ÇEKÇEK ŞÖFÖRÜ GİBİSİN

UĞUR CANBOLAT

KİM değil ki!..

Ya da en azından şöyle diyelim: Çoğumuz çekçek şöförü gibiyiz.

Ne varsa yüklenip sırtlanırız.

Ne yokuş dinleriz ne de uzaklık.

Çekeriz.

Çektikçe çekeriz.

DÂVET ederiz acıları.

Onlar gelmezlerse biz gideriz yanlarına ziyanı yok.

Yeter ki, acılarımız olsun.

İçimiz dağlansın.

Yansın.

Kavrulsun.

Acısız yaşayamayız.

Çünkü biz;

Çekçek şöförü gibiyiz.

HÜZÜNLER toplarız.

Sabah, akşam hatta beş vakitte…

Tarlalardan çiçek toplar gibi.

Toplayıp kokladıktan sonra bağrımıza basar gibi.

Yaparız bu.

Aşk ile şevk ile…

Bir gün bile aksattığımız görülmemiştir.

Duyan olmamıştır.

Ve dahi gören.

Çünkü biz;

Çekçek şöförü gibiyiz.

KEDERLER ararız.

Üzüntülere vurgunuz biz.

Bulamazsak mı?

Düşündüğün şeye bak ilahi?

Olmadı, satın alırız.

İlla ki, buluruz.

Çünkü biz;

Çekçek şöförü gibiyiz.

HASTALIKLAR yapışır yakamıza.

Zira sağlıklı olmayı önemsemeyiz.

Koyuverip gideriz.

Gideriz ki, bizi bulsun hastalıklar.

Ya onlar olmazsa biz ne yaparız?

Taşımadan duramayız.

Çünkü biz;

Çekçek şöförü gibiyiz.

KÜSLÜKLER sırtlanırız.

Küstürürüz.

Eşi, dostu, ahbabı, yârânı…

Başaramadık mı?

Çâresi her zaman vardır.

Biz küseriz bu defa.

Ve illa alırız omuzlarımıza küslükleri.

Çünkü biz;

Çekçek şöförü gibiyiz.

MUTLULUK yüklendiğimiz de görülür bizim.

Bir müddet sonra yere çalıp mutsuz olabilmek için.

Biz, çekçek şöförü gibiyiz.

Mutsuzluk çekmemek yakışmaz şânımıza.

Ar ederiz bundan.

Utanırız.

Köşe bucak kaçarız.

Laf aramızda kalırsa söylerim.

Orası burası demeden dört bucak kaçtığımız bile vâkidir.

Şahitlerin şehadetiyle sabittir.

Mühürlüdür.

Çünkü biz;

Çekçek şöförü gibiyiz.

BUNCA ‘Uzun havayı’ elimizi kulağımıza atıp neden çekeriz biz?

Acının en katmerlisini neden yudumlarız?

Mutluluğa değil de mutsuzluğa neden türküler yakıp havalandırırız?

Şarkılarımız neden ağlar?

Ne sebeple gülenlerden çok ağlayanlara yakınızdır biraz daha?

Mâlum ama bir defa daha deyiverelim erinmeden güzel hatırınız için.

Çünkü biz;

Çekçek şöförü gibiyiz.

AH daha fazla söyletmeyin beni.

Neden dizilerimizde bu kadar vurdulu, kırdılı sahneler vardır?

Neden kavuşmaktan daha fazla ayrılık sahneleri çekeriz?

Neden biraz saadetli demlerin ardından kötülük kehanetlerinde bulunuruz?

Annelerimiz neden hep dizlerini döver?

Tam da bu sebepten.

Çünkü biz;

Çekçek şöförü gibiyiz.

Vikipedi bize şu bilgiyi veriyor.

Çekçek, uzakdoğu ülkelerinde kullanılan ve “rikşa” adı verilen, bir insan tarafından çekilen, iki tekerlekli bir taşıma aracıdır. Amerikalı bir misyoner olan Jonathan Scobie tarafından icat edildi. Scobie bu aleti ilk defa 1869’da Japonya‘nın Yokohama şehrinin sokaklarında yatalak karısını taşımak için kullandı. Japonca adı jinrikişa.

Demem o ki Canlar!

Acıların, tasaların, kederlerin, hüzünlerin, dertlerin, küslüklerin, mutsuzlukların âşinasıyız biz.

Çünkü bizler yani sen, ben, o, hepimiz…

Çekçek şöförü gibiyiz.

Çekeriz.

Şikâyetsiz.

Oysa mutlulukları yüklenmeliydik.

Saadetler taşmalıydı gülüşlerimizden.

Kelimelerimiz muştulamalıydı dostlarımızı.

Ve çıkıp yücelerde seyran etmeliydik.

Otağlar kurmalıydık güzel ve iyilik nakışlı.

Sahi, biz bunu neden yapmadık?

Yapamadık?

Neden hâlâ çekçek şoförlüğüne devam ediyoruz?

Ya Selam!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir