UĞUR CANBOLAT
YILLAR önceydi. “Mikrofon Sizde” adıyla bir radyo programı yapıyordum. Gün içinde not ettirilen dinleyici sorularını stüdyoda konuk ettiğim psikoloji profesyonellerine yöneltiyordum. Binlerce soru cevaplandırıldı. Hayatın gizli kalmış nice acısına tanıklık ettim. Program halkta karşılık bulunca devam etti ve daha sonra televizyona taşındı. O günlerden hatırımda kalan etkileyici sorulardan birisi “Kalbini açamamakla” ilgiliydi. Bugünün söyleyişiyle “Duygusal erişilemezlik”.
…
KİŞİ seviyor, seviliyor. İlişki yaşıyor. Yuva kuruyor. Çoluk çocuğa karışıyor ama “Duygusal olarak müsait olamamama” durumu yaşıyor. Olur mu öyle şey demeyin, oluyor. İnsanın başına gelmediği için bilemediği nice saklı duygusu var. O sebeple hemen itiraz etmenin karşılığı yok.
Bir dinleyici ağlayarak sorusunu not ettirmiş ve heyecanla cevabını bekleyeceğini de eklemişti. Soru “Eşimi seviyorum, onun da beni sevdiğini biliyorum ama ona duygusal olarak erişemiyorum, ne yaptımsa da başaramadım” diyordu.
…
SEVDİĞİN kişiye duygusal olarak erişememek, içinde olduğunu bildiğin kalbin ayrıntılarına ulaşamamak, orada yeni ve kişiye özel duygulanımların peçesini aralayamamak gerçekten zor bir durum. Kalbini verdiğinin kalbinin derinliklerinde gezememek zorlayıcı bir hâl. Üstelik oradaki yerini bilip gördüğün halde.
İnsan bu durumu yaşamayı sürdürdüğünde bir süre sonra kendisiyle kavgaya tutuşuyor. Hırpalıyor. Neden his olarak yanında olamıyorum. Neden gizli kalmış acılarını paylaşamıyorum. Neden coşkulu zamanlarının perdesini açamıyorum. Neden sevgilimin kalbinde keşfe çıkamıyorum. Neden tüm hücrelerinde yankılanan ismimi duyamıyor var olduğunu bildiğim sûretimi göremiyorum gibi kışkırtıcı ve kedere bulayıcı sorularla cebelleşiyor.
Ama muhatabı duygusal olarak kendini müsait hâle getiremediği için azap odasında kilitli kalıyor.
…
DUYGUSAL ERİŞİLEMEZLİK hâlini kırmak hiç kolay değil. Kendini kendine bile kapatmış birini bir gülün yaprakları gibi incitmeden ve örselemeden açmak elbette büyük bir maharet gerektiriyor. Tabi aynı zamanda bitmeyen bir azim ve sürdürülebilen aktif sabra ihtiyaç var.
Bu insanlar coşkulu konuşabilirler. Heyecanlı öyküler aktarabilirler. Hayatın her alanına dair müthiş ve etkileyici yakası açılmadık anekdotlar paylaşabilirler. Neşeli ve eğlenceli olabildikleri için çevreleri tarafından sevilebilirler. Saygı görebilirler. Ama bireysel hayatlarına döndüklerinde suskunlaşırlar. Kendi konfor alanının inine sığınabilirler. Birdenbire sanki kendisi var ama kalbi yok gibi bir tavra bürünebilirler.
Bu durum eşine ve sorumluluğunu taşıdığı diğer fertlere yönelik görevlerini yerini getirmeme anlamı taşımıyor. Bunları fazlasıyla yapar. Hatta oldukça cömerttir. Fedakardır. Mesele sadece kalbini açamama, duygularını ifade edememeye gelip dayanır. Burası sıkı sıkıya kapalıdır.
Bazı kişilerde elbette dönemsel olabilir. Maruz kaldığı ağır hayat olaylarıyla bağlantılı bulunabilir. Stres yükü ağır olan baş edemediği kimi olaylardan sonra ortaya çıkabilir. Ancak bunların durumu belirli bir olaya bağlı olduğundan hadisenin dinamikleri çözümlendiğinde hafifleme görülür ve zamanla da tamamen çözülür.
