Kalem tutan ellerin aynı zamanda fırça tutmasını hep önemsedim. Kelimeleri renklerin envai çeşit tonunda kullanma imkânı getirdiğini düşündüm hep. Önce ressam sonra yazar olan Gürbüz Azak’ı tanıdığımdan beri bu gözlemim sürdü. Daha önce burada söyleşini okuduğunuz Hüdaverdi Aydoğdu yine resim gibi hikâyelerini yazan bir yazar. Bu defa önce yazar sonra ressam olan Selvigül K.Şahin ile söyleştik.
Buyurun.
UĞUR CANBOLAT
___
Hem kalem hem fırça sizde nasıl bir araya geldi?
-Merhabalar öncelikle söyleşi için teşekkürlerimi sunuyorum. Türkçe ve edebiyat öğretmenlerimin teşvikiyle yazmaya başladım diyebilirim. Yarışmalarda derece alırdım onlar da beni yazmaya yönlendirirlerdi. İlkokul yıllarından itibaren okumalar yapardık. Bizim kuşak şanslıydı bence, şimdiki gibi ayartıcılar fazla değildi. O nedenle de okuma çeteleri kurardık. Kitaplar dünyamızın vazgeçilmezleriydi. Okumalar sonunda yazma istidadım da ortaya çıkmış oldu. Resimlerimi de beğenirdi resim öğretmenlerim. Benden yana umutluydular. Akademide okuyacağım konusunda beni yüreklendirirlerdi. Çocukluk yıllarımdan itibaren hem kalem hem de fırça hayatımda vardı…
Kendinizi daha çok hangisi hissediyorsunuz? Ya da önce hangisisiniz?
-Her zaman yazmayı öncelediğim, uzun yıllar yazıya ve okumaya emek verdiğim için yazar olarak hissediyorum kendimi. Tabi resim yapmak da benim için vazgeçilmez bir hal aldı diyebilirim son dönemde.
İki yanınızın hiç mücadele ettikleri oluyor mu?
-Mücadele değil de, iki sanat alanı aslında birbirini besliyor diyebilirim. Resim yaparken gözlem gücünüz daha farklı alanlara yöneliyor, daha özgün ayrıntılarda konaklıyorsunuz. Yazı yazarken de gözlem yapıyorsunuz ama gözünüzden kaçan ayrıntıların resim yaparken daha iyi ayrımına varabiliyorsunuz bence. Resim yaparken de, gönlünüzden kaçanları yazıyla iştigal ettiğinizde yakalayabiliyorsunuz ve o duygu yoğunluğunu da tuvale aktarmak istiyorsunuz. İş bölümü ve planlama yaparak iki alanda da çalışmak mümkün ben de böyle yapmaya çalışıyorum.
Hikâyelerinizin yazım öncesinde bir kuluçka dönemi oluyor mu?
-Hikâyelerimi, öykülerimi yazmadan önce kuluçka dönemi diyebileceğim bir dönem yaşıyorum. Öncelikle hikâyeye, öyküye değer bir konu, insan, olay söz konusu olmalı. Beni derinden etkileyen, yazmaya teşvik eden, duygusal anlamda olsun, düşünsel anlamda olsun beni harekete geçirecek öykünün ve hikâyenin başat konusu olmalı. Bu konu beni dürttüğünde, bana ilham olduğunda, benim yüreğimi acıttığında veya dayanılmaz bir duygu durumu yaşadığımda işte tam o zaman yazmaya değer bir hal de almış oluyor. Yazma öncesinde uzun süre benimle oluyor bu olay, içselleşiyor. Bazen hızlı bir şekilde yazdığım hikâyelerim, öykülerim de oluyor tabi. Ama daha çok yazım öncesi evreyi yaşıyorum. Sonrasında yazıya dökülüyor tüm bu etkilenmeler, kurgusal ve gerçek anlatıyla harmanlanarak. Demlenmeye bıraktığım bir dönem oluyor. En son da öykümü, hikâyemi dergilere göndermeden önce editörlüğünü yapıyorum, tashih, redakte vs.
