UĞUR CANBOLAT
İNSANIZ, hâlden hâle dönerek yaşıyoruz.
Ne yıllarımız birbirini tutuyor ne de aylarımız.
Hatta gün içinde bile nice iniş çıkışlarımız nice dalgalanmalarımız oluyor.
Sabah bizi görenler gönlümüzdeki bayramı kolaylıkla sezebilirken gün içindeki düşüşlerimiz de yine rahatlıkla fark edilebiliyor.
Aynı şekilde akşamın gelişiyle karalar bağladığımızda bunu kimseden gizleyemiyoruz.
Hele dostlarımızdan, ailemizden kolay kolay kaçıramıyoruz.
Setretmek için ne kadar çaba sarf edersek edelim netice değişmiyor.
Yakalanıyoruz.
…
YÜZÜMÜZ çizgileriyle bir harita gibidir.
Bizi içselleştirenlere duygu hâlimizi tüm açıklığı ile söyler.
Gülümsemelerimiz bile birbirinden çok farklıdır ve bunu analiz eden sevenlerimiz ancak ayırt eder.
Mimiklerimiz, gamzemizin derinleşmesi, gülüşümüze göre dudaklarımızın aldığı birbirinden farklı şekiller, kızgınlık, utangaçlık, kaçınma veya keder durumlarında yine farklı hallere bürünürler.
Kaşlarımızın kavisleri bazen bir şemsiye gibi rahmeti kuşatırcasına merhameti temsil ederken kimi durumlarda ise kirpik oklarını bir kemankeş gibi atmaya hazırdır.
Göz kırpışlarımız bile yaşadığımız hislerin tercümanıdır.
Yani kalbimizi avucuna alan duygu analistimizin dikkatinden bunların hiçbiri kaçmaz.
…
DALGINLIĞIMIZ bizi açık eder mesela.
Bazı konulara takıldığımızı, onların yüreğimizde yumak yumak olduğunu gösterir.
Gönül trafiğimizin karıştığını söyler.
Sıkmaz sokaklara girdiğimizin işaretidir.
Aynı şekilde aşırı dikkatli oluşumuz başka bir mesaj verir.
Hâsılı bizi yakından tanıyıp kalbinde misafir edenler tüm bunları önündeki gazeteyi okur gibi okuyabilirler.
Biz inkâr edip tersini söylesek bile durum değişmez.
…
SESİMİZ kimliğimizdir âdeta.
Tonlamalarımız her defasında bizi ele verir.
Vurgularımız kaçışlarımıza mâni olur.
Kalbimizi kalbinde taşıyan duygu analistlerimiz ruh hâlimizden haberdardırlar.
…
ALO deyişimden bile “Abi, neyin var, hayırdır, geleyim mi?” derdi.
O, benim duygu analistimdi.
Saklamaya çalışmalarım, üstünü örtüşlerim hep nafileydi.
Yutmazdı.
Müdahale gerektirip gerekmediğine karar verir buna göre iş tutardı.
Kötüysem ne kadar iyiyim desem bile buna inanmazdı. Gönlümü kırmamak için “Hadi öyle olsun” derdi.
Telefonu kapatırken gülümsemesinin çıkardığı kendine has tınıdan ikna edemediğimi anlardım.
Duygu tespiti yapmak kolay değildir.
Hüner ister.
Zor iştir.
…
YAZILARIM için yine aynı husus geçerliydi.
Metin analizi yapardı.
İşi bilenler bunun aslında uzmanlık gerektirdiğini söylerler.
Konu, tema ve katagori gibi bölümlere ayırırlar.
Pozitif, negatif, nötr veya çok pozitif, çok negatif gibi belirlemelerde bulunurlar.
Mutluluk, öfke, boşluk hissi veya hayal kırıklığı ne varsa bunların metinlere nasıl yansıdığını ölçümlerler.
Konuşurken hangi duygunun etkisinde kelime seçimi yaptığımızı, yazdıklarımızda yine hangi hissimizin galip olduğunu bulup çıkarırlar.
Kelimelerin kökünü bulmanın, cümleleri kelime kelime ayırmanın burada işe yaradığını zikretmek gerekir.
Duygu, fikir ve tercihlerin nasıl bir sıralama ile dizildikleri yine ehlinin gözünden kaçmaz.
Ama onlar işin uzmanları oldukları için doğru sonuca varmaları şaşırtıcı değil.
Peki, benim duygu analistim hayatını sabahın erken saatlerinden akşamın ilerleyen vaktine kadar hayata tutunmak ve evine ekmek götürmek için çabalamakla ömrünü tüketirken bunu nasıl başarabiliyordu?
Doğrusu tam olarak bilmiyorum.
Sadece bunun aynîleşmekle mümkün olabileceğini söyleyebilirim.
Siz buna isterseniz kardeşlik, karındaşlık, duygudaşlık, hayatdaşlık, gönüldaşlık deyin ama benim kanaatim kalbinin kalbinde olması ile ancak olabileceğidir.
Ya Selâm!
12.09.2022