Bazı kişiler vardır ilk tanıdığınız andan itibaren kalbinizde olması gereken yeri alır ve hep orada kalırlar. Çizgileriyle nice kalplerde “Merhametin Çizeri” olarak mekân tutan karikatürist Osman Suroğlu ile vaktiyle birlikte çalışmış olmanın verdiği bahtiyarlık gönlümün üstünde nurdan bir örtü gibi durur hep.
Merhametin cesaretle kesişerek bir “İman Aksiyonu” olarak zuhura gelişini görürüz onun ürünlerinde.
Bugün siz kıymetli İstiklal Gazetesi okuyucularına gönüllü özürlülük belasından çıkmamız için çabalayan karikatürist Osman Suroğlu’nu mutlulukla takdim ederim.
UĞUR CANBOLAT
———————-
Sakaryalı değilsiniz ama Sakaryalısınız bu nasıl oldu?
– Malumunuz, nerelisin diye sorulunca, eskiden, daha evlenmedim derlerdi. Hayalimizde bile olmayan sebeplerle Sakarya’da evlenmem nasip oldu. Geliş o geliş… 43 yıl geçmiş.
Çizgileriniz inşaat mühendisi olmaktan tamamen azade diyebilir miyiz?
-Evet diyebiliriz. Lise yıllarında tanıştığım karikatür sanatını çok sevdim. Hatta zaman zaman mühendisliğin cilveleri yüzünden çizgiye ara bile verdim. Bu yüzden mi bilmem ama bir türlü bütünleşemediğim inşaat mühendisliğini iki yıl kadar yaptıktan sonra terk etmek zorunda kaldım. Zira askerde iken 1980 darbesi olmuştu. Askerliğim bittiğinde devlet dairelerindeki kadrolar dondurulduğu için mühendisliğe dönmem gerçekleşmedi. Ufak teşebbüslerim netice vermeyince bir daha arkama bakmadan başka işlerde nasibimi aradım.
İşin uzağında olanların kolay ayıramadığı şeyler var. Örneğin; grafik, karikatür, portre… Siz hepsini de yapıyorsunuz, değil mi?
-Daha en başlarda, karikatür sanatının en zor bölümü olan yazısız olanını tercih etmiştim. Zira bana karikatürü sevdiren üstatlar bu kulvarda yer almışlardı ve bu türe ‘Grafik Karikatür’ ismini vermişlerdi. ‘Portre Karikatürü’ de yaptıkları için ben de birçok denemeler yaptım. Hatta uluslararası birkaç portre yarışmasında ödül de nasip oldu. Bunların yanında çocuk kitapları resimlemeleri, logo, grafik düzenlemeler ve animasyon dallarında gerek şahsi ve gerekse grup çalışmalarım oldu.
Daha çok karikatüristsiniz diyebilir miyiz o zaman size?
– Çizim hayatımın büyük kısmını karikatür işgal ettiği için, evet, diyebiliriz.
İlk çizim merakı nasıl başladı ve ilerledi?
-İlkokuldan itibaren, resim yapmak en büyük zevkimdi. Lise ikinci sınıfta Günaydın gazetesinin ilave olarak verdiği küçük ebatlı ‘Ustura’ mizah dergisi, karikatürü çok sevmeme vesile oldu. Dergideki bazı çizerlerin çizgilerini taklit ederek denemeler yaptım. Resim öğretmenimiz çizimlerimi gördüğünde çok beğendiğini ve bu sanatı asla bırakmamam gerektiğini tavsiye etti. Sınıf içerisinde duvar gazetesi yapıp her gün çizimlerimi paylaştım. Üniversite yıllarımda ulusal yarışmalara katıldım.
Bu hususta teşvik edenler oldu yani…
– Evet. İlk yol göstericim lise ikinci sınıftaki resim öğretmenimiz Eftal Kurtuluş’tu. Yarışmalara adapte olunca, nasip olan başarılar, haliyle teşvikte, öğretmenimden sonra yerlerini aldılar. Sonradan sosyal medyada paylaştığım çizgilerimi takip eden kardeşlerimizin sevgisi benim en büyük teşvik edicim oldular. Bütün kardeşlerime kalbi muhabbetlerimi gönderiyorum.
İlk hangi ulusal mecrada yer aldı çalışmanız?
-İlk karikatürüm, her zaman saygıyla andığım Oğuz Aral’ın başında bulunduğu ‘Gırgır’ dergisinde yayınlandı. Karikatürü bizzat kendisine götürmüştüm. Malzeme eksikliğimi görüp, tarama ucu, mürekkep ve resim kağıdını hediye etmişti.
İlk telif ücretini de yine kendisinden almıştım.
TRT’den de görüldü sanıyorum çizgileriniz?