Eser ortaya çıkmadan öncesi sancıları yaşıyor musunuz?
-Yazı yazma süreci resim yapmak gibi keyifli olmuyor. Yazmadan önce tatbiki zorlu, meşakkatli bir süreç oluyor. Deneme, söyleşi de yaptığım için, bu türlere göre de araştırmalarım, ön hazırlıklarım oluyor. Yazı içimde tamamlanmışsa, olgunlaşmışsa düşünsel ve duyuşsal anlamda vakti gelmişse bir defada yazıyorum. Ama dediğim gibi öncesinde bir hazırlık evresi, sancılı bir arayış dönemi oluyor.
Ressamlığınıza dönersek yapacağınız tablolar önce zihinde mi doğuyor, kurgu nasıl oluşuyor?
-Resim yaparken de bir hazırlık evresi oluyor tabi. Yaptığınız tabloyu da bir hikâye gibi inşa ediyorsunuz. Tablonuzda yaptığınız resmin de bir hikâyesi var. Fırça ve spatula kullanarak yaptığınız resmi boyarken renk uyumları, geçişler, altın oran, resmin bütünlüğü hepsi önemlidir. Tabloya bakan seyircinin gözünü rahatsız eden bir görüntü olmamalı, geçişler öyle bir uyumla olmalı ki gözü ve gönlü rahatsız etmemeli. Sanat eseri zaten gönle ve göze sürur, huzur ve esenlik taşımak için yapılır. Nasıl ki yazdığımız hikâye, öykü, şiir gibi yazınsal metinlerde tek tek her sözcüğe dikkat ediyoruz, anlatım bozukluğu, anlatımda aksaklık oluşmaması için elimizden geleni yapıyoruz aynı özeni tabloyu inşa ederken de yapıyoruz.
Tuval önünde iken resim devam ederken yön ve renk değişimi oluyor mu?
-Tabloları doğaçlama usulü inşa ettiğimi söyleşebilirim. Bazen akışa bırakıyorum kendimi. Renkler birbirini buluyor, uyum oluşuyor. Resim yaparken de, yazı yazarken de transa geçtiğiniz oluyor. Tümden kendinizi yaptığınız işe bırakmanız, duygularınızı, düşüncelerinizi o eserde yoğunlaştırmanız bir an sadece esere odaklanmanız gerekiyor. Bence en iyi eserler bu şekilde ortaya çıkıyor. Kendinizi tümden yaptığınız işe verdiğinizde sizi tatmin eden eserler inşa edebiliyorsunuz. Bu her işte böyledir aslında. Özenli, titiz, kendinizi vererek neyi yaparsanız güzel bir iş ortaya çıkarmış olursunuz. Rabbimiz ayetlerinden bir ayettir bu aynı zamanda. Yüce Rabbimiz “Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever” buyuruyor. Yine aynı zamanda Sevgili Peygamberimiz (sav) de bir hadîs-i şeriflerinde: ”Yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur” buyurmaktadır.
Aynı anda hem öykü hem de resim çalışıyor musunuz yoksa farklı zamanlar mı ayırıyorsunuz?
-Önceden de söylediğim gibi kendimi programlamaya çalışıyorum. Elimde yoğunlaşıp, yetiştirmem gereken yazılarım varsa resim yapamıyorum. Tabi en güzeli iki alanı da beraber yürütebilmek. Elimden geldiğince dengelemeye çalışıyorum. Resim beni daha çok dinlendiriyor diyebilirim. Ama resim sanatı zanaatla, sanatın birleşimi. Yani bedenen de zinde olmanız gerekiyor. Ortamı hazırlamanız, büyük tablolarla da hemhal olmanız gerekiyor. Tabi tüm bunlar da güç ve kuvvet, zihinsel ve ruhsal olarak da rahat olmanız gerekiyor. Ben aynı zamanda bir ev hanımıyım. Dört evlat, evin yükü omuzlarımızda. Tam olarak ev işlerinde profesyonel bir yardım almıyorum. Şu an bile bu söyleşiyi yaparken bir taraftan birkaç çeşit yemek yapmaya çalışıyorum. Bu da programlı olmaya, ev ahalisini ihmal etmemeye dâhil bir durum.
