BABA GİBİ…

NASIL özlediğini anlatıyordu.

Gözünde hasretin nasıl tüllendiğini…

Gecelerin ışığa olan hasretini, suyun denizi buluşunu, serçenin dala konuşunu…

Yetinmedi bununla da.

Bir kış gününde yağan karlar sonrasında penceresine konan güvercinin gözlerine bakan yalnızlıklı bakışı anlattı sonra.

Yine de yetinemedi.

Özlemini kelimeler taşıyamıyordu.

Belli ki çokça birikmişti.

Ayrıca hangi kelime hasretin yükünü taşıyabilir ki?

Sizce bu mümkün mü?

Bana kalırsa başarılabilir değil…

Vuslata dair kurulan her cümle biraz nakıstır.

Noksandır.

Denizi anlatmaya bir maşrapa su ne kadar kâfi ise o kadar işte.

O da öyleydi.

Anlattı durdu arkadaşına sevdiğini ne yaman özlediğini.

En sonunda bir cümle kurdu ve sustu.

Bence de susması yerindeydi. Fazlası fazla olurdu gerçekten de.

Susmadan önceki cümlesi şuydu: Eve gelmeyen babanın özlemi benimkisi dedi.

Yapacak bir şey yok yârenler.

Bende susuyorum.

01.03.2018

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir