İyiliğin Yazıdan, Şiirden Geçtiğine İnanıyorum

Ninem Korkut Nilüfer Zontul Aktaş:

İyiliğin Yazıdan, Şiirden Geçtiğine İnanıyorum

Yıllardır tanırım kendisini. Sözü güçlü, kendisi mütevazı. Cümlelerini sanki sizin içinizden kurar gibi söyler. Yukarıdan değil içeriden, içinizden seslenir.

Heyecanlı bir kalbi, yerinde duramayan bir bedeni, sihirli dizeleri, yorgunluk bilmeyen gayreti, derin dostlukları var. Bu özellikleri çevresinde insandan nehirler oluşturuyor.

Bugün siz İstiklal Gazetesi okuyucularına Ninem Korkut olarak anılan eğitimci, yazar, şair ve aktivist Nilüfer Zontul Aktaş ile yaptığım keyifli sohbeti sunuyorum. İyi okumalar.

UĞUR CANBOLAT

————————–

Birkaç önemli şapkanız var. Eğitimcilik, yazarlık, şairlik ve sosyal aktivist olarak hangisi öne çıkıyor?

-Direkt şu öne çıkıyor diyemesem de eğitimcilik 32 yılımı verdiğim en önemli yanım. Bu saydıklarınız benim hayatımda birbiri içerisinde emek verdiğim yollar. Hepsinin yan yana yürüdüğünü söyleyebilirim. Eğitimcilik ruhunu çocukluğumdan beri kuşandım, öğretmenlikle taçlandırdım. En çok hatıra taşıdığım yanım da bu.  Yazmayı çok seviyorum. Aşkla ve heyecanla düşüyor kelimelerim kâğıda. Yazılar zaman zaman eğitimle bütünleşip, eğitimciliğin bir parçası olabiliyor, bu da benim için ayrı anlamlı oluyor.  Şiirlerim de lirik yapı söz konusu olsa da sanatın ince nakışı ve dava ruhuyla kuşatma gayretim gözlemlenir. Bir derdimiz var yazan olarak. Şiirin diliyle seslenmek, gönlümüzün sesini şiire yaslamak iyi geliyor. Bambaşka bir ruha bürünüp iyiliğin yazıdan geçtiğine inanıyor kalbim.

 Aktivistliğe gelince; gönüllü çalışmalarla dünyaya iyilik sunma çabası, benim hayata bakış açımı tamamlıyor.  Sosyal sorumluluk projelerinin temeli yine eğitime dayanıyor. İyiliği yayıp kötülükten uzaklaştırma adına verdiğim çabalar bu minvalde. Mesela “Kırmızı Hayatın Rengi Olsun, Ölümün Değil, ‘’Aileyi Korumak Fethimizdir’’. ‘’İyilik Önderleri’’ gibi birçok projeyle kaybettiğimiz değerlerin hatırlanması, topluma örneklik sağlamak. Gayret bizden takdir Allah’tan.

Dedem Korkut hikâyelerinde olağanüstü olaylar gerçeğe uygun anlatılır denilir. Ninem Korkut’ta durum nedir?

-Ninem Korkut hikâyelerinde; yaşamdan bir kesiti, bir tecrübeyi biraz felsefe, biraz şiirsel bir dille hikâyeleştirdim. Ardından bir veciz sözle bütünleşmesi söz konusu. Ninem Korkut bir olayı tahlil edip birden ortaya çıkıyor, çarpıcı bir sözle konuyu anlaşılır ve dikkat çekici kılıyor. Olağan üstü durumlardan öte biraz düşündürücü, yaşama dair.

Ninem Korkut hikâyelerinde eğitimci yanınız nasıl pedagojik bir fark oluşturuyor metinlerinizde?

-Ninem Korkut hikâyelerinde eğitimci yanımızın etkisi; özellikle değerlerimizi yansıtma noktasında ortaya çıkıyor. Hayal gücünün gelişimi, okuma sevgisinin oluşturulması, keyifli okuma katkısı yanında, iyi bir kalbe sahip bireylerin oluşmasında fark yaratmayı heyecanla istiyor.

