, dil ve musikimizden uzaklaşıp yabancılaşma, köksüz eğitim sistemi, kapitalist ve modernist zihniyete sahip sanat ve medya anlayışı, moda ve popüler zevklerin sosyal medyayla virüs gibi yayılması; “ses bayrağımız olan dilimizin sesinin bize kâfi derecede ulaşma”sını engellemektedir.
Dil için dünü bugün ve yarına bağlayan bir bağ denilebilir mi?
– Elbette denebilir. Milleti millet yapan en önemli unsurların başında gelen dilin “kültür köprüsü” özelliği çok önemlidir malumuz olduğu üzere. Dinimizi, tarihimizi, edebiyatımızı, diğer sanatlarımızı, örf ve adetlerimizi, kimliğimizi yani kültür ve medeniyetimizi günümüze ve istikbale taşıyan yegâne köprü, dilimizdir. Bu köprü yıkılırsa “hayatım, canım” yerine “yaşamım”; “münasebetsiz adam” yerine “ilişkisiz adam” mı denilecek? “Akıl yaşta değil, başta.” atasözü yerine “Us, yaşta değil…” mi diyeceğiz?
Dilimiz Türkçeyi ötelemek için “Osmanlıca” denilmesine nasıl bakıyorsunuz? Burada hileli bir ötekileştirme görüyor musunuz?
– “Öztürkçecilik” hareketiyle dilimizden yalnızca binlerce kelime atılmadı; o kelimelerin kullanıldığı binlerce deyimimiz, atasözümüz, ninnimiz, manimiz, ilahimiz ruhlarımızdan söküldü. Yunus’un, Karacaoğlan’ın, Evliya Çelebi’nin, Fuzulî’nin hatta Mehmet Âkif’in dili bile “Osmanlıca” olarak yaftalandı. “Osmanlıca” diye ayrı bir dil varmış gibi zengin “Osmanlı Türkçesi”ne “Osmanlıca” denmesi, hem dilimizin Öztürkçecilikle fakirleşmesine hem de daha sonraki yıllarda yabancı dillerin işgaline uğramasına sebep olmuştur. Burada elbette dilimiz “hileli bir ötekileştirme”ye tabi tutulurken bin yıllık Selçuklu-Osmanlı-İslam medeniyetiyle de bağlarımız koparılmak istenmiştir. Yalnızca İslam ile ilgili kelime ve kavramlar değil, bin yıllık kültürümüzün, tarihimizin temel kavramları da tahrif edildi. Bu da çok büyük bir “kavram kargaşası”na sebep oldu maalesef!
Yaşadığımız bu keşmekeşe bir dil ve kültür anarşisi demek ileri bir suçlama mıdır?
– “Yaşadığımız bu keşmekeşe bir dil ve kültür anarşisi demek”, kesinlikle doğru bir ifadedir değerli hocam. “Öztürkçecilik “adıyla dilde tasfiye ve uydurmacılık hareketi; dil, fikir, gönül ve kültür dünyamızı “körün mağarası” hâline getirmiştir. Tarihî ve dinî hafızamızla, İslam medeniyetiyle, büyük Türk âlemiyle de bağlarımız koparılmıştır uzun yıllar. Bir “kültür soykırımı” gerçekleştirilerek milleti millet yapan, kültürün en önemli unsurlarından olan dilin “kültür köprüsü” özelliği de yok edilmeye çalışılmıştır.
Politik arenada sürekli değişik vesilelerle ve haklı olarak “bekâ” kavramına vurgu yapılıyor. Dilinin bekâsını sağlayamayan toplumlardan daha ötesi beklenebilir mi?
–Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, “Türkiye’nin kurtuluşu, Türkçenin kurtuluşuna bağlıdır; Türkçe giderse, ne Türkiye kalır ne Türk Dünyası ne de Türk.” diyordu. Ana dil şuuruyla Türkçe davası; bizim için hem bir kültür, medeniyet, kimlik davasıdır hem de istiklâl. Din-dil ve tarih şuuru olmadan ,“ses bayrağımız” olan dilimizi koruyup zenginleştirmeden, kültür ve medeniyetimizin taşıyıcısı ve koruyucusu Türkçemizi bütün güzellikleriyle doğru bir şekilde yeni nesillere öğretmeden fert ve millet olarak güçlü olamayacağımızı, “Türkiye yüzyılı”nı gerçekleştiremeyeceğimizi idrak etmemiz elzemdir.
Vatanların istila edilmesi eskiden yabancı asker postalı ile olurdu. Daha sonra dijital salgın ortaya çıktı. Sizin açınızdan dilin istilası bunun neresinde?
