Şair Özcan Ünlü: Şiir Aşka Yaslanır

Söz, şiir ve şairi temel alan bir konuşma yapmak epeycedir aklımdaydı. Bu mevzuyu kiminle konuşayım diye düşünürken şiiri hayatının her noktasına dahil eden ve aşka yaslanan, bununla beraber kadim medeniyetimizin bereketli pınarlarından sular için şair ve yazar Özcan Ünlü’den başkasının olamayacağına kanaat getirdim.

Verimli bir söyleşi oldu. İstifadenize sunmaktan mutluyum.

UĞUR CANBOLAT

___

Söz gücünü nereden alır?

-Söz gücünü kadim olandan alır. Büyük bir medeniyet mirasının üzerinde yükselir söz. Hem medeniyete şekil verir hem de medeniyeti taşır. Çünkü önce söz vardı. Büyük medeniyetlerin büyük kurucu metinleri vardır. İslam medeniyetinin kurucu metni Yüce Kitabımızdır. Kadim Türk medeniyetinin kurucu metinleri Orhun Yazıtları, Dede Korkut, Manas Destanı… Manas Destanı, günümüzde de yaşayan bir kurucu metindir. Kadim Türkçeye ait yüzbinlerce kelime bu destanda yaşamaktadır.

İngiliz edebiyatının kurucu ismi Shakespeare, Fars dilinin kurucu büyük ismi Fuzuli… Cumhuriyet tarihinin kurucu metni İstiklal Marşı’dır. Ve ardılları… Bu metinlerin tamamı söze dayanır. Sözün gücüne dayanır. Churchill der ki, “İngiltere tarihinden Shakespeare’i çıkardığınızda geriye bir şey kalmaz. Shakespeare yeni bir İngiltere kurabilir ancak İngiltere yeni bir Shakespeare yetiştiremez.” Bu böyledir. İşte söz gücünü böylesi dev isimlerden ve eserlerden alır.

Şair ve sözü güçlü söylemek arasında nasıl bir ilişki var?

-Şiir, edebi sanatların en özel disiplinidir. Şiirde sadece bir şeyi söylemezsiniz. Yani salt gerçekliğiyle anlatmazsınız. İmge ve imaj dünyanızda kavramları, olayları, şahısları, hisleri başka anlam katmanlarına ayırırsınız. Bazen söz gerçek anlamından uzaklaşabilir. Yeni anlamlarla bambaşka bir şekle veya içeriğe kavuşabilir. Mesela Nedim’in şu beytine bakalım:

“Bulamam bâğ-ı bahârın gül ü bâdâmında
Bulduğum feyzi ruh u çeşm-i siyah- fâmında”

Bu beyitte o kadar güçlü benzetmeler vardır ki, burada sözün/kelimenin şair dünyasında nasıl kanatlandığını görebilirsiniz. Beyitte, sevgili bahar bahçelerine benzetilir. Bahçe sevgilinin yüzünü, bahçedeki güller yanağını, badem ise gözlerini betimler. Aşık için bahar aylarının gelmesinin hiç önemi yoktur. Hatta bundan keyif bile alamaz. Bahçe ancak sevgilinin güzelliği ile birleştiğinde, bütünleştiğinde bir anlama, keyfe bürünür. Yani aşık için keyifli olan tek şey, sevgilisinin ona bakan siyah badem gözleri ve güle benzeyen yanağıdır.

Söz ve muhatap ilişkisinde şiirin yeri nedir?

-Yukarıda da değindiğim gibi söz, ‘hal’i anlatır. Şiir içinse söz evreni tümüyle yeniden yorumlama, anlama, anlamlandırma ve aktarma ustalığıdır. Şiir güçlü bir dil üzerine kurulmuşsa ve bu dil kamunun kalbi ve vicdanına doğrudan etki etmeyi başarmışsa büyük bir işi tamamlamış demektir. Modern zamanların büyük halk ozanı Abdurrahim Karakoç, “Lambada titreyen alev üşüyor” derken tam da bunu yapmıştır. Aşkın kağıtlara yazılmadığını, gönüllere nakşedildiğini bilen şair öyle sarsıcı bir finalle bunu yapmıştır ki, bize büyük bir hayranlıkla sözün gücüne iman etmek kalmıştır.

