UĞUR CANBOLAT
Hepimiz yaşamımızın bir döneminde büyümeyi reddetmişizdir. Kimi zaman sorumluluklar ağır gelmiş; kimi zaman da içinde yaşadığımız sosyo-kültürel şartlar, tutum ve davranışlarımıza etki etmiştir. Bunu normal bir süreç olarak görmek ve çözüm önerileriyle bir pencere aralamak için gençlere yönelmek ve metaforik bir kavram olan Peter Pan Sendromuyla konunun biraz derinlerine inmekte fayda var. “Yok mu beni anlayan” diyen gençlere bir nebze de olsa nefes aldırabilmek için Avrasya Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Nihan KALKANDELER ile konuyu irdelemeye çalıştık.
Dikkatinize arz ederim.
—
Peter Pan Sendromu nedir diye başlayabilir miyiz?
-Elbette. Temel ve öz ifadeyle kendi kimliğini bulma sürecindeki gençlerde ortaya çıkan büyüme korkusu diyebiliriz. Peter Pan ifadesi aslında bir metafor. Peter Pan, sonsuz gençliği ve bitmek bilmeyen çocukluğu simgeliyor. Kendi yarattığı dünyasında hep kahraman olarak kalmayı isteme halinin ortaya çıkardığı bir duygulanım olarak da açıklayabiliriz.
Gerçek hayat dinamik ve çalkantılı değil mi?
-Evet, öyle. Gerçek hayat biliyoruz ki dinamik bir süreç ve kendi içinde iniş-çıkışları var. Çocukken anne ve babamızın ilgi odağıyız. Neredeyse hiçbir sorumluluğumuz yok. Büyümek ve sorumluluk sahibi olmak, kaygıları da beraberinde getiriyor. Bu nedenle sosyo-psikolojik bir duygu dalgalanması yaşıyoruz. Bu dalgalanma daha çok beliren yetişkinlik döneminde korkuyla tetikleniyor ve ortaya Peter Pan Sendromu çıkıyor.
Belirdiğini ifade ettiğiniz bu “Yetişkinlik Dönemi” nasıl bir dönem, biraz daha açabilir misiniz?
-Tabii. İnsan gelişiminin evrelerine baktığımızda ergenlik döneminin ardından yetişkinlik dönemi başlıyor. Ama atladığımız bu dönem gizli bir ara dönem. O da “Beliren Yetişkinlik”. Bu dönem ergenlik ile genç yetişkinlik arasında kalan yeni bir gelişim evresi olarak ortaya çıkar.
Bu dönemi bir cümle ile ifade edecek olursanız nasıl bir cümle kurarsınız?
-İfade etmeye çalıştığım gibi bu ara bir dönemdir. Çalkantılıdır. Gel git sıkça yaşanır. Arayışlar dönemidir. Kişinin kendisine ulaşmaya, bulmaya çalıştığı ve ne yazık ki etraftan çok anlaşılmayan, yargılanan bir dönemdir. Tek cümle ifade etmemi istediğiniz için şöyle diyebilirim. Bireyin, kendini, kişiliğini, kimliğini keşfetme sürecidir.
Bu dönemi daha iyi anlayabilmemiz için temel özelliklerinin neler olduğunu alabilir miyiz?
-Tabi. Beliren yetişkinlik döneminin temel beş karakteristik özelliğini şöyle sıralayabilirim; kimlik arayışı, kendine odaklanma, arada kalmışlık, istikrarsızlık ve sonsuz olanaklar.
Burada değişen fiziksel özellikler ile düşünce arasında gelişen bir çarpışmadan, devinimden bahsedebilir miyiz peki?
-Kesinlikle bahsedebiliriz. Üstelik bu çok önemli ve süreci belirleyicidir. Beliren yetişkinlik döneminde birey, biyolojik ve fizyolojik açıdan beklenen değişim sürecini yaşamasına karşın kendinden beklenen sorumluluk alma davranışını gerçekleştirmede zorluk çeker. Toplumsal rolleri üstlenmeye hazır bulmaz kendisini.
Bu gözlem daha çok hangi yaş aralığında ortaya çıkıyor?
-Belirleyici bir soru, teşekkür ederim. Daha çok 18-25 yaş arası genç bireylerde rastlanıyor bu duruma. Söyleşimizin başında ifade ettiğim gibi bu sendrom ”Büyüme korkusu” olarak ifade ediliyor.
Bu sendromu anlatırken bahsettiğiniz önemle vurguladığınız “Büyüme korkusu”nu sadece genç bireyler mi yaşıyor?
-Hayır. Bu sendromu, büyüme korkusu olan çocuklarda gördüğümüz gibi olgun oldukları halde çocuk gibi davranan insanlarda da görüyoruz. Bunu davranış bozukluğu olarak ele alabiliriz.
Yani sadece gençlerin yaşadığı bir sendrom değil öyle mi?
-Tekrar söylüyorum ki, hayır değil.
Bir kaçınma davranışı diyebilir miyiz buna?
-Evet, bir kaçınma davranışıdır. Yaşamın getirdiği sorumluluklar ağırlaştıkça ortaya çıkmaktadır. Kontrolsüzce beliren sorumluluk ve yük almaktan bir kaçış söz konusudur.
Esasen bir kırılma noktası o halde?
-Doğrudur. Özellikle gençler için önemli bir kırılma noktası diyebiliriz.
Sebepleri konusunda neler düşünüyorsunuz?
-Anlamamız gereken sebepleri var. Yargılamak değil anlamak önemlidir. Çünkü onlar yaşama yeni atılıyorlar. Bu nedenle kaygıları oldukça yüksek. Biz yetişkinlerin konuyu etraflıca düşünerek öyle davranması, buna göre hareket etmesi gerekmektedir.
Aile veya sosyal çevre baskısı belirleyici mi burada?
-Evet, ne yazık ki, çok belirleyici. Olumsuz yaklaşımlar örseleyici hatta. Kalıcı hasarlara yani travmalara sebep olabilme ihtimali çok yüksek. Sosyal çevrelerinin baskısı altındayken kendi özgün kararlarını almaları hiç kolay değil.
Aile veya sosyal çevre bu konuya duyarlı olmadığında gençler itilmiş mi oluyor buraya?
-Aynen öyle oluyor. Düşünsenize beklentilere göre hayatını şekillendirme zorunluluğu duyan bir gencin nasıl bir ruh dünyası olur? Nasıl bir anlam dünyası olur? Doğru tutum gösterilmeyen her genç, bu sendromun eşiğine yaklaşıyor.
Her genç için bunu söyleyebilir miyiz?
-Genellemeler genellikle yanlıştır. Hele sosyal konularda daha da yanlıştır. Bu sebeple elbette her genç için standart bir yorum yapmak doğru olmayacaktır. Çünkü kuşak farkı ve zamanın getirileri değiştikçe gençlerin uyum süreci de farklılaşıyor. Bu da sendromun belirtilerini farklılaştırıyor.
Bu farklılıklardan bahseder misiniz? Öncelikle zamanın getirileri ve gençlerin uyum sürecinin farklılaşmasını biraz detaylandırır mısınız?
-Değişim ve dönüşüm hangi zaman için konuşursak konuşalım hep kaçınılmaz. Peki, bu değişim ve dönüşümün ardında olan itici güç şuan nedir diye sorarsak; cevabı net bir şekilde, dijitalleşme olarak verebiliriz.
Gelenek ve göreneklerin etkisinden popüler kültüre doğru bir yönelme mi var?
-Evet, var. Bununla beraberinde toplumsal normların değiştiğini söylemekte yanlış olmaz. Kültürel aktarımı artık aile değil, medya yapıyor. Hatta dijital kültürden bahsedebiliriz.
Dijitalleşmenin maliyetini burada hesap etmeliyiz sanıyorum.
-Bu, üzerinde düşünülmeyi hak eden bir konudur. Dijitalleşme sayesinde herkesin parmaklarının ucunda bir dünya var artık. Bu dünya toplumsal olanı değil bireysel olanı harekete geçiriyor. Bunun ise gençlere önemli etkileri var. Bunu sosyal maliyet olarak ifade edebiliriz, evet.
Biraz daha açabilir misiniz?
-Tabi. Benmerkezcilik öne çıkıyor. Peki, benmerkezciliğe evrildikçe genç ne hissediyor? Davranışları nasıl şekilleniyor? Aile bağlarında ve sosyal ilişkilerde kopukluk ona nasıl bir yalnızlık getiriyor? Bunu telafi etmek için nelere başvuruyor? Bu sorular ciddi şekilde önümüzde duruyor ve cevap bekliyor.
Yalnızlaşan gencin yönelimi ne yönde oluyor hocam?
-Yalnızlaşan genç, bu hissi gidermek için daha çok teknolojiye ve sanal ortama bağlanıyor. Oysaki ihtiyaç duyduğu şey yüz yüze ilişkilerdir. Aidiyet hissidir. Ama toplumsallaşma ve sorumluluk duygusunu istemeyerek kaybetme durumu söz konusu oluyor.
Yine bu durum herkes için böyle mi açığa çıkıyor?
-Hayır. Bazı gençler için yalnızlık, yönetilebilir bir alışkanlık haline gelebiliyor. Örneğin yalnızlaşma ile kendi konforuna düşkün hâle gelen gençler evlenmek dahi istemiyor. Çünkü sorumluluk duygusu onlar için tedirgin edici bir hâl alıyor. Tedirginlikle yaşamını çevresine uyumlu duruma getirmektense ben odaklı ve yalnızlığı kendi tercihleri olarak yaşıyorlar. Haliyle sorumluluk duygusundan da isteyerek uzaklaşıyorlar.
Bu sendromu dijitalleşme tetikliyor diyebilir miyiz?
-Evet, diyebiliriz. Dijitalleşme özgürlük ihtiyacını karşılayan bir güce sahip. Kendi kimlik arayışında olan ya da yaşamındaki sorumluluk terazisinin kefelerindeki dengeyi değiştirmek isteğinde olan her birey için özgürleşme bir savunu haline gelebiliyor. Özgür ve kendi hayatının kontrolünü eline alıp bağımsız yaşamaya başlayan birey, farkında olmadan Peter Pan sendromunun sınırına yaklaşıyor. Kendini yetişkin görme fikrinden uzaklaşan birey davranışı öne çıkıyor.
Peki, bu sendromun belirtileri de farklılaşıyor demiştiniz. Ne gibi belirtiler söz konusu?
-Yalnızlaşma hâli bireyin ruhsal gelişimine uygun mu değil mi? Buradan bakmak gerek. Çünkü yalnızlık kriz yaratabilir. Ailesi de genci kendi hâline bıraktığı takdirde beliren yetişkinlik döneminde gencin ruh sağlığı etkileniyor.
İleri seviyelere gidebildiğine ilişkin gözlemleriniz mi var?
-Evet. Sorumsuzluk, tedirginlik, yalnızlık, ümitsizlik ve kaygı gibi belirtiler olabiliyor daha önce belirttiğim gibi. Bununla sınırlı kalmıyor daha uç noktada şiddet ve intihar eğilimi de söz konusu olabiliyor.
Aile tutumlarının körüklenmesi ve sönümlenmesi noktasında bir etkisi var mı?
-Olmaz mı hiç, elbette var. Belirtilerin ortaya çıkışında dijitalleşme önemli. Medya araçları mühim. Toplumsal normlardaki değişimler belirleyici. İşte burada aile tutumları ön plana çıkıyor. Diğer taraftan her etkinin net ve değişmez bir belirtiyi ifade ettiğinden bahsedemeyiz. Örneğin dijitalleşme bireyi yalnızlaştırdıkça, yalnızlaşan birey ümitsiz, kaygılı, bir başına hissedebileceği gibi; yalnızlaşan birey kendi konfor alanında özgürleştiğini de düşünebilir.
O halde hem olumlu hem de olumsuz bir yanı var diyebilir miyiz?