– Kültür emperyalizmin tabii sonucu olarak “dijital Türkçe” ile argo dilden meydana gelen, ne İngilizceye ne de Türkçeye uyan bir “Türkilizce”, gençlerin konuşma ve yazılarına hatta hayat tarzlarına hakim olmuş durumda. Yeni neslin ağızlarında sakız gibi çiğnedikleri, sosyal medyalarında da kullanmaları popülerlik sebebi olan “kanka”, “ok”, “herıld yani”, “iyikim”‘, “Adamın dibisin.” , “Bugün offum.”, “Evet start verdik sonunda.”, “Ful doluyum bugün.”, “Ben şok.”, “Laykladım.”, “Match ettim.”, “Tık yok.”, “Wovv oldum.”, “Duyar kasıyosun.”, “Check ederim.”, “Alolaştık.”, ‘’Maile döndüm.” “Forward ettim.”, “Set ettim.”, “Aksiyon aldım.” gibi sözler; dilimizin, kimliğimizin nasıl yozlaştırıldığının birkaç acı örneği sadece. Gösteriyi “show”, ucuzluğu “damping”, hesap fişini “adisyon”, uzlaşmayı “konsensüs”, özgeçmişi “cv” yapıverdik. Türkçe kelimeler, İngilizce imlâ ile yazılmaya başlandı: “Efendy, Neshe, Kitapchi, Yemish, Kebabchi, Derichi, The Marmara, Dürümland, Dönerchy…” “Mrb, gnydn, tşkr, s.a, as, nslsnz, hyrl gclr, aeo” gibi ucube imlalar, Türk dili ve edebiyat öğretmeni olarak dilimiz ve kültürümüz adına bizi çok üzmekte.
Dil şuurunun eskiye oranla durumu nedir? İyiyi me gidiyor kötüye mi?
– Türkiye Türkçesinin fakirleştirildiği, bozulduğu, kirletildiği, yabancılaştırıldığı, hor görüldüğü gerçeği, kaç kişinin şuurunda? Yabancı kelime hayranlığıyla dilimizin kirletilmesi ve yabancı dil işgali, yabancı dille eğitim hastalığı ve “Türkçeden kaçış”, noktalama ve imlâ hataları, anlatım bozuklukları, telaffuz, vurgu ve tonlama yanlışları, basın yayın organlarındaki akıl almaz özensizliklerle lisanımızın bozulması, günlük dille şarkı ve dizilerdeki sözlerin argolaşması, internetin yaygınlaşmasıyla “dijital dil”in oluşması, kavram kargaşası gibi dil meseleleri; yüreğimizi sızlatıyor mu? Yirmi birinci yüz yılın başında Türkçe Sözlük’te yer alan kelime sayımız yüz bini aştı ama bu kelimeleri bilip kullanan sayısı çok az. Türk klasiklerini sözlük yardımı olmadan anlayabilecek kaç üniversitelimiz var acaba? Bırakalım İstiklal Marşımızı, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni anlamayı, kendini doğru bir şekilde sözlü ve yazılı olarak ifade edebilen, Türkçe düşünebilen hatta düzgün dilekçe yazabilen lise mezunumuz bile çok az maalesef!
Peki, dilimizin şiiriyetini, kalbimizi heyecanlandırın tınısını yeniden kazanmak için neler yapılmalı?
– “Atalar mirası”, “millî ruhumuz”, canım Türkçenin meseleleri karşısında kopardığı millî feryat; bizlerin dil yarası ve davasına karşı Türkçe sevgisi ve şuuruyla çok daha duyarlı davranmamızı, dilimizi en doğru ve güzel kullanıp zengin ve sağlam bir şekilde gelecek nesillerimize aktarmamızı zorunlu kılmaktadır. Türkçemize; Türkçenin imkânlarını hakkıyla ve en güzel şekilde kullanan kıymetli ediplerimize, Türkçenin dostu sanatçılarımıza ve bizlere anne sütü gibi tatlı ve temiz dil zevkini verecek güzel eserlere sahip çıkalım. Kültürümüzün kaynağı dilimizi koruyup zenginleştirelim. “Dilimizin şiiriyetini, kalbimizi heyecanlandıran tınısını” en çok da Türkçenin şahikası olan şiir ve türkülerimize, şiirle musiki ilişkisine ailede, okulda, medyada, sosyal ve kültür hayatımızda daha çok yer vererek yeniden kazanabiliriz.
Sözü güçlü söylemek ile dile hâkimiyet arasında nasıl bir ilişki var?