Kültürel izdüşümlerin üzerimize doğru yansıması için nasıl bir hassasiyet yükleniyorsunuz?

-Kültürel izdüşümlerin üzerimize doğru yansıması için geçmişle gelecek arasındaki köprüyü önemsiyorum. Yaşlılarla muhabbet etmeyi, kültürel değerlerimizin yansıtıldığı müzeleri, evleri gezmeyi, buna dair kitaplar okumayı çok seviyorum. Sözlü edebiyat, sözlü arşivler önemli. Bunları takip etmeye çalışıyorum. Bu hassasiyeti, kendi çocukluğumda ve gençliğimde yaşadıklarım ve dinlediklerimle kaynaştırıp, sunmaya gayret ediyorum. Konferanslar ve söyleşiler de aktarım açısından çok önemli benim için.

Dede veya nine deyince yaşanmış hayatın ununu elemiş büyüklerimiz aklımıza geliyor. Onların bizlere olan aktarımlarına yeterince değer verdiğimizi düşünüyor musunuz?

-Evet, dede nine deyince hayat yükünü tamamlamış büyüklerimiz akla geliyor. Onların bizlere olan aktarımlarına kıymet veriyoruz. Fakat bu nesilden nesile bir azalma gösteriyor. Büyüklerin anlattıkları, yaşadıkları şu zamana biraz da zor gelebiliyor. Hz. Ali’nin bir sözü vardır ‘’Çocuklarınızı çağın gereksinimlerine göre yetiştirin.” Bu doğrultuda, geçmişle şu gün arasında sentez yapabilmek, doğru köprüler kurabilmek çok önemli. Geleneksel kültürümüzün temelindeki güzellikler bizi yoğururken modern kültürle cilalar katabilmenin güzel olacağını düşünüyorum. Yeni nesille olan bağımızda bu bizi yetkin ve etkin kılar. Yapılan aktarımların uygulanması zaman zaman zor olsa da kaybedilmeden nesilden nesile aktarılmalıdır.

Nasihatleriniz neden kuş tüyünü andırıyor?

-Geçmiş zamanda bir okurum şöyle bir mesaj atmıştı ‘’ Hocam bizler yoğun disiplinli yetiştirildik.  Sizin yazdıklarınız bal şerbeti tadında kuş tüyü hafifliğinde. Sıkmayan, daraltmayan, yaşamı kolaylaştıran nasihatler.  Sizin adınız Dede Korkut’tan sonra Ninem Korkut olmalı” demişti. Bu dönütü daha sonraları birçok insandan da aldım ‘’Kuş Tüyü Nasihatler’’ bu söylemlerden sonra Ninem Korkut kitaplarında onu niteleyen bir sıfat oldu.

Gülsuyu, şerbet örneğini kullanıyorsunuz kitap arka kapağında. Gülsuyu tortulardan arınmış bir özü mü simgeliyor?

-Gül; rengi ve kokusuyla ruhumuza hitap eden, edebiyatta anlamı bizi bambaşka saran çiçek ötesi bir çiçek. ‘’Gül yetiştiremediği yerde bağrına taş basar yeryüzü’’ dedik Ninem Korkut kitabımızda. Bir toprak çorak bırakılırsa orası taşlı kalmaya maruzdur. İnsan ruhu da böyledir. Çorak bıraktığımız, güzellik katamadığımız ruhlar, güllerin çiçeklerin özünden, oradaki lisandan mahrum kalırlar. Bu ruhu kaybeden insanlar taş kalpli hissiyatsız, umursamaz bir şekilde mânâ aleminden uzak yaşamlarına devam edeceklerdir. Gülün özü olan gülsuyu, doğal ve tatlı şerbetler, kaynayıp gelen pınarlar arınmışlığı, özü simgeler. Arı duru öze sahip olan insanlar temiz ruhlarıyla dünyaya dalga dalga ışıltı sunarlar.

Kalbi başından aşkın ne demek?

