Cellat Düğümü Atmayın Kendinize

UĞUR CANBOLAT

ÖRNEKLERİ kimi zaman çok şaşırtıcı olurdu. Hatta irkiltici…

Normalde münasebetlerinde hoşgörülü, kabahatlere karşı müsamahalıydı. Ancak sohbetin perdesini araladığında konu ciddiyse eğer bizi içine düştüğümüz mahmurluktan çekip almak için ciddileşir yayılmamıza müsaade etmezdi. Burada iki şey söz konusu oluyordu anlayabildiğim kadarıyla: Birincisi konunun hassasiyeti ikincisi dinlemenin ciddiyeti.

Eğer bu iki ilke ve buna bağlı olan diğer unsurlar dikkate alınmazsa kahvehane muhabbetini aşamayan lakırdılardan öteye geçemezdi.

Anlatıcı israf edilirdi. Konu israf edilirdi.

Ve dinleyenlerin kendileri ve vakitleri israf edilirdi.

Böylesi bir sohbetin elbette bereketi olmadığı için diriltici özelliği de kalmazdı.

“CELLAT düğümü atmayın kendinize” dediğinde fena halde irkilmiştim. İçsel bir titreme geçirdiğimi hatırlıyorum ki, korkunçtu. Yanımda oturan arkadaşım yüzümün sapsarı kesildiğini söylemişti.

Daha sonra fark ettiğim şey çoğunluğun aynı hissiyatı yaşamış olduğuydu.

HAZMIM hiç kolay olmadı.

Günlerce içimde evirip çevirip durdum. Kabullenmekte zorlanıyordum. Üzerinden biraz zaman geçip serinlediğimde bu emir üzerinde soğukkanlı olarak düşündüm.

Yaşam olaylarına zihinsel bir elek eşliğinde yaklaşmaya çalıştım.

Ustanın hiç haksız olmadığını gördüm ama yine de bunu kendime itiraf etmem gecikti.

CELLAT ilmeğini evvela sevdiklerimize attığımızı gördüm…

Onlara nice baskı yöntemleriyle zulmetmemiz bir nevi cellat düğümü atmak değil miydi?

Kendilerini gerçekleştirmeleri için bırakın desteklemeyi birazcık alan açıp fırsat tanımamanın cellat düğümü atmaktan başka daha düşündürücü bir adı var mıydı?

Kaçınmak, kabul etmemek çare mi? Olguyu değiştiriyor mu? Hayır.

Çocuklarımız kendi anlayışsızlıklarımızın atılmış cellat düğümlerinde nefessiz kalmıyorlar mı?

Kendilerine Rabbimizin verdiği kabiliyetlerini geliştirip zuhura getirerek kökleştirmelerine imkân vermediğimizde yaptığımız şeyin adı nedir?

Evlatlarımızı mutlaka kendimize benzetmek için bunca baskıcı tutumları daha iyi izah edecek bir tanım var mı sizin kavram heybenizde?

SEVDİKLERİMİZE, eşlerimize de aynı yöntemi uygulamıyor muyuz?

Onların cellat düğümleri tarafımızdan atılmıyor mu?

Onlara kendileri olma fırsatı tanımamak, kendilik bilincine ulaşmaları yolunda engeller oluşturmak, farklılıklarıyla özgün bir varlık ortaya koymalarından korkup türlü badireler oluşturmanın başka bir adlandırması var mı?

Yıllarca radyo mikrofonlarından ses vermeye çalıştım. Psikoloji alanında konuklarımla televizyonda söyleştim. Röportajlar yaptım. Birçok hanımdan bu yönde yakınmalar işittim, şikayetlerini dinledim. Bunları programlara yansıtmaya gayret gösterdim.

Sevgilisi için ölebileceğini söyleyen nicelerinin sevdiğini cellat düğümü ile boğduğuna, bu dünyada kendini var kılmasına müsaade etmediğine tanık oldum.

Masum değiliz hiçbirimiz. Kendimizi kabahatimizden sıyırmaya çalışmamız nafile bir çaba.

Eşlerine yemek yapmak, evlerini temizlemek, cinsel iştahlarını karşılamak ve çocuk doğurmanın ötesinde hiçbir şeye fırsat tanımayıp ruhları cellat düğümü ile boğulan az kişi mi var sanıyorsunuz?

Sevdiklerimiz için elimizde cellat düğümlerini hazır tutmamız hangi insanlık onuru ile izah edilebilir ki!

AŞKIN celladı değil miyiz mesela….

“Ya benimsin ya kara toprağın” anlayışı kalbimizin en kararmış sözlerinden biri değil mi?

Aidiyet gibi muhteşem bir hissi boğup nikah ve sevgi bağını sahiplik olarak anlamak sevda celladı olmanın ilk basamağı olmuyor mu pratikte?

Cellat halkasını elimizden hiç bırakmıyoruz. “Ölmeden önce ölünüz” tavsiyesini yanlış anlayıp yorumlayarak el alem için sükse yapmak maksadıyla “Ölmeden önce öldürünüz” şekline çevirdik sanki… Bunca mutsuzluk niye dersiniz? Huzursuzluk neden geceleri üzerimize kâbus gibi çörekleniyor?

Hırslarımız ne sebeple bize daima galip geliyor?

DUYGULARIMIZIN celladı yine kendimiz olmuyor muyuz?

Neden tam sevemiyoruz? Hangi nedenlerle katışıksız sade bir aşkın kahramanı olamıyoruz?

Merhameti boğup, şefkate neden mezarlar kazıyoruz? Nefsimize cellat düğümünü atıp gönlümüzü neden özgür kılamıyoruz? Sorular sonsuza kadar uzayıp gider ama cevaplar ne yanda erenler?

KISACASI kendimizin celladı bizden başkası değil. Sevdiklerimizin celladını hariçte aramak beyhude.

Hislerimize, sevme ve sevilme arzularımıza, iyi ve hayırhah olmamıza kendimizden başka mâni aramayalım. Topu yine taca atmak faydasız.

Usta yine haklı, hep haklı…

Ne demişti; “Cellat düğümü atmayın kendinize…”

Başarabilmek ümidiyle…

Ya Selâm!

22.01.2025

https://www.istiklal.com.tr/cellat-dugumu-atmayin-kendinize

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir