Metin Kaçar hocayı bir arkadaşım vesilesiyle tanıyıp takip etmeye başladım.
Her faaliyetinde Kur’an-ı Kerim’in sahih bir talebesi, Fahr-i Kâinat Efendimizin samimi bir ümmeti olarak gördüm. Metin Kaçar Hoca caminin kürsü ve minberindeki hitabetinde böyle olduğu gibi caminin dışında yaptığı çalışmalarında da bir Anadolu sadeliğini üzerinde taşıyordu.
Onu ekmek yaparken, kışlık salçalar hazırlarken, ocak başında yemek pişirirken, servis yaparken, çocukların her derdiyle dertlenirken, ailelerini de buna ortak ederken gördüm ve sevdim. Merhametin kanat açmış bu anka kuşu olan Metin Kaçar Hocayı bugün siz değerli İstiklal Gazetesi okuyucularıyla tanıştırmak istedim.
Okuyunca sizde seveceksiniz.
UĞUR CANBOLAT
————————
Cami avlusundan arşın gölgesine yolculuk etmek ne demek?
-Efendim bu cümle Peygamber Efendimizin (sav) şu Hadis-i Şeriflerine işaret ediyor. Efendimiz buyurdular ki; yedi sınıf insan vardır ki hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgeleneceklerdir. Bunlardan birisi kalbi mescitlere bağlı Müslüman, diğeri de İbadetle gelişen yetişen genç… Sözün kısası ilham kaynağımız Peygamberimizin bu Hadis-i Şerifidir.
Hürrem Çavuş camisini çocuk ve gençler için nasıl bir çekim merkezine dönüştürdünüz?
-Malumunuz çocuklar çok hareketli belki çok yaramaz ama bir o kadar da duygusal ve vefalıdırlar. Sevgiyi, yargıyı ve değersizliği en iyi ölçen yine çocuklarımızdır. Yani işin temeli sevgi, samimiyet ve disiplin. Yavrularımız sevildiklerini anlayınca, mücadelenin kendileri için verildiğini fark edince camilerimiz başka güzel olacak. Biz bunu sağlamaya gayret ediyoruz.
Çocuklar samimiyeti hemen anlıyorlar değil mi hocam?
-Kesinlikle öyle. Çocuklar en ufak yüz halinden, ses tonundan hemen kişinin ne sebeple kendisine nasıl davranıldığını anlayıp teşhis eder. Onlara numara yapılamaz. Hemen anlarlar.
Kendileri de öyle değil mi?
-Evet, kendileri de neyse odurlar. Saklamazlar. Gizlemeyi tercih etmezler. Ne düşünüyorlarsa halleriyle hemen ortaya koyarlar.
Çocukların en doğru ve en samimi soruları sorduklarına da inanıyor musunuz?
-İnanırım. Onların sahte gündemleri olmaz. Akıllarına takılan neyse olduğu gibi hiç eğip bükmeden sorarlar. Laf olsun diye soru sormazlar pek.
O zaman çocuklara verilen cevapların sahih ve sade olması gerekir diyebilir miyiz?
-Kesinlikle diyebiliriz. Çocuklar dolambaçlı cevaplardan tatmin olmazlar. Kaçıldığını anında anlarlar ve yeni sorularla sıkıştırırlar çünkü tatmin olmazlar. Ama sahih, sade, anlaşılır ve net cevaplar verdiğinizde de hemen kabul ederler, benimserler. Yeter ki, samimi olun, sevin ve onları ciddiye aldığınızı gösterin.
Kapı kapı dolaşıp karanfil dağıtarak çocukları yaz kursu için ailelerinden isteme fikri nasıl gelişti?
