MAHARET BİRLEŞTİRİCİ OLMAKTIR. Eleyici olmak çevreyi daraltır, insanları da bunaltır.
Eleyici olmanın başka sorunlu tarafları da var.
Eleyici, eleştirici insan önce zihninde kendisine bir konum belirliyor. Bu yer elbette elediği, eleştirdiği kişiye göre çok yukarıda bir konum.
Kendi kabulündeki bu konumda ayağını sabitliyor ve yukarıdan aşağıya doğru konuşmaya başlıyor.
Değiştirici, dönüştürücü ve buyurgan bir tarz bu…
İnsan ruhuna uymuyor. İyi de gelmiyor.
Doğal değil.
Fıtrat kanunlarına uymuyor kesinlikle…
İnsanlarla eşitlik ve erdem düzleminde değil de kendini yukarıda görüp aşağıdakiler dediği kişilerle her şeyi herkesten daha iyi bilen bir eda ile muhatap olmak ruhu örseleyici.
Bu tarz söylemlerin insanlara iyi geldiğine ben hiç tanık olmadım.
Siz oldunuz mu?
Artık çocuklar bile ebeveynlerinin buyurgan emirlerine karşı duruyorlar.
Bu insanın ruhuna aykırı sanırım.
Ben bu nedenle her zaman arkadaşlarımdan ileri noktalarda görev alanlardan uzak durdum… Görev süreleri boyunca makamlarına gitmedim. Bana iyi davranırken çalışanlarına karşı kötü ve kırıcı davranabilecekleri endişesiyle buna tanık olmak istemedim.
Neden hiç makama gelmiyorsun diyenlere de mazeret belirtmek durumunda kaldım.
Öğretici konumunda olmayı değil de paylaşıcı olma hâlini seviyorum ben…
Bu daha iyi geliyor ruhuma.
Söyleme biçimleri üzerinde düşünüyorum bir süredir.
Bu kadar konuşmacı var. Hatiplerimiz var. Camilerde, kültür merkezlerinde, derneklerde, vakıflarda, radyolarda, televizyonlarda ne kadar da çok konuşan var değil mi?
Peki dinleyen var mı?
Hadi var diyelim etkilenme oranı ne kadar?
Vaizlerin, hatiplerin, konuşmacıların konuşmaları neden beklenen etkiyi göstermiyor?
Eğer göstermiş olsa toplum olarak çok daha iyi sevilerde olmaz mıyız?
Anlayışımız, idrakimiz, empatimiz, müsamahamız, merhametimiz, yardım etme duygularımız, infak ahlakımız çok daha yükseklerde olmaz mı?
Toplu taşıma araçlarına binin ve bir gözlem yapın. Söylediklerimi bir teste tabi tutun. Bakalım nasıl bir sonuca ulaşacaksınız?
Toplumsal yaralarımızı neden bu konuşmaların saramadığını düşünmek gerekir.
Benim kanaatim eleştirel ve eleyici bir dilin kullanılmasının bunda etkili olduğudur. Daha doğrusu etkisiz oluşlarının sebebi bu eleyici dil.
Hatta tırpanlayıcı dil…
Dilimizi kesici alet niyetine kullanıyoruz diyeceğim neredeyse…
Geçenlerde bir öğretmen arkadaşım kendi çevresinde bir ay süreyle dikkat etmiş ve notlar almış.
Kullanılan dilin ne yazık ki eleyici olduğu fikrine o da varmış.
Eleştirdiğinde insanlar kendilerini daha güçlü ve daha bilgili sanıyorlar dedi.
Benimde fikrim bu yönde… Tam da bunu anlatmaya çalışıyorum.
Bu konuyu ustama açtım fikrini almak için. Neden bana soruyorsun bunu dedi. Yıllardır hocaları konuşturan, psikoloji programları yapan sen değil misin? Ben seni radyo dönemlerinde tanımıştım. O zamandan beri izlerim. Buna cevabı sen vermelisin dedi.
Aslında benim cevabım belli. Anlattım az önce. Hatta ben ailelerin bile bundan muzdarip olduğunu düşünüyorum.
Sevgililerin, karı kocaların da temel problemlerinden biri bu: Yaptırımcı bir tavır ve eleyici bir dil…
Ve karşılıklı bu durumu tırmandırmaları… Birbirlerine gereksiz yere yükselmeleri…
Halbuki eşler birbirine muhsin olmalı… Zehirli davranışlardan kaçınmalı…
İhsan davranışında bulunmalı… Keremli olmalı…
Bunlar ise eleyici değil birleştirici olmakla mümkün…
Bütünlemeli dostlar birbirini…
Ustam bunları duyunca şöyle dâhil oldu konuşmaya. Âlimler eksik üzerinden konuşur. Bilgileriyle eksikleri görür ve buradan muhatap olur insanla…
Dilinde emir kipleri…
Öyle yapma, şöyle yap.
Şu doğru, bu yanlış…
Elinde bir metre var ve onunla dolaşır gibidirler…
Merak ettiğin sorunun cevabı burada… Hiçbir ruh kendisinde eksik gören biriyle sevgiye dayalı bir ilişki kurmaz. Geçici olarak korkuya dayalı bir ilişki belki kurabilir zorunlulukları varsa.
Ârifler, yani Hakk dostları ise içeriden konuşur.
Eksikleri görmez.
Onlar kaynağa bakar. İnsanın içindeki madeni keşfeder ve onları açığa çıkartır. Ardından onları işler. Yani ehli hâl olanlar senin gömülü olan ve senin görmedin cevherinle ilgilenir. Onlar zuhura çıktıkça ve işlendikçe de kişinin fikri değişir, zihni açılır, zikri oturur.
Beşerlikten insan olma yoluna girmeye başlar.
Gayreti varsa insanlık basamaklarında da bir bir yükselir ve hazreti insan olma yolunda seyr eder.
Eleyici değil el edici, gel deyici, insanı kendine çağırıcı seslere kulak vermek her zaman kazancımız olmalı.
http://www.habername.com/yazi-ugur-canbolat-dilimiz-neden-eleyici-tirpanlayici-12116.htm