-Kalp; duygularımızın merkezi olarak kabul ettiğimiz organımızdır. Kalbin acıması, kalp kırılması, taş kalpli olmak, sevgi, nefret kalbe yüklediğimiz ağır sorumluluklar. Bu yüzden insan kalbine iyi bakmalı oraya gereken ehemmiyeti vermeli. İşlerimizin yoğunluğu, işimizin başımızdan aşkın olması kalbi meselelerimizi geri planda bıraktırmamalıdır. Kalbimiz başımızdan, hatta tüm organlarımızdan, bedenimizin üstünde özel tutulursa oraya yüklediğimiz doğru anlamda ne yaparsak yapalım, hangi işe koyulursak koyulalım bizi biz yapan duygularımızı kaybetmeyiz.  İşlerimizi aşkla yaparız. Heyecanımız, çabamız ise kalbimizi; yerinde mekânında mutlu ve umutlu hale getirir.

Yeni nesilde bu yeteneği ya da gayreti görüyor musunuz?

-Dört evladım var. 30 ve 18 yaş arası. Manevi evlatlarım da ayrı. Evimiz gençlik merkezi gibi. Yüzlerce de öğrencim oldu. Yeni neslin çok güzel özelliklerine şahidim. Pratik olmaları, muhakeme yetenekleri, teknik zekâları çok hoşuma gidiyor. Doğru yönlendirilmedikleri takdirde tembel ve bağımlı da olabiliyorlar. Bu da gençlerden çok, bizim eksikliğimizle ortaya çıkıyor. Bu sebeple sahada çocuklarla ve gençlerle muhabbeti bir arada olmayı önemsiyorum. Biz onlara kalbin yolunu açtıkça şahitliğimiz artacak. Onların sesini öncelikle biz kalpten duyacağız ki stetoskopu onlara teslim edebilelim.

İşi başından aşkınlar ne yaparlarsa kalbi başından aşkın hale gelebilirler?

-İşi başından aşkınlık; insanoğlunun ilk gününden beri var olan bir gerçekliktir, diye düşünüyorum. Çalışmak kıymetli bir haslettir. Verimliliği, üretkenliği beraberinde getirir. Onun içine kalbimiz girerse, kalbimiz işlerimizden daha üstte olur, sıcacık örterse işlerimizin kıymeti artar. Kal(ı)p kalp ile şekillenir. Sevgiyle yapılan, sevgi katılan kalbi olarak atılan her adım bambaşka güzelliklere ve berekete vesiledir. Kısaca kalbimizi başımızdan da üste taşıyacak, başımın üstünde yerin var dedirtecek olgu; sevgi ve heyecanla işimizi yapabilme becerisidir. Kalbi başın üstünde tutmak akla da yakın tutmaktır. Beyin mantığın güzide mekânı iken kalbi de kucaklar. Duygularla örülü işler güzel pişmiş bir yemeği güzel sunabilmek demektir.

Yeterince kalbimizin sesini duyup bunu hayata katabildiğimizi düşünüyor musunuz?

-Yeterince kalbimizin sesini duyabildiğimizi düşünmüyorum ama kendi dostluk çevremde güzel kalplere şahidim. Kalbi yumuşak, taşlaşmamış, içinden pınarlar akan, üzülebilen, ağlayabilen, dostlarıyla sevinebilen insanlar var. Tam tersi kalplerde elbette var ve olacak. Mühim olan kalbin güzel melodilerini duyup es geçmeyen, ritmi ile güzellikler oluşturan solo seslenişleri koroya çeviren kalplere sahip çıkabilmek. Genele baktığımızda vicdan, merhamet, liyakat, sevgi, fedakârlık, aidiyet azalıyor. Bencillik, kibir, nefret duyguları güzelim kalpleri marazlı hale getiriyor. Bizim çabamız çocukluktan duygusal zekâ işlevini kaybettirmemek olmalı. Değilse kalbin tıbbi atışını bile duymadan dünyaya veda edeceğiz.

Sessizlikte zamana iki vuruş yapan saatin TİK TAK sesini seviyorum. Kalbimin sesi gibi.

Yaşıyorum-yaşıyorsun

Yalnızlığı sever olmuşsa kalbim, ruhum kalabalıktır.

