UĞUR CANBOLAT
NEGATİF yönü yüksek bir ailede dünyaya gözlerini açmıştı.
Dalaşma, itişme, sözle incitme, kaba saba el kol hareketleri sıradan şeylerdi.
Evde bitip tükenmeyen bir dedikodu anaforu vardı.
Sürekli başkaları hedefe oturtulur ve onlarla ilgili yıkıcı eleştiriler gündeme getirilirdi.
Hızlarını alamadıkları da olurdu işte o vakit işi karalamaya, iftira atmaya kadar götürürlerdi.
Biri hariç zamanla bu durumu kanıksadılar.
Buradan beslenmeye başlamışlardı ki, tek sermayeleri bu olmuştu.
…
EVDE hiç kitap okunmuyordu.
Dergi girmiyordu, gazete alınmıyordu.
Bilgi edinmek adına radyo bile dinlenilmiyordu.
Kısacası köhne bir mağaradan farkı yoktu.
…
İÇLERİNDEN biri kendini bu karanlık mağaranın dışına atabilmişti.
Arkadaşlarına gittiğinde onların evinde gördüğü kitaplardan ödünç alıyor ve tenha duvarların gölgeliğinde okuyordu. Her okuduğu kitap bilgiye olan susuzluğunu arttırıyordu bu nedenle sürekli yenilerini alıyordu.
Zamanla radyodan yararlanacağı programları tespit ederken bulduğu fırsatlarda dinliyor notlar alıyordu.
Hâli, tavrı değişmeye başlamıştı. Kurduğu cümleler lezzetlenmişti.
Öğrendiklerini arkadaşlarıyla konuşurken usta bir aşçının malzemeleri ahenkle seçip kullanması gibi kullanıyor, israf etmiyor, sıfır atık mantığı ile ilerliyordu.
Namaza başlamıştı.
Erkenden camiye gidiyor ezan öncesi büyüklerin konuşmalarını can kulağı ile dinleyip kalbine misafir ediyordu. Bir süre sonra takılıp çözemediği hususları caminin imamına soruyordu. Küçük bir delikanlının bu tarz sorularına daha önce hiç muhatap olmadıklarından şevke geliyorlar ve tüm ayrıntılarıyla meseleleri izah ediyorlardı. Zamanla bu ilişki gayr-ı resmi bir eğitim öğretim hâlini almıştı.
Taraflar bu gelişmeden ziyadesiyle memnundu.
…
YAŞ ilerledi ve bir yuva kurma ihtiyacı hasıl oldu.
Önerilen adaylarla ilgilenmedi hiç. Kalbine mukabil bir kalp arıyordu.
Yeme, içme, barınma ve üremenin ötesinde bir aile kurmayı planlıyordu.
İlmin ışığıyla aydınlanmış bir yuvaydı istediği.
Muhabbetin bir buğur gibi tüttüğü bir çatıydı kurmayı dilediği.
Sevgi elbette olmazsa olmazıydı ama uzun düşünmelerinin ardından öncesine saygıyı koymaya karar verdi.
Hürmetin olduğu ilişkilerin gelişmeye açık olacağını öngörüyordu.
Fikri özgürce ifade edebilmenin güçlü iradeleri ortaya koyacağını hesap ediyordu.
Evde kitap okunmalıydı. Okunanlar paylaşılarak bir ortaklık kurulmalıydı.
Her hafta ilmi bir konu gündeme alınmalı ve herkes zamanı ölçüsünde buna çalışıp hazırlanarak tefekkürünü aile toplantısında paylaşmalıydı.
Yemek sofrası kavganın değil muhabbetin vesilesi olmalıydı.
Namazlar mümkünse cemaatle kılınmalıydı.
Şükürler beraber dile gelmeli ve eller aynı anda yüzlere mutlulukla sürülmeliydi.
Bunları düşündü. Defterine maddeler halinde önem sırasına göre kaydetti.
Artık onun bir ölçüsü vardı ve işleri buna göre düzenlemeyi istiyordu.
…
NİYAZI kabul oldu.
Dilediği gibi sâliha bir eş nasip etti Allah ona.
İlk tanıştırma görüşmesinde defterinde yer alan prensiplere bir başka madde ilave etti ve bunu dile getirdi: Sessizlik sözü.
Eş adayı hanımefendi bu talebi anlayamadı ve izah etmesini istedi. Beyefendi içinden kendini kurtardığı ailenin karanlıklarını anlattı ve “Bizim yuvamız aydınlık olsun” diyerek tamamladı cümlesini.
Kabul gördü. O yuvada sessizlik sözü tutuldu.
Başkalarını eleştirmek, yıkıcı tavırlara girmek, nefsin kışkırtmalarına kapılmak, benlik savaşları çıkarmak, üstünlük üzerinden bir ilişki tesis etmek, Allah’ın verdiği ömür sermayesini malayani işlerle heba etmek gibi konulardan uzak durulacak ve sessizlik sağlanacaktı.
“Başarabildiniz mi*” diye sordum, “Evet” dedi şükrünü ilave ederek.
…
GÜRÜLTÜDEN geçilmeyen, kimsenin kimseyi duymadığı, saygının buhar olduğu ve sevginin çıkara dayalı sahteliklerle varmış gibi gösterildiği diğer ailelere de yansısın inşallah.
Ya Selâm!
02.12.2023