-Asrımız iletişim asrı. Hangi çalışma olursa olsun iletişimi güzel kuran kazanıyor. Bizde cami adına eğer hedef kitlemizle iletişimimiz sağlıklı oluşturursak başarı geliyor ardından. Ben görev yaptığım camide bazı iletişim araçlarını kullanarak cemaatimi, komşularımızı davet ettim. Ama anladım ki farklı bir çalışma yapmam gerekiyor. Ve güzel bir tevafuk bir kandil gecesiydi. Onu vesile kılarak 5000 karanfil aldık. Hiçbir ayırım gözetmeden kapı kapı gezdik. Ve hem kandili hem de Yaz Kur’an Kursunu güzel bir şekilde izah edip davetimi yaptım. Bu daveti yaparken Hz. Peygamberin merhamet yüklü hâlini kuşandık. Ve metot güzeldi sonucu da güzel oldu elhamdülillah.
Peygamberimizin merhamet yüklü hâli dediniz. Bu her mü’minin görevi ama sizin gibi sorumluluk almış kişilerin üzerinde görülmesi de mühim değil mi?
-Hayat merhamet üzerine kurulu. Tüm yaratılmışlar birbiriyle yardımlaşıyor ve merhametle muamele ediyor. Sevgili Peygamberimiz tüm âleme rahmet olarak lütfedilmiş ve bize üsve-i hasene olarak en güzel örnek olmuşken bu tavrın dışında davranmak çok yanlış olur. Hele dini anlatma ve sevdirme noktasında olan hocalar olarak bizler bunu üzerimizde daha bariz olarak göstermeliyiz diye düşünüyorum.
Fakat hocam bizler ilk çocukluk yıllarımızda bu tavrın tam tersiyle genellikle karşılaştık ve gürültü yapıyoruz bahanesiyle camilerden uzaklaştırıldık. Bu yanlış tavır sebebiyle bir daha ömrü boyunca camiye, kursa uğramayan insanlar olmuş.
-Ne yazık ki, bu tutum yanlış. Cami merhametin merkezi olmalı, Şefkatin en açık şekilde hissedilip görüldüğü yerler olmalı. Sevgiyle kucaklanıp kabul görülen bir yer olmalıdır. Bu şuurra ulaşmak lazım. Bizler bunu yapmaya çalıştık ve çok şükür muvaffak olduk.
Yaz kursu başlangıçlarını eğlenceli hale getirmenizin bir sebebi de bu mu?
-Evet, öncelikle sevgi elçisi olmak lazımdır. Her şeyden önce şu hakikati ortaya koymamız lazım. Müslüman yaptığı işi güzel yapar. Diyanet camiasında da en önemli projelerden birisi de hiç şüphesiz yaz Kur’an Kurslarıdır. O zaman Yaz Kur’an Kurslarında hem velilere hem öğrencilere ve hem de bizi madden ve manen destekleyen kardeşlerimize bir farkındalık oluşturup bu işi ciddi yaptığımız ortaya koymaya çalıştık. Rabbimde lütfetti ve açılış-kapanış programlarımız Türkiye’ye örnek oldu. Hamd ederiz, şükrederiz.
Nasreddin Hoca, Karagöz, kukla gösterileri ve ilahiler eşliğindeki bu başlangıç çocuklarda nasıl bir duygu oluşturuyor?
-Yine bu konuda şunu söylemek isterim. Çağımızda çocuklarımızın ilgisini çekecek o kadar kötü şeyler var ki, bütün bu olumsuzlukların arasından sıyrılıp yavrularımızın dikkatin camiye; Kur’an’a ve İslam dinine çekmek kolay değil. İşte burada milli kültürümüz, geçmişte yapılan güzel çalışmaları devreye sokarak yavrularımızın dikkatlerini milli ve manevi değerlere çekmeye gayret ettik. Ve muvaffak olduk.
Bununla da bitmiyor. Kursun ilk günü çocuklara caminin adının yazdığı bir çanta içinde cüz, Kur’an-ı Kerim ve Temel Dini Bilgiler kitaplarının yanı sıra, erkek çocuklara tişört kız çocuklara ise başörtüsü dağıtıyorsunuz. Sponsorla mı karşılıyorsunuz?