Ritmi iki hece. Sec-de

Kalbin sesini duyuracak emanetleri (inanç, sevgi, güven) korumak canlı tutmak da mühimdir.

Bunu başarma hususunda şiirin nasıl bir işlevi var?

-Kalbin sesini duyma hususunda şiirin önemli bir işlevi var elbette. Düz söylemlerin unutulma oranı yüksektir. Fakat aynı konu bir şiirle yeri yerinden oynatabilir. Aslında edebiyat, sanat, kalbimizin başımızın üstünde tutulmasında, hassasiyetlerimizin, nezaketin korunmasında, önemli bir araçtır. Şiir yazan, okuyan, türkü söyleyen, insandan zarar gelmez ve onların topluma sunduklarıyla yükleri hafifleten çokça şey vardır. İnsanların yıllarca çaba verip yapamadığı birçok şeyi şairler ozanlar birkaç dizeyle yapabilir. Sözler büyü gibi değer yüreklere. Şairlerin kalp odacıkları sözün en keskin, en derin halleriyle doludur. Kalemi kılıçtan keskin yapan da budur. Şiir; istenilen kuşanmışlığı en etkili, en latif, en nahif sunan yoldur. En şeffaf kuşatmadır, diyebilirim.

Şair oluşunuz metinlere kendini nasıl yansıtıyor?

-Şair oluşum; düz metinlerde de kendini gösteriyor. ‘’Yazılarınızda şiirsel bir hava hissediyoruz. Bu da gönülde farklı ve özgün bir tat bırakıyor’’ diyen çokça okurla karşılaştım. Şiirin ulu bir gücü var. İmgelerin altındaki derin anlam toplumu hem ruhi hem kültürel boyutta geliştirir. Bunu fark edip, kavrayabilirsek kültürel anlamda da yükselme gösterebiliriz. Bu vesile ile kitap okuma seviyemizin ve sayımızın çoğalacağına inanıyorum. Metinler bilhassa gençler için şiirsel olunca daha da verimli okunuyor. Sayfa çevirmenin zorlaştığı şu zamanda okumak büyük bir eylem çünkü.

Kalbin merhameti yüklenmesi sosyal sorumluluklara kişi nasıl taşıyor?

-‘’Etimle kemiğimle bu çağdan nefret ettim’’ diyor şair Zarifoğlu. İnsanoğlunun ekmek kadar su kadar merhamet ve sevgiyle doyurulması ve bu erdemlerle donatılması gerektiğine inanıyorum. Bu özellikleri taşıyan insanlarla dolup taşsaydı hayat, belki de sosyal sorumluluk projeleri yapmaya gerek kalmayacaktı. Kadına, çocuğa, hayvanlara velhasıl daha zayıf olana gücü yetenin baskı kurduğu bir dünyada acı, gözyaşı, kan, zorbalık, şiddet bitmiyor. Sosyal sorumluluk projelerinde de merhametli, özünü kaybetmeyen nesillerin yetişmesini istiyorum.  Bir çiçeğe baktığında onun çevreye kattığı güzellikten iyiliği öğrenebilen, çiçekleri ezmeyen, hayvanları seven bir çocuk hayatı boyunca bu öğreti ile hiçbir canlıya zarar veremez.

Bahsini ettiğimiz sosyal sorumluluk projelerinize devam ediyor musunuz?

-Evet. Sosyal sorumluluk projelerimiz devam ediyor. ‘’Aileyi korumak fethimizdir’’, “İyilik önderleri’’ ‘’Kırmızı hayatın rengi olsun ölümün değil’’, ‘’Argosuz dil çöpsüz yer sahası’’ ve özelde birçok proje ile neslimizi güzelliklerle kuşatma gayretindeyim. Kendini bilen, özünün farkında olan tüm canlılara kendinden bir şeyler katmaya çalışan insanları çoğaltmak da derdim. Birileri için yaptığımız güzel işlerin aslında kendimizin varoluş gayesi olduğu bilinci de önemli. Memleket sevdamız, yaratılana sevgimiz ve saygımız yerimizde durmamayı gerektiriyor. Gayretimiz devam ediyor ve gücümüzün yettiği yere kadar devam edecek inşallah.