Her hikâye için bir keşiftir diyebilir misiniz?
-Elbette bir keşif, sanatçı hayata, insanlara farklı bakar. Eserler de bu şekilde ortaya çıkar zaten. Herkesin tam olarak göremediği, hissedemediği veya çok fazla önemsemediği bir durumu, bir kişiyi, bir olayı sanatçı ruhuyla hissedip görür. Etkilenmeler olur. İlham olur. Ve siz bir keşifte bulunmuş olursunuz sanatçı olarak.
Hikâyeci hikâyeyi nasıl ve nereden toplar?
-Hikâye hayatın içinden devşirilebileceği gibi kurgusal olarak yazarın zihninden, düşüncelerinden de sızıp gelebilir. Önemli olan iyi bir eserin ortaya çıkmasıdır. Hayatın damarlarından sızıp gelmiş hikâyeler daha güçlü, daha sağlam eserler olmaya adaydırlar desek de yazar kurgusal anlamda da sağlam eserler ortaya koyabilir. Tabi yazarın istidadı olsa da, iyi bir eser ortaya koyması için her anlamda çalışmalar, okumalar yapması gerekir ve hayatı insanları gözlemlemesi bir anlamda onları da okuyup içselleştirmesi gerekir diye düşünüyorum.
Gülendam renklerini nereden ya da kimden alıyor?
-Gülendamın Renkleri benim ilk öykü kitabım. Kitap ismini “Gülendamın Renkleri” adlı öykümden alıyor. Gözleri âmâ olan bir dostumu yazmaya çalışmıştım. Bu minval üzere görmeyen insanların dünyasını anlamaya, onların renklerinin gören insanların renklerinden daha ilham verici ve ulaşılmaz güzellikte olduklarından bahsediyorum hikâyede. Gülendam renklerini yüreğinin coşkusundan, hissettiği tüm güzelliklerden, dostlarından, yaşanmaya değer ne varsa ondan alıyor sanırım…
İnsan olarak arınma süreçleri yaşadığımızı düşünürsek siz hikâye ile mi resimle mi daha çok arınıyorsunuz?
-Bitmek bilmeyen bir enerji yüklemiştir Rabbimiz bizlere ‘Hayy’ ismi Rabbimizin her daim diri anlamına gelir. Ve Furkan Suresi’nde; “Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan” (Furkan, 58) diye buyurur Rabbimiz. Bizleri yaratıp yaşatan Rabbimiz her an üretken olmamız için de tüm gücü bize yüklemiştir aslında. Malayâni işlerden beri olduğumuzda, bize yüklenen istidatları keşfedip her an yaşantımızda yenilenerek, her yaşın getirdiği olgunluk ve tecrübe ile üretmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bizler her an diri olan bir Allah’a inanıyoruz. Her dakikanın, saniyenin hesabı da sorulacaktır. Çok eksiklerimiz, kusurlarımız var tabi ama biz halisane niyetle yaklaşırsak Rabbimiz de kusurlarımızı örtmeyi vadediyor, yeter ki samimi olalım. Ben yine de kendimi çok eksik ve kusurlu görüyorum. Tüm yaptığım çalışmaları da amatör bir ruhla yaptığımı söyleyebilirim. Akan su pislik tutmaz derler. Bizler de gümrah sular gibi çağıldayarak akmalıyız. Paslanmamak, çürümemek için buna mecburuz. Hayat çok uzun gibi görünse de bir rüya rehavetinde ve hızında akıp gidiyor ne yazık ki. Ne üretiyorsak onlar da Saliha Amel defterine yazılacak değerde olmalı diye düşünüyorum.