-Evet. Hayır sahibi kardeşlerimizin destekleriyle bu güzel hazırlıkları yapıyor ve daha kursun ilk gününde yavrularımıza siz bizim için çok değerlisiniz, sizin için ne yapılsa azdır diyor ve bu ruhla bu şuurla yavrularımızı karşılıyor ve kucaklıyoruz. Bu samimi ve çıkarsız yaklaşım onların minik kalplerinde karşılık buluyor ve onlarda bunun karşılığını çalışarak, gayret göstererek veriyorlar. Mahcup etmiyorlar.
Oyun ve farklı aktiviteler esas derslere yönelme bakımından nasıl bir etki sağlıyor?
-Hedef kitle dünyanın en güzel varlıkları çocuklar olunca onların günlük hayatlarının vazgeçilmez bir parçası da oyun ve eğlence. Sınırları güzel koyulduğunda yavrularımızın oyun ve eğlence aktiviteleri onları bize karşı, derslerine karşı daha bağımlı, daha sevimli yapıyor. Verim daha bereketli oluyor. Camide kursta hizmet verirken çocukların dünyasını, hayallerini, zihinlerinin nasıl çalıştığını bilmeden yapamazsınız. Onların hayatlarına dokunmak için dünyalarına girmek ve onları anlamak elzemdir. Yine burada da Sevgili peygamberimizin çocuklarla ve torunlarıyla olan iletişim biçimini dikkate alarak hareket etmek lazımdır. Bu hususta yine en büyük örneğimiz Nebi’mizdir. Biz buna dikkat etmeye çalıştık ve yüz güldürücü neticeler aldık.
İkramda sınır tanımıyor gibisiniz hocam?
-Rabbim ikram edenlerden, destek verenlerden, dua edenlerden ebeden razı olsun. Burada da dünyanın en güzel meyvelerine, hediyelerin en güzellerini, en iyilerini ikram ederek güzel bir cami, güzel bir kurs imajıyla hayatlarına devam etsinler istiyoruz. Bu sebeple onların dünyalarında güzel karşılık bulacak hediyeleri önemsiyoruz. İnsan ile ihsan ilişkisi kurulması çok önemlidir. Konu çocuklar olduğunda bu daha da önemlidir.
Bu çalışmalarınızla yeşil çam sinemasında yer alan cami ve dayak atan, kaşı gözü ayrı oynayan imam imajını yıkarken zorluklarla karşılaştınız mı?
-Tabi ki. Zorlandığımız noktalar oldu. Özellikle yetişkinler o devrin bu tarz menfi propagandalarından çok etkilendiler, zihinlerine kazındı. Güven kaybı yaşandı. Bu sebeple tereddüt yaşayanlar muhtemelen olmuştur söyleyemese bile. Ama cemaatimizi de bu güzel çalışmalara ortak ederek hem kötü imajı yıktık hem de yepyeni bir cami ve kurs imajı oluşturduk. Ortak hareket etmek ve samimiyet her zaman başaranın en önemli sırrıdır. O sebeple elbirliğiyle yaptık. Cemaati de dahil ettik, ortaklaştık.
Otuz yıla yakın bir zamandır Mimar Sinan’ın inşa ettiği bu camide görevdesiniz. Mihrap ve minberi sokakla birleştirmek diyebilir miyiz buna?
-Evet. Gönül rahatlığıyla bunu diyebiliriz. Çünkü bizim geçmişimizde mahalle imamlığı diye bir unvan var. Bir yönüyle de biz onu oluşturmaya gayret ettik. Mahalle caminin her şeyine ortak. Cami mahallenin her derdine ortak. Sıkıntıda ortak, çözümde ortak. Mahallede yeni doğumlar bilinir, büyümelerine şahitlik edilir. Evlenmelerinde düğünlerine gidilir. Vefatlarda yine ortaklaşılır, acılar paylaşılır. Bu konu çok mühim olduğundan asla göz ardı etmedik.