-Tarihi aklımdan çıkmış. TRT de bir bayanın sunduğu psikoloji programı vardı. Beni arayıp program akışında karikatürüme yer vermek istediklerini ifade etmişti. Gönderdim. Birkaç programda yer aldı ama herhangi bir telif ödemesi olmayınca sona erdi. 2011 yılında çok sevdiğim animatör Yasin Elmacı kardeşimle, Zafer Dergisi yayınlarında kitaplaşan ‘Kuşlar’ adlı bant çizgilerimi kısa animasyonlar haline getirip TRT Çocuk birimine göndermeye karar verdik. Neredeyse iki ay kadar çalıştık ve iki bölüm hazırlayıp gönderdik. Aynı yıl resmi yazı geldi. Beğenildiğini ve kuruldan geçtiğini ifadeyle bizden on bölüm talep ettikleri yazıyordu. Yasin kardeşimle derin bir ah çektik. Cahil cesur olur derler ya. Seri animasyon için tam bir ekip çalışmasına ihtiyaç vardı. Belki en az on beş kişilik bir ekip. Maalesef animasyon cenahında ne insan zeminimiz vardı ve ne de maddi zeminimiz. Cevap bile veremedik. O yazı hatıra olarak kaldı arşivimizde…
Merkezi Sakarya’da olan Zafer Dergisinde görevleriniz oldu. Halen çizimlerinize devam ediyorsunuz. Zafer sizin için ne ifade ediyor, hayatınızın neresinde yer alıyor?
– 1986 yılından 2000 yılına kadar hiçbir zaman hakkını veremediğimi düşündüğüm Zafer dergisinde, idari sorumlulardan biri olarak yer aldım. Başta cennet mekân Selim Gündüzalp, Selahattin Şimşek ve Allah sağlıklı uzun ömürler versin, Cüneyd Suavi ağabeylerim olmak üzere çok kıymetli kardeşlerimle bir arada bulundum. O devrede ayrıca ‘Kuşlar’ karakteriyle dergimizin sayfalarında da yer aldım. Halimde biraz insani kırıntılar varsa o zamanların etkileridir diye düşünüyorum. Az da olsa zafer dergisinin güzelliğine katkıda bulunuyorsam niyazım o ki çizmeye devam ederim inşallah… Bu arada merkezi Elazığ’da İzzetpaşa Vakfı’nın bünyesinde yer alan ‘Bizim Külliye’ dergisine de yıllardır çizgilerle katkıda bulunmaya devam ediyorum. Yine Zafer dergimizin çocuk versiyonu olan ‘Arkadaş’ dergisine ‘Kuşlar’ ve ‘Mehmet’ çizgi bantlarımla destek olmaya çalışıyorum.
Okullarda karikatür gösterileriniz oluyor, bunu önemsiyorsunuz, neden?
-Bu sanatta yılların getirdiği bir tecrübe var. Elimden geldiğince, masum zihinleri lekelemeden mesajımı verme derdindeyim. Eskimez değerlerimize sadık kalmayı umursayarak… İçim rahat olunca, talep olduğunda okullardaki gençlerimizle bir araya gelmekten bahtiyar oluyorum. Sanatla uğraşmanın meslek olmadığına inanıyorum. Bu fikirle hangi mesleği seçerlerse seçsinler mutlaka müspet bir sanatla uğraşmalarında bir engel olmadığını vurguluyorum. İç siyasetle alakalı müşahhas bir çizim yapmadığımdan, masum kalplerine dokunmam daha kolay oluyor.
Çizmeye erken başlamanın avantajlarından söz edebilir miyiz o halde?
-Bütün sanatlarda olduğu gibi, Rabbimizin kalbimize yerleştirdiği bir sanat sevgisini görünür kılmak için tabii ki erken başlama çok mühim. Sakarya’da on yıldan fazla bir süre belediyelerimizin bünyesinde her yaştan taliplilere karikatür kursu vermiştim. Birçok yetişkin insan karikatür atölyesine ilk defa katılıyordu. Mesela otuz beş yaşlarında bir edebiyat öğretmenimiz gelmişti. O güne kadar hiç karikatür çizmemiş olmasına rağmen bir sene içinde çizdiği karikatürlerle sene sonu sergisinde en ilgi çekici köşeye sahip oldu. Bir insan sevdiği ama icra etmek için bir türlü uygun ortam bulamadığı sanatı ileriki yıllarda ortaya çıkarabiliyor.
Söyleşimizin başında temas ettiğimiz çocuk kitapları resimlemek, kapak yapmak gibi gayretler çizer için geliştirici mi?
-Grafik karikatür sanatı çok yönlü olmasıyla, çizeri birçok faaliyete yönlendirebiliyor. Çocuk kitapları resimlemek, kitap kapağı dizayn etmek, minyatür sanatına uyum sağlamak, vinyetler ve animasyonlar yapmak gibi… Hepsinin birbirine bakan yüzleri olduğu için gelişme tabii olarak devam ediyor.
