UĞUR CANBOLAT
KUŞHA nene derdik biz kendisine. Adının Rahime olduğunu öte dünyaya kanatlandıktan sonra öğrendim. Bağırıp çağırdığını hiç görmedim tüm yaramazlığıma rağmen.
İnce konuşurdu. Naifti. Merhamet duygusu kendisinde çok baskındı. Sürekli kanatlarının altına alan, korumacı, sakınıp kollayan bir tarzı vardı. Herkese müşfik davranırdı ama sevdiklerine karşı fedakarlığına payan bulunmazdı. İyilik severdi. Kısacası sığınağımızdı.
Kimseyi kırdığını sanmıyorum. Eşi Çelebi dede yıllarca felç olup yatağa bağlı kaldığında o günkü şartlarda çiçek gibi bakmıştı. Herkes gıpta ederdi. Komşular ziyarete geldiklerinde onun o merhamet saçan bakış ve sözlerinin şemsiyesine girer ve hiç çıkmak istemezlerdi.
Kızdırmaya çalıştığım çok oldu ama bunu hiç başaramadım. Kötü söz söylemezdi. Bir defasında o kadar canına yetmiştim ki “Hohmuş seni” diyebilmişti zar zor. Kokmuş demekti. Hepsi bu.
…
YILLARCA köyde yaşamıştı. Çok çalışkandı. Daha sonraları İstanbul ve ardından Adapazarı’na yerleştiler. Neredeyse her hafta sonu giderdim. Hiç yüzünün ekşidiğini görmedim.
Seksenli yıllar. Sakarya merkezli olarak çıkan İlim Araştırma Dergisi Zafer’de çalışıyorum. Bu da gidişlerimi arttırıyordu tabi. Pazartesi Cağaloğlu’ndaki işime yetişebilmem için sabah beşten önce çıkmam gerekiyordu. Benden evvel kalkar asla aç göndermezdi. Rahmeti gani olsun.
Bilge bir kişilikti. Zarif bir kalbin beden olarak dışa yansımış şekliydi.
Yaş farkına bakmaz benimle sohbet ederdi. O yaşlarda tam anlayamadığım Kuşha Nenenin söylediği “İddiama yenildim” cümlesi yıllarca zihnimde dönüp durmuştu.
…
SAĞLAM bir itiraf, sarsıcı bir tahlil: İddiama yenildim.
Esasen hepimiz çoğu defa iddiamıza yeniliriz. “Asla yapmam” dediklerimizi yaparız. Ama kaçımız bunu dile getirebilme alicenaplığını gösterip kibrimize kuvvetli bir şamar atabiliriz?
Zordur, herkes güç yetiremez buna. Kuvvetli bir aklî muhakeme, seçiciliğinde titiz bir kalp, müşahede ve kıyaslarında esaslı, muhkem bir duruşu olmak zorundadır bunu yapanın. Kişi etrafına ördüğü muhkem duvarları ancak kalbinin muhkem oluşuna paralel olarak yıkabilir.
Yanlışa yanlış diyebilmek elbette herkesin kârı değildir. Hele de egonun tavan yaptığı bu çağda bunu yapabilmeyi ancak kahraman ruhlar göze alabilir.
İddiasından vurulur insan, evet. O sebeple dikkat etmeli, kendisini her vakit analize tâbi tutabilmelidir.
…
ASLA diye başlayan cümlelerden kaçınmamız gerek. Asla olmaz, asla yapmam dediğimiz hususlarla sınanırız. Hele de bu konularda başkalarını gaflete düşüp kınamışsak bu süre erkene çekilir. Karşımıza soğuk bir duvar gibi çıkar.
Asla sevmem dersiniz, seversiniz. Asla âşık olmam dersiniz, âşık olursunuz.
Asla teklif etmem dersiniz, edersiniz. Asla şöyle konuşmam, barışmam dersiniz ama yaparsınız.
Aşkımdan ölsem bile yapmam dediğiniz ne varsa an gelir aşkla şevkle yaparsınız. Hem de yıllarca çevrenizde oluşturduğunuz görünmez kalkanları parçalayarak, ördüğünüz surları yıkarak.
…
YIKILAN duvarlar sebebiyle kendinizi yenilmiş bir komutan gibi hissedebilirsiniz. Hazmetmekte elbette zorlanırsınız. Kendinizle ve nice zahmetlerle oluşturduğunuz kişiliğinizle çeliştiğinizi var sayıp sancılanırsınız. Gözyaşı dökebilirsiniz. “Bu da neydi böyle” diyerek çelişki yumaklarına dolanabilirsiniz.
Bu hissiyatı oluşturan belki de gururunuzdur. O sebeple sakin olmalı ve veriye dayalı bir muhakeme yürütmelisiniz. Kim bilir belki de o surlar yıkılmalıydı. Duvarlar çökmeliydi. Çünkü kimi zaman doğru olduğunu düşünüp ördüğümüz duvarlar kibrimizi besliyordur. Onlara yaslanarak narsistik bir beslenme sağlıyoruzdur. Yani çevremize ördüğümüz duvarlar her zaman örmemiz gereken duvarlar olmayabilir.
…
TAKVA ehli olmalıyız ama buna nefsimizi karıştırarak ondan uzaklaşmamalıyız. Doğru sözlü olmalıyız mutlaka ama “Asla yalan söylemem” diyerek kendimize imtihan alanı açmamalıyız. Asla namazımı kaçırmam diyerek mesela fark etmeden onun ruhundan ıramamalıyız.
Nefis ve şeytan bizim doğru niyetlerle yaptığımız eylemlerin içine sezdirmeden sızmakla mâhirdir.
Bu sebeple “İman nöbeti” olan ribat tutmayı önemsemeli ve gaflete düşmemeliyiz.
…
NİETSCHE şöyle demişti: “Bize en yakın olan şey hakkında, çoğu zaman hiçbir ip ucumuz yoktur. Hiçbir şey, bize kendi duygularımızdan daha yakın değildir; ancak yine de onları anlamayız.”
Bu mühim bir şifredir. Doğru olduğuna inandığımız ya da inandırıldığımız nice yanlış duygumuz vardır. Onlar hakkında düşünüp çözümlemeler yapmak vazifemizdir. Oradan buradan duyduklarımıza, yarım yamalak okuduklarımıza, olduğundan daha fazla duygusal anlamlar yükleyerek büyük bir eminlik içinde üstelik gururla anlattığımız pek çok hususta yanılırız. Tam da oradan vuruluruz.
Duygular, kanaatlerimizi ve hükümlerimizi dikkat etmediğimizde yanlış şekillendirebiliyor dostlar.
Akıl yürütme biçimimiz doğru olmayabilir ayrıca. Eldeki verilere tam vakıf olmadığımızda hoşumuza gitse bile yanlış yargılara ulaşmış olabiliriz. O sebeple iddiadan kaçınmalıyız.
Hele de bu konular dinî ve kalbî ise daha da fazla dikkatli olmalıyız.
Konuyu gündemime taşıyan hiç iddiasına tanık olmadığım halde muhasebesini bu rikkatle yapan Kuşha Neneme bin rahmet diliyorum.
Ya Selam!
06.01.2025