“Çalıştığım mescidi peygamber mescidine benzetmeye çalışacağım” şeklinde bir sözünüz var. Bu ne demek, kastettiğiniz anlattıklarınız mı?
-Evet. Peygamberimizin mescidinin hemen yanı başında ilim tahsil edilen Suffa vardı. Bunu görmezden gelemezdik. Dikkate aldık ve buna göre hareket ettik. Burada ben genç imamlara şu mesajı vermek istiyorum. Biz peygamberimizin örnek davranışlarının varisiyiz. O zaman bizim görevimiz camilerimizin çay ocaklarında, cami önündeki banklarda dost meclislerinde verilecek promosyonu değil, 6 aylık zammın ne kadar olacağını konuşmak, ek ders ücretlerine ne kadar artış geldiğini konuşmak değil. Bizim görevimiz peygamberimizin mescidinde yapılan şu kadar faaliyet vardı. Acaba bunlardan kaç tanesini veya hangilerini yaparsam Allah katında sorumlu olmam diye düşünmektir.
“Ekmekçi Baba” olarak da biliniyorsunuz. Askıda ekmek projeniz var. Bu biraz da dert babası olmak demek anlamına mı geliyor?
-Aynen. Müslüman başka Müslümanların dertleriyle dertli olmalı. Hele hele kendisine Sevgili peygamberimizi örnek alarak muhteşem hizmetler yapan Gönenli Mehmed Efendiyi, Abdurrahman Gürses Efendiyi ila ahir, örnek alanların derdi bitmemeli. Derdimiz bu olmalı. Rabbim bizi derdi davası olan, davasının dertlisi olanlardan eylesin. Ümmetin, insanlığın derdiyle dertlenmeyenlerin şahsi dertleri hiç bitmez. Bunu unutmamalıyız.
Yokluk dönemlerinin çocukları olarak aynı yoksulluğu şimdiki çocuklar yaşamasın mı istiyorsunuz?
-Evet, bu doğru ama eksiği var. Yavrularımız yoksulluk gömesinler. Ama şükürsüz de kalmasınlar. Nimet şükrü getirmeli. Eğer biz cami avlusunda minare gölgesinde nimeti gördükçe şımaran, azan, kuduran değil bütün bu nimetlerin Rabbine şükredecek nesilleri yetiştirirsek z kuşağı falan hikâye. Sözün özü hayat camiden başlamalı, camiden de devam etmeli.
Yemekleri de siz mi yapıyorsunuz?
-Evet. Yavrularımın, kuzucuklarımın yemeklerini de ben yapıyorum. Aşçı, hoca, baba.
Sokakta yaşayanlara da kol kanat germek, onları aileleriyle buluşturmak Peygamber Mescidine benzemek kavramı içine giriyor mu?
-Tabi ki. Peygamberimizden öğrendik bütün bu çalışmaları. O hedef kitlesine nasıl davrandıysa bizde ona gayret ettik ve ediyoruz. Başka türlüsü hem yakışmaz hem de başarı getirmez.
Gençlik kollarının kurulması hangi aşamada gerçekleşmişti?
-Gençlik kollarımız ilk faaliyetlere başladığımızda oluşmuştu. Gelişti ve Türkiye’mize örnek oldu inşallah.
Son olarak bu yaptıklarınıza imanın ve hayatın bereketi diyebilir miyiz?
-Elbette. Bu işler iman meselesidir. İliklerime kadar inanıyorum ki bu işler imanın, İslam’ın, Kur’an’ın ve Hz. Peygamber Efendimizin bereketidir. Allah bizi manevi nimetleriyle bereketlenen kullarından eylesin. Aminin… Velhamdülillahi Rabbil Alemiyn..
09.10.2024