UĞUR CANBOLAT
ÇAĞRILDIĞIM radyoda iki program çektik önceki gün. Boş kalp ve boş akıl sendromu sebebiyle anlama eylemi gerçekleştiremediğimizi ve bunun sebebi olarak anlama ahlakını kaybedişimizi ele almıştık. Çıkışta yere göğe sığamıyordum. Herkes benim gibi sokağa dökülmüştü. Ne yapsam kendimi teskin edemiyordum. “Boşa koysam dolmuyor, doluya koysam taşmıyor” misali bir ruh hâli içinde o sokak benim bu sokak senin dolaşıp durdum ama iç sıkıntımı bir türlü giderememiştim.
Yolumu Valide-i Atik camisinin bahçesine düşürdüm. Güllerle konuşmak istedim. Şirinlikler yaptım kendimce ancak yüzüme gülmediler. Bahçesindeki içi oyuk o koca çınarın gölgesine sığınmak istedim ama beni kabul etmedi. İlk gençlik yıllarımda abdest almayı en çok sevdiğim şadırvanı bile oralı olmadı. Tanımamazlığa vurdu kendini. İçeriye girip o gençlik heyecanıyla müezzinin müsaadesiyle tesbihat kısmında ses verdiğim mahfile yöneldim ama sanırım o da değişti ve sarmalamadı beni. Oysa burada bir cüz okuyabilsem bana iyi gelecek diye düşünmüştüm. Bir sayfayı zor tamamladım.
Çay ocağına attım kendimi ve seslendim “Emmi demli bir çay.” Geldi ama demini almamıştı.
Uzun zamandır görmediğim öğrencilik yıllarımda sıkça yardımını gördüğüm, harçlık aldığım hatta evine götürüp valide sultanın yemekleriyle beslenmemi sağlayan pek sevdiğim caminin baş müezzini belirdi güney kapısından. Heyecanla yerimden fırlayıp elini öptüm. Sanki araya yıllar hiç girmemiş gibi sımsıkı sarıldı ve “Nerelerdesin be hafızım, özlettin yahu” diyerek kulağıma fısıldadı. Kurumak üzere olan gönül çölüme rahmet damlaları düşmüştü. “Otur hele” dedi bu Düzceli Çerkes Beyi müşfik ama bir o kadar da gür sesiyle. Oturduk.
“Ne âlemdesin?” diye sordu. “Nasılsın?” yerine bunu tercih ederdi hep. O eski zamanlara gittim hayalen… Hatıralar sökün etmeye başladı. Cevaben “Rahatsızım kendimden” dedim.
…
“OLMALISIN” demişti, “Kendinden rahatsız olmalısın, yadırgamalısın…”
Bir sessizlik oldu ardından devam etti, “Rahatlık, rahatsız etmeli… Kendinden memnuniyet sonun başlangıcıdır.”
Olan biteni ayrıntısıyla aktardım. Kesmeden dinledi. Sonunda ruhuma şifa olan dokunuşlarıyla beni düştüğüm kuyunun dibinden çekip çıkardı.
…
YERLİSİ değiliz bu dünyanın. Muhaciriyiz. Misafirliğin gereklerini yerine getirmeliyiz o zaman.
Gönül bağlamamalıyız. Saçımızı çözmemeliyiz ona karşı. Bırakmamalıyız kendimizi kucağına.
Bu ise rahatsızlıkla olur. Bulunduğun yeri yadırgamakla mümkündür. Alışmamakla elde edilir.
…
AZ okumamdan rahatsızım. Okuduğumu tam anlamamaktan rahatsızım. Severken aşırılığa gitmekten, sevilirken tümüyle teslim olmaktan, sevinirken önünü ardını düşünmemekten, üzülürken diplere yuvarlanmaktan rahatsızım. Yadırgıyorum kendimi.
…
İMAN hususunda bütünüyle şirkten aranamamış olma ihtimalinden rahatsızım. Nifaktan sıyrılıp tam bir infak ahlakına erişememiş olmaktan, zekâtı miktarınca ve vakti vaktine vermeyi başarırken aynı kökten olan tezkiye olamamaktan, nefsimi, aklımı, kalbimi yalan ve yanlıştan arındıramamaktan rahatsızım. İbadetlerimde rızayı tutturamamış olmaktan, zaman zaman riyaya kaymış olmaktan rahatsızım. Salih amelleri yerine getirmek hususunda yeterince gayret gösterememekten rahatsızım. Besmeleyi her işimin başlangıcında esas alırken aynı besmele şuurunu yaptığım işleri sürdürürken ve sonuca ulaştığımda açığa çıkaramamaktan rahatsızım. Kur’an-ı Kerim ile ilişkimi sadakat üzere tesis edememekten, Fahr-i Kâinat Efendimizin izinden birebir gidememekten, azimet yerine sürekli ruhsatı tercih etmekten, itikat hususunda kalbimle dilimi bir edememekten rahatsızım.
Yadırgıyorum yerimi.
…
ALLAH’IN yarattığı canlı cansız ne varsa aynı varlık ailesinin bir üyesi olma bilinciyle nezaketle davranamamış olmaktan rahatsızım. Tabiatı tahrip edişimden, toprağı hor kullanışımdan, havayı kirletmekten, ormanları talan etmekten, suları israf etmekten rahatsızım. Yadırgıyorum kendimi.
…
BÜYÜKLERİME karşı hürmet eksikliğimden, küçüklerime yönelik şefkat noksanlığımdan hatta kendime nobran davranmaktan rahatsızım. İyi evlat, iyi baba, iyi ağabey, iyi dost ve iyi arkadaş olamamış olmaktan rahatsızım. Yadırgıyorum kendimi.
…
YAŞADIĞIM şehri tam tanıyamamaktan, camilerini temaşa edememiş olmamdan, müzelerini gezememiş olmaktan, sanatkarlarını, zanaatkarlarını, hattatlarını, nakkaşlarını, müzeHhiplerini, ressamlarını, şairlerini, müzisyenlerini, bestekarlarını, âşıklarını, meczuplarını tanıyamamış olmaktan, kedilerini yeterince sevememekten rahatsızım. Düğünde, dernekte aşırı sevinip cenazelerden kâfi derecede ibret alamamaktan rahatsızım.
Hasılı içime yıkılırken dışıma düşmekten rahatsızım. Yadırgıyorum kendimi.
…
“DENGE evladım denge” dedi hepsini dinleyerek ve şöyle devam etti: “Tüm bunlar güzel hatta dahası da var belki, olmalı da ama itidali sağlayamazsan bu da tersine savrulmak olur. Kendinden memnun olmaman hoş ama bunu putlaştırırsan sen yıkılırsın o ayakta kalır.”
Zor bir gündü ama sonu hoşnutlukla biten bir gündü.
Ya Selam!
25.04.2025