Şiir nedir, nasıl tarif edilebilir?

-Şiirin birçok tanımı yapılmıştır. Sözü kanatlandıran sanat. Az kelimeyle çok şey anlatma becerisi. Duyguların, düşüncelerin, düşlerin, özlemlerin, acıların, hüzünlerin imbiğinden süzülmüş hayatı sözcüklere aktaran bir edebi disiplin. Kelimeyi çıplak anlamından çıkarıp ona yeni ve sanatlı anlamlar yükleyerek yansıtma kabiliyeti. Az sözcükle okurda estetik duygular uyandırmayı başaran metin. Ve en basiti: Bir anlatım biçimi olarak düzyazı sayılmayan bir edebi metin türü. Aslına bakılırsa bunların tamamıdır şiir.

William Blake’in şiir ve gravürü birleştiren şu dizelerine bakalım:

“Ey Ebediler, çağrınızı sevinçle işitiyorum,
Çevik kanatlı kelimeler emredin bana ve korkmayın,
Anlatın bana ızdırabınızın kapkara vahiylerini.”

Cahit Sıtkı Tarancı’nın, “Şiir nedir” sorusuna verdiği şu cevap aslında bize yol göstericidir:

“Anamın, bacımın, kız kardeşimin kullandığı dipdiri, her hecesini etimde canımda duyduğum sözcükler dururken sözlüklerde küflenmiş sözcüklerle şiir yazamam doğrusu.” (Kaynak dergisi, 1 Şubat 1949)

Şiir, şair ve okuyucusu açısından hayatın neresinde?

-Bu soruya kendi açımdan cevap verebilirim: Benim şiirim hayatımın merkezindedir. Yani yazdığım şiir hayatıma dahildir. Fakat genel anlamda şiir hayatımızdan çekilmiş durumda. Yani söz -sadece şiirde değil- ilk kez bu kadar değerini yitirdi ve yerine başka şeyler ikame edildi. Dolayısıyla iyi şiir ve sadık şiir okuyucusu sayısal olarak da o kadar azaldı ki, neredeyse yok mesabesinde.

Şairin beslenme kaynakları nelerdir?

-İyi şiirin beslendiği kaynak kültür ve gelenektir. Elbette kadim edebi metinler ve geçmişin birikimleri şiiri güçlü tutar. İkinci önemli beslenme kaynağı sözdür. Yeni imgeler, ustalıklı tasvirler ve zekice kurulmuş dizelerdir. En önemlisi de işçiliktir. Bir kuyumcu çırağının 20 yılda, bir hat sanatçısının en az 15 yılda icazet aldığını düşünürsek ustalıklı şiir yazabilmek için de en az o kadar çalışmak, okumak ve yazmak gerekir. Genç şairler sabırsız. Sabırsızlıkla söylenmiş şiirler birbirinin kopyası gibi.

Şairi daha çok hüzün mü besler, coşku mu?

-Şiirin hazinesi hüzündür. Hüzün ontolojik bir durumdur şair için. Özellikle bizim coğrafyamızın en önemli besin kaynağıdır hüzün. Hep ölen ve acı çeken bir coğrafya. Terörden, trafik kazasından, grizu faciasından, kan davasından, aile içi geçimsizlikten, yan baktın keyfiyetinden, sınır ihlali saçmalığından… Hep biz ölüyoruz. Dolayısıyla coşkun zamanlarımızın sayısı çok az. Kaç savaştan galip çıktık, her istediğimizi elde ettik mi, takımımız hep galip mi geliyor? Âşık olunca şiir yazarız daha çok. Ama bu şiirler de ayrılık ve ölüm korkusuyla hüzne teslim olur çoğunda. Şiirin kaderidir hüzün.

Hilmi Yavuz, Nazım Hikmet için kaleme aldığı şiirine şu dizelerle başlar:

“Hüzün ki en çok yakışandır bize

Belki de en çok anladığımız…”

Şiirin yaşanılan toprakla bağı nasıl olmalıdır?

