UĞUR CANBOLAT
AĞIZLARI kalabalıktır.
Kelimeler uçuşur dudaklarından…
Öyle böyle değil bu hususta çok hünerlidirler. Parıltılıdır söyledikleri, cezbedicidir.
Yolcuyu yolundan edecek cümleler kurarlar kolaylıkla.
İnandırıcıdırlar.
Esaslı bir temele dayandırmaya çalıştığın, sahici, köklü nice düşüncelerinden bir çırpıda seni tereddüde düşürerek çöpe attırabilirler.
Sahteyi gerçeğin yerine monte edebilirler.
Hakikatin sende uyandıramadığı heyecanı sahtesiyle sana yaşatabilirler.
Öyle ki, Kur’an-ı Kerimi anlamak için okurken gösteremediğin çabanın yüz katını, bin katını söylentiden öteye gitmeyen, vahyin doğrulamadığı çürük çarık bilgileri ezberleyip satman için gayrete getirebilirler.
Beyin yanılsaması ile yüksek seviyede hazlara ulaştırabilirler.
Hedonik bir esaretin pençesine alarak yalanın ve yanlışın kahramanı yapabilirler.
Hatta seni bu uğurda şehit olacağına inandırabilir, boşu boşuna hayatından vazgeçmeni sağlayabilirler.
Laf ebeliği öyle yabana atılacak bir mesele değildir bu sebeple.
…
LAF ebeleri kelimelere sahte doğumlar yaptırabilirler.
Nesebi gayr-i sahih cümleler kurdurtabilirler.
Bunları da sana bir güzel hakikat markası altında satabilirler.
İrfan kisvesi altında kalbine yerleştirebilirler.
Öncelerden örnekleyebilirler. Darbı mesellere büründürebilirler.
Yakın bulman için kişiliğine göre farklı sûretlere sokup kabul etmeni sağlayabilirler.
Bu sebeple aldanmamak için hakikat uyanıklığına erişmen gerekir.
Kalbini vahyin aydınlığı ile ışıtman, aklını da onun ilkeleri ile çalıştırman elzemdir.
…
ZEKÂNA güvenmemelisin.
“Ben kül yutmam” ayaklarına yatmamalısın. Uyanık olduğun vehmine kapılmamalısın.
“Kimse beni kandıramaz” gibi beylik cümlelere yaslanmamalısın.
“Onlar gelirken ben dönüyordum” şeklindeki kibir şemsiyelerinin altına girmemelisin.
Kandırılırsın. Aldanırsın. İmanından, ikrarından olursun.
Zira laf ebelerinin en önemli taktiklerin birisi kişiye kendisini zeki hissettirmesidir.
Onu benlik çadırında rahat ettirmesidir.
Layık olmadığı, hak etmediği yaygılara oturtmasıdır.
Herkesten özel ve önemli olduğuna inandırmasıdır.
…
LAF ebelerinin en büyük hüneri nedir bilir misin?
Yalanı, yanlışı, safsatayı zekice ve inandırıcı biçimde söyleyebilmesidir.
Sözünün üstünden şüphe bulutlarını mahirane bir tarzda dağıtmasıdır.
Yanılttığını sana hiç hissettirmeden yapmasıdır.
Kendisini hakikatin bayraktarı gibi sunabilmesidir.
…
LAF ebesi, sözü bir gerçeğe dayanmadığı halde bunu kolaylıkla satar.
Ama çoğu defa bir satış elemanı gibi yapmaz.
Hak etmen gerektiğine inandırır.
Seni böylece tâlip hâline getirir.
İstek uyandırır.
Ve…
Parça parça, kısım kısım, azar azar verir.
Bu ise sende alma arzusunu sürekli kamçılar.
Talebin gittikçe artar ve zamanla köle efendi ilişkisine evrilir arandaki münasebet.
Yıllar evvel konuyu kendisiyle danıştığım ehl-i kalp bir büyüğüm şöyle demişti:
“Bir müddet sonra sofi olmayı beklerken sofist olursun.
Bilgi satışına başlarsın.
Bir bakmışsın ki, yalan ve yanlış bilgiyi pazarlayan bir misyonere dönüşmüşsün.”
…
OYSA yüce kitabımız, açıktır, mübîndir.
Hiçbir şeyi gizlememiştir.
Hakikati tüm açıklığı ile beyan eder.
Onun mübelliği olan Sevgili Peygamberimiz ise yine hiçbir eksiltme ve ilave yapmadan tam bir uygulama ile bizlere örneklemiştir.
Bu, böyle olduğu halde bizlerin hâlâ laf ebesi, yalan pazarlayıcılarına kanmamız abes değil midir?
En acısı ise ilahi vahiyden nasipsiz oluşumuzun en aşikâr delili sayılmaz mı?
Ya Selâm!
02.02.2023