Çizgi zamanla kendi rengini ya da tarzını nasıl buluyor? Kendinizden örnek verebilir misiniz?
-Elbette. Karikatür çizmeye başladığım yıllarda, denemelere kapı açmak için Semih Balcıoğlu’nun çizim tarzını taklit ediyordum. Hayranlıkla izliyordum. Hatta bir gazetede karikatür kursu verdiğini işitmiştim. Sevdiğim bir arkadaşımın yol göstermesiyle bir dersine de katılmıştım. Çizmeye devam ettikçe, zamanla kendi tarzınızı oluşturmak için kapılar açılıyor ve kendi çizim dünyanızı oluşturmuş oluyorsunuz.
Sizin çizgileriniz için “Merhametin çizgisi” denmesinin sebebi nedir?
-Çok iddialı bir değerlendirme. Allah layık olmamızı nasip etsin. Sizler gibi hassasiyete önem veren kardeşlerimiz gibi, elimden geldiğince temiz mesajlar verebilme niyetindeyim. Allah nasip ettikçe bu hassasiyete sadık kalmanın derdindeyim.
Son aylarda mazlumlar üzerine, Gazze üzerine de çizdiniz, çiziyorsunuz. Zalime karşı cesaretle sert çizmek de merhametin bir gereği mi?
– Mesaj verme gayretindeki halimizle bu konuda çizmek insan olmamızın gereği. Mazlumların çığlıklarını duymayan kalbin halini tasavvur edebiliriz. Ebediyetle bağlantısı olmayan insan, gönüllü özürlülük belasına düşmüş sayılmaz mı? Mevla’m niyetimizi ve çabalarımızı etkili kılsın.
Yarışmalara katılması önemsiyorsunuz. Yurtiçi yurtdışı ödülleriniz var. Sanatçı için bu neden önemli?
– Birkaç yıl öncesine kadar özellikle uluslararası yarışmalara katılıyordum. Son zamanlarda güncel konulara odaklandığımdan, yarışmaların çizgi dünyamdaki yerini kaybettim gibi. Tabii ki yarışmaların, bir çizer için teşvik edici değeri var. Ülkemizdeki grafik karikatür sanatına olan ilgisizliğin bir manada çıkış yolu gibi. Artık insanlar düşünmeğe zaman harcamak istemiyor. Ayak üstü yemek gibi ayak üstü görseller ön planda. Kalbi değil de göbeği hareketlendiren esprilere ilgi duyuluyor. Her hâlükârda bir kişiye bile ulaşılsa müspet anlayış üzerinde yolculuğa devam etmek gerekiyor.
Kitap çalışmalarınız kaça yükseldi?
– Sergi albümlerini de dikkate alırsam, ortak çalışmalarla birlikte 30 civarında. Tabii ki en manalı kitabım TİKA nın desteğiyle 2015 yılında Filistin Ramallah’da açtığım serginin albümü oldu.
TAŞ Mizah dergisi de vardı. Devam ediyor mu?
-Taş dergisini Adapazarı Merkez Belediyemizin bünyesinde 2007 yılında yayınlamaya başladık. Dergiyi çıkarmaktaki maksadım, açtığımız karikatür kursu talebelerinin çizimlerini görünür kılmak ve ücretsiz dağıtmaktı. Hamdolsun çok ilgi gördü. 63 sayıya ulaşmıştık ancak salgın hastalığın yayılmasıyla hem kursumuz kapandı ve hem de dergimiz hayatını tamamlamış oldu. Hastalık ortadan kalkmasına rağmen ne yazık ki bugüne kadar kursumuz açılamadı.
Bir çizer gözüyle fotoğraf okumaları ve göz terbiyesini sorsam…
– Grafik karikatürün geniş yelpazesine tabii ki fotoğraf sanatı da giriyor. Zaten her an yaşadığımız çevrenin fotoğrafı zihnimizde yer alıyor. Karikatürist, manasız hiçbir şey yaratılmadığı için canlı cansız hemen hemen her şeyden vazife çıkarmaya çalışır. Atomdan galaksilere kadar her şey canlıdır onun için… Başka bir gözle ve gönülle bakar çevresine. Tabiri caiz ise adeta her şeyin cacığını çıkarır. Bu yüzden her anı hayrettedir.
Son olarak size göre söz mü daha güçlü, çizgi mi?
-Çinliler bir görüntünün 1000 kelimeden daha etkili olduğunu iddia etmişler. Eh karikatür sanatı da sade bir görüntünün dışında fikirle yoğrulan çizgiler olduğundan, varın kelime sayısını siz hesap edin.
17.07.2024