– Dilin kural, imkân ve inceliklerini iyi bilen, kelime dağarcığı zengin olan, sözünü konuyla ilgili ayet-i kerime, hadis-i şerif, atasözü, deyim, vecize, ikileme, şiir, benzetme, fıkra, kıssa, hatıra ve mesellerle süsleyen; duygu ve düşüncesine göre kelime, cümle seçen kişiler, elbette sözü güçlü, etkili ve güzel söyler.
Türkçenin vebâli en çok kimin üzerinedir? Ne yapmaları gerekir hocam?
– Türkçenin vebâlinin en çok üzerinde olduğu Milli Eğitim Bakanlığı, medya ve aydınlar başta olmak üzere üniversiteler, Türk Dil Kurumu, Kültür Bakanlığı, belediyeler tarafından bu derin dil yarasına ilim ve kültürün ışığında Türkçe bilinciyle millî neşter vurulması, Türkçenin feryadına kulak verilmesi, dil davamıza sahip çıkılması gerekmektedir.
“Türkçenin feryadı ve dil davamız”la ilgili son söz olarak neler söylemek istersiniz?
– “Mankurtlaşmak” yani kimliğimizi ve hafızamızı kaybetmek istemiyorsak “dil yâre”siyle ağlayan Türkçenin feryadına yürekten kulak verip “dil davası”nı dert edinelim. Dilimizi haysiyetimiz olarak görelim. Millî değerlerimize sahip çıkarak, dil şuuruyla Türkçemizi doğru öğrenerek güzel konuşup yazmaya özen gösterelim. Kendi kültürümüzden, dilimizden utanmadan Türkçe yazmalı, Türkçe konuşup kendimizi ifade etmeliyiz; “Turkche konusharock” değil.
AHMET SEZGİN KİMDİR_
1966 yılında Samsun / Terme’de doğdu. İlk ve ortaokulla liseyi Terme’de okudu. 1988’de Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nden “Peyami Safa’nın Yalnızız Romanı Üzerine Bir İnceleme” adlı lisans teziyle mezun oldu.
1989 yılında İstanbul/ Kartal Anadolu Lisesi’nde Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olarak öğretmenlik mesleğine başlayan Ahmet Sezgin, çeşitli liselerde görev yaptı. Birçok özel öğretim kurumunda öğretmenlik ve yöneticilik de yapan Şair-Yazar Ahmet Sezgin, 2020 yılından beri Terme’de Temel Kır Kız Anadolu İmam-Hatip Lisesi’nde görev yapmaktadır. Sezgin, çeşitli okul ve kurumlarda eğitim ve kültür alanında seminerler verip söyleşilerde de bulunmaktadır.
Ahmet Sezgin, 1987–1988 yılları arasında bir grup üniversiteli arkadaşıyla “Mesaj” isimli bir kültür-edebiyat dergisi çıkardı. Deneme, inceleme, biyografi, anı, hikâye ve şiirleri Güneysu, Mavera, Türk Edebiyatı, İslamî Edebiyat, Kırağı, Çınar, Ay Vakti, Yedi İklim, Yolcu, Kültür Dünyası, Berceste, Bir Nokta, Arkesanat, Samsun Kültür Sanat, Tüm Şehir, Dört Mevsim Edebiyat, Halk Edebiyatı, Alperen, Şehir Defteri, Sebilürreşad, Bilgi Pınarı gibi dergilerle birçok ulusal gazetede yayımlandı. Birçok yarışmada ödüller aldı.
Ahmet Sezgin’in yayımlanmış eserleri şunlardır:
“Türk Edebiyatında Ölüm Şiirleri Antolojisi” (Cengiz Yalçın ile, Ünlem Yay, İstanbul, 1993), “Güllerimi Ver Anne” (Şiir, Etüt Yay, Samsun, 1999, 2007), “Termeli Yazarlar ve Şairler Ansiklopedisi” (Biyografi, Samsun 2012), “Aşk Medeniyetine Yolculuk” (Deneme, Etüt Yay., Samsun 2014, 2017, 2019), “Kırk Yazardan Kırk Hikâye” (Etüt Yay., Samsun 2020), “Ortaokullar İçin Hikâye Seçkisi” (Etüt Yay., Samsun 2020), “Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız” (Etüt Yay., Samsun 2020)., Hüzün Yağmurları (Klaros Yay., Ankara 2020, 2023), Gençler İçin Hikâye Antolojisi (Etüt Yay., Samsun 2022)
Türkiye Yazarlar Birliği üyesi Ahmet Sezgin, evli olup iki çocuk babasıdır.
13.09.2023