Bu minval üzere şunu ifade edebilirim ki resim yaparken de, yazı yazarken de arınma yaşayabiliyorsunuz. Rabbinizin size verdiği yetenekle eserinizi inşa ederken aslında emaneti teslim ediyor ve bir bakıma da arınıyorsunuz…
Kadim bir şehirde yaşıyoruz ve çok yorucu. Bu şehirde yazar olmak mı zor, ressam olmak mı?
-İstanbul gibi kadim bir şehirde yaşamak gittikçe zorlaşıyor. Ulaşım, trafik, kalabalık her anlamda hayatı zorlaştırıyor. Ama bizler inatla İstanbul’da yaşamaya devam ediyoruz. İstanbul bizi yorsa da ilham aldığımız, büyük medeniyet şehrimiz. Hem yazar hem de ressam olmak kolay değil ama bizi beslediği için, ilham kaynağı olduğu için sanırım bu zorlukları aşmaya çalışıyoruz. Güzelliğiyle bizi adeta büyülüyor İstanbul.
Hayat herkesi bir yerlere savurup duruyor. Hikâyeler yazmak veya okumak savrulmalara karşı çıkmaktır diyebilir misiniz?
-Sanat başlı başına savrulmalara karşı çıkmak olduğu gibi bir savrulma da olabilir. Bu sorunun cevabını çok uzun bir şekilde cevaplamam gerekir ama yerim dar. Bir sanatçının sağlam düşünce yapısı, ayaklarını bastığı sağlam düşünceleri, inançları, dostları, ailesi yoksa savrulması kaçınılmazdır. Çünkü sanat yapmak aslında mumdan gemilerle engin denizlere açılmaktır. Sanatçı gel – git’leri olan yoğun duygular yaşayan, bazen dengesini de kaybeden bir şahsiyettir. Savrulmamak için yazıya, hikâyeye tutunmak gerekir ama bak raundunuzun sağlam olması gerekiyor bence.
Hepimizin bir Hızır’ı olduğuna inanırız genellikle. Bir yazar olarak sizin Hızır’ınız kimdir?
-Bu çok özel bir soru… “Yeşil Adam’lar girsin hayatımıza. Bu yeşil adamlar Hızır soluklu dostlardır, yarenlerdir, eşlerdir, kardeşlerdir… Hikmete, erdeme, hakikate yaslı tüm kitaplar Hızır solukludur.
Kalemi Hızır olan tüm yazarlar öncüdür, rehberdir, hakikat eridir. Yürüdüğümüz bu hakikat yolculuğunda yaşam rehberimiz olsun diye çabaladığımız, ilahi öğretimiz; Hızır’ımız, Kur’an’dır.” “Hızırla Yolculuk” yazımın son paragrafını paylaşarak cevap vermiş olayım sorunuza…
Dilin, elin, gönlün duası var. Bir yazar için ne tür yazılar kalemin duası olurlar?
-Yazmak benim için amel defterime saliha amel olarak katkı sunduğum bir amel, bir ibadet. Ben bu şekilde yaklaşıyorum yazıya, ortaya çıkan kitaplarıma. Çünkü Rabbimiz satır satır yazan kaleme yemin ediyor. Bizler de yemin edilmiş bir kalemle yazıyoruz. O nedenle yazdıklarımız da şahitlidir diye düşünüyorum. Sanatçı sanatını icra ederken, çalışmalarına yoğunlaştığında, dünya ile yüzleştiğinde anlar ne kadar aciz olduğunu. Ne yaparsa yapsın bu acizliği derinden duyumsar. Acziyetini duya duya yazar, acziyetini duya duya çizer. Ve hiçbir zaman da kendisine bahşedilmiş olan tüm sanatsal yetilerini övünç ve gurur vesilesi yaparak kibirlenmemelidir. Her ne kadar istidatları olsa da diğer insanlardan kendini üstün görmek sanatçıya yakışmaz. Çünkü o bir emanetçidir. Allah’ın ona sunduğu yetenekle, elinden geldiğince sanatla oluşturduğu emaneti insanlara ulaştıracak, mütevazı bir şekilde geçici dünya yolculuğuna revan olacaktır.