Ama bir de çocukluğundan beri babaları tarafından içsel olarak sevildiği halde fiziksel olarak hiç sevilmemiş insanlar var. Ki, çoğumuzda böyledir. Anadolu insanları çocuklarını yeterince sevmeyi bilmemektedir. Ancak torun sahibi olabildiği dönemlerde düğüm çözülebilmekte ama yine de bu tek yanlı kalmaktadır. Kendisini açma hususu yine çözümlenememiştir. Sadece torun üzerinden sevme eylemi gerçekleşebilmiştir.
…
KALBİNİ AÇAMAYANLAR kendisine dair bir şey paylaşamazlar. Hatta çoğu defa bunların farkında bile değillerdir. Paylaşmaya gayret gösterip bu makus talihi yenmeye çalışanlar bile umumiyetle yüzeysel kalırlar. Derinlemesine duygularını tahlil edemezler. Buna kalkışmayı düşünmek bile onlar için pek zordur. Empati yeteneği gelişmediğinden ulu dağları delmekle eşdeğerdir.
Duygusal erişilemezlik ile malul olan kişilerde gelgitlere sık rastlanır. Birgün inanılması zor bir sevgi yanardağı gibi kor kor iken ertesi gün bu tavır sönmüş, soğumuş ve küle dönmüş olabilir. Kusurlarını kabul etme hususunda olağanüstü dirençler gösterebilir. En minik imalara ve sevgi talebine karşı yıkıcı eleştirilere yönelebilir ve çok yönlü savunma mekanizmalarını harekete geçirebilirler.
…
GRANDİYOZ duygulara sahip olur bazıları. Kendisine yettiğini düşünür. Başkasına ihtiyacı olmadığını güçlü biçimde ifade eder. Özgürlükle yalnızlık duygusunu birbirine karıştırır. Bağımsızlık hissi olması gerekenden çok yukarıya taşınır. Aslında tüm bunlar bilinçli olarak gerçekleşmeyebilir. Baş edemediği kaygılara set olarak çekilen sahte bir övgü perdesidir. Maskedir.
…
DUYGUSAL ERİŞİLEMEZLİK durumuna sıkışan kişiler kaçıngandırlar. Birlikte gelişip büyümeyi başaramazlar. Kalbini muhatabının kalbiyle bereketli kılamazlar. Bu sebeple mecbur kalmadıkça ortak planlar yapamazlar. Mecbur kalırlarsa erteleme eğilimleri geliştirirler. İnandırıcı mazeretler öne sürerler. İlişkide derinleşmek, bağlanmak, aidiyet hissini beslemek onlar için korkutucudur. Anlamlı diyaloglardan bu nedenle daima uzak kalırlar.
…
YAPILMASI gereken ise kalbi açma egzersizlerine yönelmektir. Ketleyici sebepleri bulup sahih çözümler bulmaya niyet edilmelidir. Yüzleşmeye cesaret gösterilerek duygulara yakın plan bakılmalıdır. Aşk, sevgi, bağlılık, aidiyet, fedakârlık, ortak tefekkür ve eylemler, nitelikli zaman paylaşımı, dikkat ve rikkatle muhatabı dinleyebilme, anlama çabası ve dönüşme potansiyeli, empati geliştirme, birbiriyle beslenme ve motive edebilme, birlikte önemsenecek ortak mevzular bulma, mesafe konulan hisler üzerinde fikir geliştirme, sevilmekten ve sevmekten korkmama, birlikte kulluk eylemini gerçekleştirme ile duaları birleme gibi hususlar gündeme alınmalı ve ayrılan zaman az olsa bile süreklilik önemsenerek ısrarcı olunmalıdır.
Ezcümle söyleyeceğim şudur: Otuz sene önce sorulan dinleyici sorusu hâlen gündemdedir. Hem de artarak…
Ya Selam!
04.08.2025