-“Coğrafya kaderdir” ve şiir de yazıldığı coğrafyanın kaderini yansıtır. Anadolu’da yaşayıp Kanada duyarlılığı ile şiir yazamazsınız. Ya da tam tersi. Şiirin coğrafya ile olan doğrudan ilişkisi üstlendiği tarihi ve kültürel mirasla ilgilidir. Bu şekilde yazanlar ya da en azından yazmayı deneyenler olmuştur ama ortaya çıkan ürünler dönemlerinde kalmış, deneysel çalışmalar çöplüğüne atılmıştır.

Şiirin yaşanılan toprakla bağı tıpkı Karacaoğlan’da olduğu gibi, Yunus Emre’de olduğu gibi ve hatta Aşık Veysel’de olduğu gibi güçlü ve kadime dayalı olmalıdır.

Döneme göre şairin dili değişir mi, evrilir mi? Örneğin ilk şiirlerinizle şimdikiler arasında fark oluyor mu?

-İnsan için değişim kaçınılmazdır. Şairin dili de değişir. Olgunlaşır. Ömür boyu aynı kelimeler, aynı kalıplarla şiir yazamazsınız. Benim şiirlerimde de bu değişimin izleri görülmektedir. Fakat bir şey daha var; her şairin bir dünyası vardır. Özel mecazları ve imgeleri vardır. Bunlar değişmez kalıp olmamakla birlikte belirleyicidir. İster istemez bir çerçeve belirler metinde. Her şiir ayrı bir eserdir. Şair yeni bir şiir yazmaya oturduğunda yeni mecazlarla bunu yapmalıdır. Tekrarlar geçmişe doğru götürür ve bir süre sonra eskimeye başlar.

Şiirini kaybeden milletleri neler bekler size göre?

-Bu soruyu “Dilini kaybeden milletleri neler bekler” şekline evirebiliriz. Çünkü şiir, dil demektir. Bir ülkenin dilinin ifade bulduğu en üst anlatım biçimidir. Bir milleti işgal etmek isterseniz önce dilinden başlayacaksınız. Toplum ‘lal’ olduktan sonra diğer bütün kaleleri zapt etmek kolaylaşacaktır. Neden? Çünkü derdini anlatamaz, kendini tarif edemez hale gelecektir. İşte bu operasyonun ilk olarak şiiri tesir altına alacaktır.

Günlük konuşma dili 80 kelimeye düşmüş bir toplumuz. Bu çok trajik bir durumdur. “Bundan daha kötüsü olabilir mi?” diye sorulabilir. Afrika’nın tamamına baktığımızda “evet, olabilir” diyebiliriz. Sadece vahşi sömürge ve kapitalizm ile yapılmıyor bugünkü dil işgali, teknoloji ve dijital medya daha büyük bir cephe açtı. O yüzden ilk görevimiz/işimiz dili korumak ve bu konuda politikalar üretmektir.

Hayat şiiriyetini kaybederse şair ne yapar?

-Şair mağarasına çekilir. Nitekim edebiyat yolculuğuna şiirle başlamış pek çok dostumuz, ustamız bugün kelimelerle olan bağını koparmış, şiirden uzaklaşmış ve toplumu şiir/öksüz bırakmıştır. Bu şairlerimizi “Benim Kayıp Şairlerim” kitabımda anlatıyorum. Yıl başına doğru okurlarıyla buluşacak nasipse…

Şiirin insan üzerindeki etkisi nasıl oluşuyor?

-Güzel bakan, güzel görür. Bakışlarımızla ilgili sorunlarımız var. Şiir sevgisi fıtridir. Herkeste aynı şekilde tevarüs etmez. Fakat güzel konuşan toplumlar şiire daha yakın ve yatkındır. Bunun tecrübe edileceği yer bazen aile olur ancak daha çok okullardır. Evinde masal anlatılmayan, Battalname, Gazavatname okunmayan, türkü dinlenmeyen bir çocuğun şiirle tanışması çok güçtür. Okulda da bu doğrultuda bir çaba yok ise şiir okuru marjinal bir grup olarak varlığını sürdürür. Bence iyi şiiri keşfeden iyi bir okur yeryüzünde bulabileceği en kıymetli hazineyi bulmuş demektir.

