YANLIŞI DOĞRULAYAN EYLEMLER

NASIL oluyor bu demeyin, oluyor. Çokça gerçekleşiyor üstelik. Bir nevi atalet sendromuna yakalanıyoruz. Bizimle ilgili etkilemek üzere söylenen ezber cümleleri üstümüze alıp içselleştiriyoruz.

Bununla da kalmıyor ömür boyu tekrar ediyoruz.

Bizi bir kutuya sığdırmak isteyenlere boyun eğip kabulleniyoruz. Oysa bu mümkün değil. Duygularımız hangi sandığa sığabilir? Ya fikirlerimiz? İçimizde doğan ilhamlar kutulara hapsolabilir mi?

Olamaz aslında, olmamalı. Ama oluyor ne yazık ki!

Çünkü yanlışı doğrulayan eylemlerde bulunuyoruz. Kendimizi güdülenmeye açık tutuyoruz. Çare bulmayı değil, çaresizliği öğrenip kabulleniyoruz. Oysa bunların tümü aleyhimizde. Bizi küçültmeye yönelik. Enerjimizi ve yeteneklerimizi sınırlayıcı hatta körleştirici.

Yapamazsın diyorlar; yapamam diyoruz.

Konuşamazsın diyorlar; konuşmuyoruz.

Başaramazsın diyorlar; teşebbüs etmiyoruz.

Sesin kötü diyorlar; gelişebileceğini hesap etmiyoruz.

Yazamazsın diyorlar; olsun deneyeceğim diyemiyoruz.

Sahip olamazsın diyorlar; çaba göstermiyoruz.

Cesaretin yok senin diyorlar; her teşebbüste tırsıyoruz.

Sevilmezsin diyorlar; sevecek olanları şüpheyle karşılayıp uzaklaştırıyoruz.

Mutlu olamazsın diyorlar; inanıp anda kalamıyor hep geçmişi irdeliyoruz.

Değerli olamazsın diyorlar; değer verildiğinde korkup kaçıyoruz.

Sevemezsin diyorlar; sevgi sözcüklerini kendimize haram sayıyoruz.

Bunlardan mı ibaret? Hayır. Daha neler var neler.

Ne yapmamız gerekiyor peki? Öncelikle yanlışları doğrulayan faaliyetlerimizi sonlandırmalıyız. Kendimize güvenmeli ve bir an evvel güncellemeliyiz. Bizim için çizilen sınırları kaldırıp atmalı kendi sınırlarımızı gerekiyorsa yine biz belirlemeliyiz. Bize öğretilenlerin dışına çıkmaya icap edenleri yıkıp yeniden inşa etmeye cesaret edebilmeli ve bunun için yüreğimizde sonsuz bir azmin fitilini ateşleyebilmeliyiz. Geçmişte yaşadığımız olumsuzlukların altından artık kalkmalı tekrar geriye dönüp bitip gidenleri her an taze tutarak ruhumuza zulmetmekten vazgeçmeliyiz.

Marifet kendini ezmek, linç etmek değildir. Bu yanlışı doğrulan bir davranış olur zaten. Öğretileni yapmak yeni öğretilere zihnimizin kapısını aralamalıyız.

Kendini dönüştürmek linç etmekten daha zor, kabul ediyorum ama yapmamız gereken hangisi?

Kötüyü iyi ile, şerri hayır ile, yanlışı doğru ile, zararlıyı faydalı ile değiştirmeyi başarabiliriz. Bunları sağlayabilmek için dört öldürücü duygudan öncelikle kaçınmamız gerekiyor. Bunlar kaygı, korku, telaşe ile şek/şüphedir. Avluya bile koymamak gerekir.

Telaşe, acelecilik bir an evvel olgunlaşayım düşüncesiyle kendimizi harlı ateşe attırabilir. Hüner kısık ateşe uzun süre dayanabilmektir. Yanıp tavanın dibine yapışmak değil sağlıklı şekilde pişebilmektir esas olan. Bu ise aktif sabırla mümkün olur ancak.

İyi bir gözlem her zaman işe yarar. Haset etmenin eksiklikten, kıskançlığın kayıp fikrinden kaynaklandığını tespit edersek elmaslarımız kömüre dönüşmez. Sağlıksız acının öldüreceğini, sağlıklı acının bizi olduracağını bilmeliyiz.

Negatif enerji kullanımından vazgeçip artık pozitif enerji kullanımına geçme zamanımız gelmedi mi? Daha ne kadar üzerimize yapıştırılan yanlışları doğrulamak için yorulacağız?

Biz, ne bizi etiketleyenlerin sandığı kadar işe yaramaz birisiyiz ne de kendimizin karamsarlıklarla çizdiğimiz çerçeveye sığarız.

Hasretlerimiz var. Bunlara haset ederek ulaşamayız. Haset kişinin kendisini de yakmasıdır haset ettiği kişi kadar.

Yanlışı doğrulayan eylemler bize yakıştırılan sınırlamalara, tariflere, etiketlere kendimizi işgal ettirmektir.

Bitsin bu işgal artık!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir