DUYGULU günler yaşamıştı. Heyecanı doruktaydı. Aradığı güvenli bir limandı. Kararlılıktı. Ne istediğini bilen ve bunu alan bir netlik yanlısıydı. Karşısındakinde bunların tümü vardı.
Kendisine sen benim şemsimsin denildiğinde hayır demişti, hayır. Cümleyi tashih etmiş onu güneş kendisini ay olarak tanımlamıştı bu gönül sohbetinde.
Kendisi ay sevdiği ise güneşti.
Ben senden besleniyorum diyordu. Işığımı senden alıyorum. Karanlıklarımı seninle aydınlatıyor, üşürken senin yüreğinde ısınıyorum.
Sevilirken seviyorum, sevildiğimde daha çok seviyorum. Bu bana ay olduğumu hatırlatıyor diye de eklemişti.
Güveni sonsuz denecek kadar fazlaydı.
Dünya gözüyle görmüş değildi ama tanıyordu işte. Hem de çok iyi tanıyordu. Kollarıyla ne sarmış ne de sarılmıştı fakat sürekli sımsıkı sarıldığını fak ediyordu.
Merak ediyordu hep. Şimdi nerde, kimlerle, ne yapıyor? Selam versem diyordu o da benim gibi ayakta karşılar mıydı acaba? Kelimeleri öper, koklar alnına koyar mıydı? Onları avucunun içinde ısıtır tekrar tekrar koklayarak avuç içini öper gibi öper miydi?
Bunları düşünüp duruyordu.
İçini ısıtan ve ışıtan güneşin huzmeleri azıcık azalsa hemen hissediyordu bunu.
Üşüyordu çünkü. Yüreği gibi avuç içleri de buz kesiyordu.
Bir süredir güneşin ışıkları düz vurmuyordu. Sebebini biliyordu ama bir şey demeye cesaret edemiyordu.
Kırmıştı ama kırılsın istemiyordu. Küsmesini yüreği kabullenmemişti.
Üzerine kırmızılarını, pembelerini giydi. Onun en çok sevdikleri bunlar diyerek yaptı bunu.
Ve seslendi.
Yüreğim, dedi. Işığım, güneşim, aydınlatanım, ısıtanım. Sev, sev ki sevildiğim bileyim. Isıt ki, üşümesin kalbim.
Sen güneşsin ben ay.
Güneş aya küser mi hiç? Küser mi?
25.12.2018