Şiir ve sosyal projeler insanın kendinden göç etmesine nasıl mâni oluyor?

-Şiir ve sosyal projeler insanın aktif saatlerinde bedeninin, gönlünün sadakası olarak toplumla buluşuyor. Şiir; insanın iç dünyasını dışa dökmesi olarak tanımlansa da biz içimizle başkalarına ayna vazifesi görüyoruz. Duygulara tercüman olmak gönülce bir yolda yürümenin adıdır bu. Gönüller kazanmak; sözün kalesi şiirle mümkündür. İnsanın bir de kendine döndüğü saatler vardır ki işte o zaman göçünü toplayıp biriktirdikleriyle hemhal olur. ‘’Bu her yazar ve şairde farklıdır’’ diye düşünüyorum. Gecedeki dingin saatler, bazen bir seccade boyu aydınlıktır, bazen de sükût. Dağıttıklarını yerine koyma, toparlanma, dinlenme, düşünme ve yeniden kendiyle baş başa olma saatleridir.

Sevmek için hayatın bereketidir diyebilir miyiz?

-Sevgi hayatın bereketidir diyebiliriz. ‘’Sevmekle yürek eskimez’’ demiştik Ninem Korkut kitabımızda. Sevgiden geçmeyen ne varsa hep yarımdır. Sevgi öncelikle yaratana ve yaratandan ötürü yarattıklarına. Sokulmak gerek daha iyice vahye. Bir bir düşürmek ruha inmeye çalışan şekil vermeye çalışan putları /maskeleri…

Dupduruca sevgiyle sana yöneldim Rabbim. Şükür sana. Verdiğin onca nimet ve nice gönlü sevdirdiğin için…

Suyu sevmek / Gökyüzünü sevmek / Çiçeği sevmek /Çocuğu sevmek

Nasıl da huzur… / Kaynak misali bu sevgi / Nasıl da öz

Tertemiz bir yöneliş ile sana! içine riya benlik karışmadan … Senden gelen her şeyi sevdir yüreğimize. Azat eyle sevgisizlik içeren tüm eylemlerden’’ der Ninem Korkut her fırsatta.

’Sevdiklerine hiç kullanılmamış gönülden tebessüm her sabah

Ve edilen duadır güne umut…

Her sevgi muhabbet ile muhatabına ulaştıkça gün aziz olur,

Gün kutlu olur,

Gün bereket olur…

Şimdi savurduğum gülleri topla gözlerimden.

Duaları ellerimden.

Ölüme ne kaldı ki şurada. Sevdiğimi biliyorsun sen ‘’

KALBİ BİR SEVGİYİ SATIRLARA DÖKERİM yine her zaman

Tüm kafesleri kırar sevgi. / Tüm parmaklıkları…

Son olarak biraz bahsetmiştiniz ama “Ninem Korkut” ismi nasıl doğdu ve nasıl mâkes buldu?

-Ninem Korkut isminin doğuşu da şöyleydi: Yazdığım yazıları hikâye veya nasihatleri ‘’Gençlere günceler’’ başlığıyla yayımlıyordum. Bir okurumuz şöyle bir mesaj atmıştı. ‘’Yazdıklarınız kuş tüyü hafifliği bal şerbeti tadında. Sizin adınız Dedem Korkut’tan sonra Ninem Korkut olmalı ve okuduklarımızla Ninem Korkut bu çağın özgün kahramanı olmalı ‘’demişti. O gün bugündür yazılarımız Ninem Korkut adıyla yayımlanıyor, bu adla özgünlük kazandı. Dede Korkut hikayelerindeki boğayı yenen kişi bu kahramanlıkla ‘’Boğaç Han’’ ismini alıyor. Bu kişi ile özdeşleşirsek bugün benim kahramanlığım da kalemim. Özümle, sözümle, cehaletle savaşma çabasındayım. Bu adla gönüllerde taht kurabiliyorsam, kalbi heyecanımız ve verdiğimiz çabadandır.

16.10.2024

https://www.istiklal.com.tr/nilufer-zontul-aktas-iyiligin-yazidan-siirden-gectigine-inaniyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir