SİZİ bilmem ama benim çocukluğumun en unutulmaz hâtıralarındır.
Ne çok severdik küle gömüşmüş patatesleri. Ne zaman yeme kıvamına geleceklerini sabırsızlıkla beklerdik. Ara sıra kontroller yapardık parmaklarımızın yanması pahasına da olsa.
Yanmayı ilkin orada öğrendik belki de, kim bilir?
Bir nimete ulaşmanın yanmadan, emek çekmeden, sabırla beklemeden, olgunlaşması için onları küle belemeden olamayacağının ilk dersleri o günlerde yaşandı.
Kolay kazanılana itibar etmeyişimiz parmaklarımızın yandığı o günlerden kalan güzel bir miras.
Küle gömülmüş patatesleri bir bir çıkartırdık. Soğumasını beklemek herkesin harcı değildi. İlla da hemen olsun isterdik. Yandığından elimize almamızla bırakmamız bir olurdu. Dakikalarca ellerimizi sallayarak üflerdik. Bedel ödemenin ne demek olduğunu işte o zamanlar aklımıza not edildi.
Küle gömülen bir patatese bile ulaşmanın zahmetleri gün gibi aklımda.
Sonra mı? İçine birçok malzeme katılarak isteğe göre yapılan ve cazibeli şekilde sunulan hiçbir patates kendi ellerimle külden çıkardıklarımın yerini tutmadı. O tadı vermedi.
Maharet patateste mi, külde mi, elimizin yanmasında mı bilmiyorum.
Bildiğim şu ki, o lezzeti vermedi sonrakiler.
06.03.2019