Deprem bölgesine gittiğiniz. Yaşadığımız doğal hadiseler çalışmalarınıza nasıl etki ediyor?
-Deprem bölgesinden yeni geldik. Yaralar hâlâ derin. Şimdi daha bir ortaya çıkmış gibi her şey. O nedenle deprem bölgesi her daim gündemimizde olmalı diye düşünüyorum. Doğal afetler sanatçıların eserlerine mutlaka yansımalı. Çünkü sanatçı yaşadığı dönemin de şahitliğini yapar aynı zamanda. Bizim eserlerimize de yansıyor tabii.
Son olarak İsrail’in soykırıma varan barbarlığı ve oradaki Filistinli Müslümanların yaşadığı acıyı sanatçı duyarlılığınızla nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Bu sorunun cevabını da uzun uzun cevaplamam gerekiyor ama ne yazık yerimiz dar. İsrail her zaman olduğu gibi yaptığını yapıyor. Yani zulüm, katliam, soykırım yapıyor. Biz kendimize dönüp bakalım, biz bu zillet, bu dayanılmaz acılar karşısında, bu şanlı milletin direnişi karşısında ne yapmalıyız.
Bizler de elimizden geleni yapmalıyız, yeise düşmeden, ümitsizliğe, umutsuzluğa kapılmadan boykotsa boykot, duaysa dua, maddi, manevi yardımlarımızla kardeşlerimizin yanında olmalıyız.
SELVİGÜL KANDOĞMUŞ ŞAHİN KİMDİR?
Tokat Reşadiye Demircili beldesi doğumlu Selvigül Kandoğmuş Şahin’in çok sayıda deneme ve öykü üzerine yayımlanmış kitapları bulunmaktadır. Kısa bir süre muhabirlik ve öğretmenlik de yapan yazar, Milat Gazetesi’nde köşe yazarlığını sürdürmektedir. Hakikati anlatan duygulu kaleminin yanı sıra resme yeteneğiyle ilgili olarak son yıllarda aktif çalışmaya başlamıştır. Resim çalışmalarına ilk olarak Cemal Toy Atölyesinde katılıp, daha sonra İlhami Atalay Atölyesinde devam etti. Yazı ve resim çalışmalarını sürdürürken gençlerle seminerler ve eğitim programları yapmaya devam ediyor. Evli ve dört evlat annesidir.
Yayınlanmış Eserleri: Gülendamın Renkleri (Öykü 2001, 3.baskı 2017 Okur Kitaplığı),Hayırlı Haber (Öykü 2002, 3.baskı 2017 Okur Kitaplığı), Yusufhan (Roman 2006, 4.baskı 2016 Okur Kitaplığı), Eylül Sancısı (Toplu Öyküler 2011 ), Hızırla Yolculuk (Deneme 2011, 3. Baskı 2018 Okur Kitaplığı), Savrulan (Öykü 2014, 2.baskı 2015 Okur Kitaplığı), Kalemin Yazgısı (Deneme 2014 Okur Kitaplığı), Kırık Zamanlar (Öykü 2015, 2.Baskı 2017 Okur Kitaplığı), Kalbin Duası (Deneme 2016 Okur Kitaplığı), Allah Her Yüreğe Dokunur (Öykü 2018 Okur Kitaplığı), Ahir Zaman Notları ( Deneme 2019 Okur Kitaplığı), Allah Her Yüreğe Dokunur Osmanlıca Türkçesi ( Öykü 2019 Okur Kitaplığı), Gülendamın Renkleri Osmanlıca Türkçesi ( Öykü 2019 Okur Kitaplığı),Arınma Zamanlarına (Deneme 2021, Okur Kitaplığı), Senden Daha Güzeli Yok (Öykü, 2022 Okur Kitaplığı), Kadim Şehirler (Gezi Yazıları, 2023 Okur Kitaplığı)
22.11.2023