VİRAL YORGUNLUK

UĞUR CANBOLAT

ESKİDEN toprakla meşgul olurduk. Çiftçilik ederdik. Hayvan güderdik. Terlerdik. Güneşten yüzlerimiz kızarıp pancar gibi olurdu. Ellerimiz ve dudaklarımız çatlardı. Dedelerimizin ve babalarımızın yelek cebinde enfiye veya hacı amcaların pamuğa damlatılmış esansların yer aldığı minik kutulara benzer küçük “Krempet” kutusu muhakkak bulunurdu. Çatlamış dudaklara ve nasırlaşmış parmak uçlarına hemen sürülürdü.

O yorgunlukla hânesine dönenler çalkama denilen soğuk bir tas ayran içtiklerinde tüm yorgunlukları hemen gidiverirdi.

ZAMAN değişti.

Uyku ve dinlenme ile geçen yorgunluklarımız artık çok gerilerde kaldı.

Modern hallerin yorgun bireyleri olduk.

Sadece bu kadar mı, hayır.

Birbirimizi göremez olduk. Duyamaz olduk. Hatta tahammül edemez olduk.

İki çift lafın belini muhabbetle kıranlarımız çok azaldı.

Herkes kendine aşırı derecede odaklandı.

Yeni söylemler ve bazı nevzuhur sistemler gelişti egolarımızı cilalayan…

Bunun sonucu olarak ise herkes kendi medyasını kurdu bir nevi…

Her yerden her yere seslenmeye başladı.

Cahiller âlimmiş gibi poz kesmeye başladı.

Âlimler ise popüler olma kıskacına yakalandı ki, sormayın…

Hatipler ayrı yorgun, hitap ettikleri ayrı…

Herkes kendi yorgunluk yükünün altında ezildikçe ezildi.

Tahammüller azaldı, toleranslar sıfırlandı.

ZİNCİRLEME paylaşımların kurbanıyız.

Postlar ve videolar virüs hızıyla yayılıyor, viral oluyor.

Fransızcadan ödünç alınan bu kelime zaten virüs kaynaklı ve virüs gibi yayılım gösteren demek oluyor.

Eğlenceli mi, evet.

Komik mi, hakeza.

Şaşırtıcı mı, kesinlikle.

Dikkat çekici mi, elbette.

Ortak zevklere hitap ediyor mu, aynen.

Keyif aracı mı, hayır demek mümkün değil.

Kontrol dışı gerçekleşen bu durum hepimizi esir almış durumda. Biriken streslerimiz, kronik hallere düşüşümüz bundan.

Dışarıdan bakıldığında tam bir keyif insanı gibi göründüğümüz, avuç içimizdeki dünyanın derinliklerinde gezdiğimiz, zamanımızın hırsızı olan bu hâlimiz bizi bitkin düşürüyor.

Hayata katılım hususunda enerjimizi emip bitiriyor.

Yeni şeyler öğrenme meselesinde bize vakit bırakmıyor.

Eski yanlışlarımızı eleyip atma konusunda bile sıkışıklık yaşıyoruz.

Fizik olarak yorgun olduğumuz gibi psikolojik olarak da böyleyiz.

İşyerinde uyuklamalarımız ve verimimizin düşmesi de belli ölçüde buna bağlı.

Evde çoluk çocuğa nitelikli zaman ayıramayışımız yine aynı sebepten.

Tükenmişliğin dibini bulmuşuz.

Dinlenirken, istirahat ederken bile bu hissin ahtapot gibi saran kollarından kurtulup necat bulamıyoruz.

O kadar ki, bize sorsalar bu yaşadığımız dönemin en zor işi nedir diye muhtemelen pek çoğumuz “Dinlemektir” cevabını vereceğiz.

Artık birbirimizi dinleyemiyoruz, duyamıyoruz.

UZMANLAR bu durumumuza ne diyorlar bilmiyorum ama benim bu hâle “Viral Yorgunluk” diyesim geliyor.

Camiye gidiyoruz paylaşım takip ediyoruz veya kendimiz paylaşımda bulunuyoruz.

Tekkeye, dergâha gidiyoruz yine aynı davranışları gösteriyoruz.

Katıldığımız konferanslarda da tutumumuz değişmiyor.

Ya yoruyoruz ya da yoruluyoruz.

Namazlarda bile telefonumuzdan gelen “Bip” seslerine akortluyuz.

Ve bu yorgunluk uyuyarak, dinlenerek geçmiyor. Aksine gece uyandığımızda veya sabah kalktığımızda ilk işimiz yine elimize aldığımız telefonla sosyal medyada ne olup bittiğine bakmak oluyor.

Ve ardından hemen bir paylaşımda biz yapıyoruz.

 Kısacası bu “Viral Yorgunluk” bizi bitiyor.

Bunun ne kadar farkında olduğumuz meselesi ise çok su götüren başka bir konu.

Ya Selâm!

31.08.2023

https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/viral-yorgunluk/786581

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir