Gülmenin Vahşiliğinden Uzak Duralım

UĞUR CANBOLAT

NASIL bir başlık bu diye hemen gazap göstermeyin lütfen, anlatacağım.

Dünyamızdan gülmenin ve gülümsemenin gittiğini düşünüyor olabilir ve elbette bu hükmümüzde haklılık payımız da bulunabilir.

Ama gülmenin her türü iyi midir? Onarıcı mıdır? Hayır.

YOKLUK, kıtlık ve göç gibi pek çok sebeple gülmeyi unutmuş bir nesli tanıdı ben yaşındakiler.

Bir zaaf olarak algılandı. Ayıp sayıldı. Gevşeklik olarak algılandı.

Zamanla bir kültür halini de almış olan bu “Gülmezlik” kendini daha dindar görenler tarafından da tepki gördü. Şöyle cümleleri çokça duydu kulaklarım, belki sizde hatırlayacaksınız.

“Sanki dünya imtihanını başarıyla vermiş, sıratı soluksuz geçmiş ve cennete girmiş gibi gülüyorsun.”

Bu anlayışla gülmeyi kendisine yasaklamış insanlar geçti bu hayattan…

ÇOCUKLUK yıllarımdı.

Gülmemeyi erdem saymış olan bir büyüğümüz hiç gülmediği gibi kendisiyle gülerek muhatap olanlara fırçayı basıyordu acımasızca: “Ne gülüyorsun bre, açıkta bir şey mi gördün?”

Bu tanıklığım sebebiyle henüz o yaşlarda kafada “Kimin yanında gülünür, kimin yanında gülünmez” listesi yaptığımı hatırlıyorum. Mesele tek yönlü değil yani, çetrefilli…

UZMANLAR gülmenin insana psikolojik olarak iyi geldiği kadar beden sağlığı açısından da oldukça faydalı olduğunu söylüyorlar. Yüzdeki tebessümün dopamin, oksitosin, endorfin ve serotonin gibi hormonları aktifleştirdiğini de beyan ediyorlar araştırmalarında. Aynı zamanda ağrı kesici bir özelliğe de sahipmiş. Nasıl ki spor yaparken salgıladığımız hormon ağrı kesici bir etkiye sahipse, güldüğümüzde de bu hormon aynı etkiyi oluşturuyormuş. Hem bedenen hem de ruhsal olarak kendimizi daha iyi hissettiren bir işlevi varmış. 

Araştırmacılar kronik bir ağrısı olanlara gülme eylemini de kronikleştirmeyi tavsiye ediyorlar.

Çağımız insanının gülmece için tiyatrolara gitmelerinin, Stand Up’lara ilgi göstermelerinin bir sebebi de belki kötücül dünya sendromundan bir nebze bile olsa uzak kalmak olabilir.

Kemal Sunal merhumun, Şener Şen’in, Münir Özkul’un, Âdile Naşit’in, Ayşen Guruda’nın, İlyas Salman’ın ilk dönem oynadıkları filmlerini döne döne izlememizde bu anlayışın izleri vardır kim bilir.

SOSYOLOJİK boyutu da elbette ihmal edilemez. Buradan da bakılmalı.

On dokuz ayrı gülüş biçiminin olduğu tespit edilmiş. Buradan bakarak gülüşümüzün neyi yansıtıp anlattığı üzerinde düşünebiliriz.

Utangaç mı gülüşümüz veya alaycı mı, vahşi mi, çekici mi, etkileyici mi mesela…

Misafirperver gülümseme bize kendimizi iyi hissetmiyormuş. Baştan çıkaran gülümseme muhatabımızın bize olan gardını düşürüyormuş.

Örneğin ortak gülümseme kişileri birbirine bağlıyormuş. Sıkıntılı gülümseme olarak tanımlanan şekli ise insanın bahane oluşturup ilgi çekmesine yarıyormuş.

Sıkıntılı ortamlarda kişiyi koruyan gülümseme biçiminin adı korumacı gülümsemeymiş.

Bir de cesur gülümseme var ki insanın önce kendisine ardındansa muhatabına güven veriyormuş.

BİR nevi kimliğimiz de olan gülümseme bunlardan ibaret değil tabi.

Fazla gülmek, uygun olmayan ortam ve zamanda gülmek nezaket sınırlarını aşmak anlamına gelir.

Camide, tekkede, sohbet ortamlarında, cenazede, toplu taşıma araçlarında başkalarının dikkatini çekip rahatsız edecek kadar gülmek sosyal yaşama uyum sağlayamamak ve halden anlamamak demektir. Memnuniyet ve sahih sevinçler barındırmayan gülmeler çoğu defa başa beladır.

Katıla katıla gülmek sizi yalancı bir sürura taşısa bile toplum nezdinde ayıplıdır.

Deli deli ya da çılgınca gülmek olarak tarif edebileceğimiz bu gülmenin yanı sıra kıkırdama da hoş bir görüntü içermez. Aynı şekilde cinsel çağrışım içeren davetkâr gülmeler de toplum ahlakı bakımından hafiflik olarak değerlendirilir.

GÜLMEK iyidir ama her zaman değil.

Yerindelik bilincinden uzak, münasebetsiz her tutum gibi bu tür gülmeler çevreye rahatsızlık verir.

Gülmenin yüz güldüren, kalpleri ısındıran, insanlar arasında gönül coşkusuna vesile olanları elbette çok gereklidir. Dinimizde sünnet olduğu bilinir ve Efendimizi taklit etmek olduğundan çok kıymetlidir.

İşte bu sebeple yüksek erdemlere taşıma potansiyeli olan gülmeyi yozlaştırmamalıyız.

Yıkılışlarımızı ve kabahatlerimizi örtmek için kullanmamamız gerektiği kadar içsel karanlıklarımızı açığa çıkarıp hırçınlaşmak içinde yönelmemeliyiz.

İstihza barındıran, küçümseyen, ötekileştirip değersizleştiren, sinir boşalmalarına sebebiyet veren ve kederli olanları hiçe sayan empatisizlik örneği gülmelerden kaçınmak gerek.

Ben buna acizane “Gülmenin vahşiliği” diyorum. Buyurun bir isimlendirme de siz yapın.

Ya Selam!

30.11.2024

https://www.istiklal.com.tr/gulmenin-vahsiliginden-uzak-duralim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir