ADAM DAĞDAN İNDİ

UĞUR CANBOLAT

ADAM dağdan indi.

“İki kere ikinin dört olduğu tartılıyordu”.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Aynı kişiler her gece farklı bir televizyon kanalında bıkıp usanmadan aynı cümleleri tekrar edip duruyorlardı.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Âlimler alim gibi, ârifler ârif gibi davranmıyorlardı.

Medreseleri cedelciler işgal etmişti.

Dergahları yerli Pavloslar.

Tekrar daha çıktı.

ADAM dağdan indi.

Yokluğu anlatan mürşitler varlık içinde yüzüyordu.

Tevazudan bahseden hatipler kibir içinde kurumlanıyordu.

Lafızlar doğru, anlamlar yanlıştı.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Fakirler izzetlerini, zenginler asaletini kaybetmişlerdi.

Yardımlar göz göre göre değil gözler çıkartılacak kabalıkta yapılıyordu.

Selfie çekimi gerçekleşmeden hiçbir paket teslim edilmiyordu.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Askerler yavuklularından aldığı mektupları göğsüne bastırmıyordu.

Nişanlı kızlar her gün görüntülü konuştuğundan teskere için gün saymıyordu.

Sol göğsün üstündeki cepte ne koklanacak bir mendil ne de sevgilinin saçı yoktu.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Meczuplar cezbeye kapılmıyordu, bir tek adları kalmıştı.

Delilerin delilikleri akıllıklarını geçmiyordu artık.

Duruma göre davranıyorlardı.

Bu işte bir tuhaflık var dedi.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Müezzinler artık minareye çıkmıyor merkezi sistemden gelen ezanı ahaliye dinletiyorlardı.

İmamlar bilgi ve irfân olarak cemaatin gerisinde kalmışlardı.

Kendini geliştirmek yerine memuriyetin gereğini yerine getirmeyi yeterli görüyorlardı.

Adam dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Sevgi nutukları atanlar sevgiden habersizdi.

Âşık olduğunu söyleyenler hiç âşık olmamıştı.

Yürekler çerağını kaybetmişti.

Anlayamadı. Kabullenemedi.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Herkes kişisel gelişimden, psikolojiden, başarıdan, hep kazanmaktan, sertifikalardan ve daima önde olmaktan bahsediyordu.

Kimse hakikatten, var oluştan, manâdan bahsetmiyordu.

Dünya bozuldu dedi.

Ve tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Kitapçıları dolaştı. Her biri birbirinin kopyası olan aktüel kitapları okuma yarışına girmişti.

Kendisini, insanları ve olayları okumak isteyen bir meraklıya rastlamadı.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Kimse kimseyle konuşmuyordu.

Hatır sormuyordu.

Kelimeler kendisini toplumdan çekmişti.

Herkesin elinde gözünü hiç ayırmadığı telefon denilen âletler vardı.

Selam verdi, alan olmadı.

Allah’ın selamına duyarsız olan bu toplum içinde yaşanamaz dedi.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Kuşlar kafese kapatılmıştı.

Bilginler toplumun gerisine itilmiş kimse onlara bir şey danışmaz olmuştu.

Toprak verimsiz, domatesler gdo’lu, çiçekler kokusuzdu.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Şairleri aradı, soruşturdu.

Kimseyi yerinde bulamadı.

Sonunda yazdıkları kitapları satmak zorunda bırakıldığından dükkân dükkân gezip satmak zorunda olduklarını öğrendi.

Okullara çocukları bilgilendirmek için değil ürün tanıtımı için gidilmek mecburiyetinde kalındığını gördü.

Bu kadarı olamaz dedi.

Hayretler içinde kaldı.

Kahırlandı.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

İnsanların görünmeyen maskelerini salgın bahanesine sığınıp görünür maskelerle kapattıklarını gördü.

Başaramadıklarını düşündü.

Bunların arasında kendisi olarak kalamayacağına kanaat getirdi.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Hâkim adalete, savcı savına, avukat savunmaya inanmıyordu.

İdeolojik bir saplanma içine girilip kamplara bölünüldüğünü müşahede etti.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Aile mefhumu kalmamıştı.

Yemekler ayrı yeniyor, evde kimse kimseyi görmüyordu.

Selam ile açılan ve hayır duaları ile gidenin arkasından kapatılan kapılar yoktu artık.

Pencereden el sallanmıyor uyku tercih ediliyordu.

Konumlar karışmıştı.

Kafalar darmadağınıktı.

Rıza, hoşnutluk, sadakat kelimelerinin ne kendisi ne de anlamları kalmıştı.

Tekrar dağa çıktı.

ADAM dağdan indi.

Türküler havalandırılmıyor, şarkılar bestelenmiyor, bunları icra edecek san’atkârlar bulunamıyordu.

Türkülerimi yine kendim okurum dedi.

Kuşların kendisini beklediğini hatırladı.

Ve tekrar dağa çıktı.

DÜNYA eski dünya değildi. İnsanlar eski insanlar…

Gözler beklenen için ufka bakmıyordu artık, sütler kaymak tutmuyordu.

Muhabbet içtenliğini, çay demini yitirmişti.

Kahveler dostlar için bizzat yapılmıyor sosyalleşmek için dışarıda içilir olmuştu.

Başını çevirdiğinde esnaf çürük malzemeleri poşete boca ediyordu.

Şehirler medeniyet olan anlamını kaybetmişti.

Tekrar dağa çıkmak istedi.

Kente arkasını döndü, yürüdü, yürüdü.

Gördüğüne inanamamıştı.

Dozerler dört bir yandan dağa saldırmış ve her yeri düzlemişlerdi.

Şehre akın vardı.

Ve konutlar gerekiyordu.

Zihni bulandı, aklı karardı, gönlü bunaldı.

Artık geri döneceği bir “Hirası” kalmamıştı.

Oturdu, bir güzel ağladı.

Sonrasını ne duyan, ne gören oldu.

Bir daha ondan hiç bahsedilmedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir