UĞUR CANBOLAT
SAKİN bir gece geçirmiştim. Uzun zamandır ilk kez harika bir uyku çekmiştim üstelik. Üzerime sükûnet elbisesi giymiş gibiydim. Yolundaydı her şey kısacası. Bunun üzerine işe gitmek istememiş kendimi izinli saymıştım. Eşe dosta uğrar, esnaftan tanıdıklarımı selamlar bir iki lakırdı ederek günü tamamlamayı planladım.
“Avarelik güzelmiş” diyerek başladım planımı uygulamaya. İyi de oldu. Muhabbetler tazelendi, çaylar içildi, teşekkürler karşılıklı sunuldu.
Muhabbeti sahille tatlandırmadan günün finalini yapmamalıyım fikrine kapılarak gevşek adımlarla indim kıyıya. Sakin bir yer aradım. Bankta oturup ufka dalgın dalgın bakan, saçlarını beyazlatmış bir adamını yanına selam verip oturdum. Duymadı selamımı, yineledim.
Yüzüne bakınca uzaktan göründüğünden daha yaşlı olduğunu fark ettiğim ve tavrından bilge bir kişi olduğu anlaşılan ismini bilmediğim bu ârif kişi yüzünü bana çevirdi ve uzun uzun simama baktı. Bir şey diyecek sandım ama demedi. Başını çevirdi ve ufka bakmaya devam etti. “İçimden amma da muhabbetlisin be amca” dedim. Oysa ben bir iki kelam edebiliriz diye düşünmüştüm. Zaman uzadıkça bu fikrime yenileri de eklendi ama durum değişmedi.
“İyi başlayan günüm kötü sonlanacak galiba” diyordum ki, yerinden kalktı, bastonuna dayandı ve yeniden yüzüme uzunca baktı. “Allah’a ısmarladık” diyeceğini ya da bir “Hoşça kal” cümlesini esirgemeyeceğini umuyordum. “Evlat” dedi, “Sirenler çalıyor içinde. Sustur onları yoksa rahat edemezsin. Sen kendine özlemlerinden bahset. Hapsetme onları.”
Müsaade isteyerek uzaklaştı yanımdan. Benim sessizce içimden geçirdiklerim onda siren sesi etkisi yapmıştı. Güya ben sessiz ve sakin bir günümdeydim. Kulağımızın dibinde çınlayan onca siren, bomba sesini duymayan vurdumduymaz günümüzün insanları hâline gelmiş iken duyulmayan sesleri duyan birisine bir kere daha şahit olmuştum.
…
GEÇENLERDE bir arkadaşımla uzun bir aradan sonra söz yumağını yuvarladıkça yuvarladık. Neler konuşmadık ki…
Çocukluk, gençlik, sonrası…
Gündelik işler, aktüel olaylar, sıkıntılar, tasalar, kaygılar, korkular, yaralar… Hepsinden söz ettik.
Söz eleğini duvara asarak vedalaşmanın zamanı gelmişti. Eteğimizdeki kelimeleri tüketmiştik. Destur isteyerek kalkmak üzereydim ki tespit içeren bir soru cümlesi geldi. “Bir şey dikkatimi çekti, eskiden geçmiş günleri eler, onu, bunu çekiştirirdik zevkle. Şimdi hep özlem barındıran sözler söylüyorsun. Türküler de olmasa geçmişe yönelik tek lafın yok. Ne oldu sana?”
Şaşırdım. İhtiyar bilgenin tavsiyesini nereden anladı diye düşündüm. Sevindim de bir yandan. “Öyle mi?” dedim, başıyla tasdik etti.
Anlattım.
Yaşadığım hadiseyi anlattım. Ustamın tavsiyesi de buydu zaten yıllar boyu. Kendisi de böyle yapardı. “İçindeki özlem hep harlansın imanım” demişti. “Hep bir umudun olsun. Özlemlerinden söz et daima. Ne düne ne de şimdiye takılıp kalma. Yüreğinde bahar olsun, dalları hep yeşil olan. Zeytin ağaçlarının altında gölgelen. Söyleş onlarla. Anlarlar seni. Sen gönlün baharını ay doğuşlarını kaçırıp hazana bırakırsan teslim olmuş sayılırsın. Rüzgârın diner sonra. Ki, bu çok kötüdür.”
Bunları aktardım. Sapsarı saçlarını omuzlarının üzerine kadar uzatıp bambaşka bir hava kazanan arkadaşım pırıltılı dişlerinin arasından gülümseyerek sımsıkı sarıldı.
“Anlamıştım” dedi. “Anlamıştım bir şeyler olduğunu.”
…
EVET, sirenler hep çalıyor. Bombalar atılıyor. Zulüm şaha kalkmış durumda. Mazlum ezildikçe eziliyor.
Ecdadımız onca savaşlar sırasında verdiği kayıplara odaklanarak vatan özlemlerinden uzak kaldılar mı?
Evlatlarının acı haberini yüreğine bastıran anneler gelecekten ümitlerini kestiler mi?
Gözü yaşlı yavuklular gelecek hayallerini özleme banarak kurmaktan vaz mı geçtiler?
Hayır. Ne yaptılar peki?
İnadına sevdiler. Aşklarını tazelediler. İmanlarını pekiştirdiler. Bu vatandan asla vazgeçmediler.
Aynı şekilde kalbimizden vazgeçemeyiz. Sevdalarımızı soğumaya bırakamayız. Aşklarımızın üstüne kül serpemeyiz. Toprağımızı, yeşilimizi, ağaçlarımızı, hasatlarımızı, ekinimizi, bağımızı unutamayız.
Serçeleri seyretmekten, güvercinlere su vermekten vazgeçemeyiz. Kedilerimizi beslemeyi bırakamayız. Kuzuların koyunlara melemelerini unutamayız.
Çünkü bu vatanda sevgiler bir bütündür. Tecezzi etmez, bölünmez, parçalanmaz.
Ne diyorduk?
Sirenler çalıyor olsa da özlemlerimizden bahsetmeyi, onları büyütmeyi bırakmayacağız.
24.06.2025