-Haliyle… Sendrom bazı bireylerin yaşamında olumsuz sonuçlar doğuruyor, hatta benlik oluşumu da farklılaşıyor diyebiliriz.
Benlik oluşumu da farklılaşıyor dediniz. Bu farka da değinebilir misiniz?
-Kişiliği oluşturan iki benlik üzerinden gideceğim. İdeal benlik ve gerçek benlikten kısaca bahsedip farklılaşma boyutuna değineyim. “Gerçek Benlik”, bireyin kendini algılayış biçimidir. Bireyin kişilik olarak kendini nasıl gördüğüdür ve “ben kimim?” sorusuna verdiği cevap, onun gerçek benliğini ortaya koyar. “İdeal Benlik” ise, bireyin olmak istediği bir kişiliktir. Birey var olan benliği yerine, olmak istediği benlik peşinde koşar.
Buna ulaşmak mümkün mü?
-Hayır. Aslında birey, hiçbir zaman olmak istediği bu ideal benliğe ulaşamaz. Ancak bunun için gerekli özellikleri edinmeye çalışır. Kendini olduğundan farklı gösterme ve bu sayede çevresi tarafından kabul görme eğilimine girebilir. Üstelik bunu, yalnızlığını yenmek için tercih ediyor olabilir. Bazı bireyler gerçek benlikleri ile var olurken; bazıları ise ideal benlik peşindedir diyebiliriz.
Son olarak bu sendromu yaşayan gençler için ne önerebilirsiniz? Sizce gençlerin neye ihtiyacı var?
-Gençlere kendi pencerelerinden bakma fırsatı sunmak gerekiyor bence. Yenilikçi ve bilimin ışığıyla ilerleyen gençler kendi yollarını emin adımlarla ve istekle kat edeceklerdir. Gençler hakikati arama isteğiyle “hayatta neden varım?” sorusunu sorabilmeli. Ki hayalleri ve ulaşmak istedikleri özgün hedefleri gelişsin. Henüz hazır olmadığı hayat sorumlulukları ve baskı, genci hayallerinden uzaklaştırdığı gibi, amaçlarını nerede, nasıl gerçekleştireceği konusunda da genci belirsizliğe itiyor.
Burada kendini sevmenin yeri nedir?
-Kendini sevmek önemli bir duygu. Gençlerin kendini olduğu gibi sevmesine de fırsat tanımak gerek. Bunun için gençlerin güven ortamına ihtiyacı var. Kendi amaçlarını, kendi hayalleriyle bulmaya ihtiyaçları var. Bu sayede büyüme korkusu değil, tecrübeli olma ve başarma azmi gelişecektir. Bu da sorumluluk almaya dair özgüveni pekiştirecek ve Peter Pan Sendromu yönetilebilecektir.
KUTU İÇİNDE
DR. NİHAN KALANDELER KİMDİR?
1983 yılında İstanbul’da doğmuş ve üniversite yıllarına kadar öğrenimini burada sürdürmüştür. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünde tamamlamıştır. Toplumsal ilişkilere makro perspektiften bakabilmek ve derinlemesine sorgulayabilmek için Sosyolojiye gönül veren KALKANDELER, hem ikinci lisansını Sosyoloji bölümünde tamamlamış, hem de doktora eğitimine bu alanda devam etmiştir. 2020 yılında Ankara Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalında “Şiddet Sarmalındaki Kadınların İntihar Düşünce ve Eylemleri Üzerine Nitel Bir Çalışma” teziyle doktor ünvanını almıştır.
Avrasya Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümünde öğretim üyesi ve bölüm başkanı olarak akademik çalışmalarını sürdüren KALKANDELER, aynı zamanda Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Kadın Araştırma, Uygulama Merkezi (KAUM) müdürü olarak görevini yürütmektedir. Alan araştırmalarına ve nitel analizlere ağırlık veren KALKANDELER, toplumsal cinsiyet, kadın çalışmaları, intihar ve yaşam algısı, sosyal psikoloji, çalışma sosyolojisi, aile, gençlik ve farklı kültürlerde çocukluk üzerine çalışmalarına devam etmektedir.
07.09.2022