Şair tercihlerimizi neler belirliyor?

-Eskiden bir edebiyat dünyası vardı. Bu dünyanın yazar ve şairleri ilgi ile takip edilirdi. Şimdi bu işler piyasaya dönüştüğü için farklı ölçülerden söz edebiliriz. Şair ve şiir tercihlerimizi de maalesef artık bu ölçüler belirliyor. Şarkı sözlerinin, sakız kağıtlarında yazılan manilerin şiir olarak kabul edildiği günümüzde şiir ve şairden yana doğru bir tercih yapabildiğimizi söylemek çok zor. Ama iyimser olarak diyebilirim ki, şair tercihlerimizi daha çok okuldaki hocalarımız ve takip ettiğimiz edebiyat dergileri belirliyor.

İdeolojisi şairin şiirini nasıl etkiliyor?

-Herkes kendi türküsünü söyler. Ben şiirde -izm’lere karşı oldum hep. İyi şiir iyi şiirdir. İmzasına bakılmamalı. İçindeki küfür, düşmanlık olmayan ve sadece söz sanatı ile söylenmiş yeni şiirler her zaman dikkatimi çekmiştir. İyi bir şair, ideolojisini dürüstçe ve sanatkarane biçimde metnine yansıtıyorsa başımız üstüne olmalıdır. Çünkü şiir eğer sosyolojik bir değere tekabül ediyorsa bu metinden de çıkaracağımız çok şey olabilir. Özetle, yine, bana göre iyi şiir iyi şiirdir; kim yazarsa yazsın…

Türk şiirinin muhtevası daha çok nerede yoğunlaşıyor?

-Şiirimizde ağırlık olarak aşk teması işlenir. İkinci sırada vatan-millet tasavvuru yer alır, üçüncü sırada ise dini hassasiyetler dikkat çeker. İdeolojik, sert, materyalist şiirler olmakla birlikte ağırlıklı olarak aşk ve aşk kavramı etrafında dönen duygular şiirimizin çatısını oluşturmaktadır.

Şiirin medeniyetle ilişkisi konusunda neler söylersiniz?

-Şiiri sosyolojik bir tahlile tabi tuttuğunuzda yazıldığı dönemin aynası olduğunu görebilirsiniz. Eski Türk metinlerinden itibaren günümüze kadar her şair mutlaka kendi çağına ilişkin tespit ve duygularını dile getirdiği şiirler yazmıştır. Dolayısıyla şiir, sözün gücüyle bir medeniyet taşıyıcısıdır diyebiliriz.

Kültür hayatımızda şiirin yeri olması gerektiği yerde mi?

-Kültür hayatımızda sadece şiir değil hiçbir disiplin olması gerektiği yerde değil maalesef. 12 milyonluk ülkede de kitaplar en fazla 3 bin basılıyordu, 85 milyonu bulduğumuz günümüzde de aynı rakamlarda basılıyor. Eskiden bu kitaplar basılıyor ve okunuyordu, şimdi ise birçoğu alınıyor ve kitaplık süsü olarak kullanılıyor. Nitelik açısından da nicelik açısından ölçülebilir bir gerileme söz konusu. Şiiri şairlerin kendisi yaşatıyor ve bir de büyük bir sadakatle ve inatla yayınlarını sürdüren dergiler. Bir şair olarak bu durumdan mustarip olduğumu söylemeliyim, acı verici bir durum. Ama dediğim gibi ülkemizin kaderi başından beri böyle… Hamileri olan, bir kanona veya cemaate dahil olan yazar, çizer, şair takımını dışarıda tutarsak bağımsız ve gerçekten işi sadece şiir yazmak olan dostlarımız için durum böyle…

Gazete Kültür Sanat Sayfaları şiire gereken önemi veriyor mu?

-Ben kültür-sanat gazetecisi olarak mesleğe başladım. Çalıştığım gazetelerde hemen bir kültür sayfası ihdas etme mücadelesine girişiyordum. Hatta bir gazetede hafta sonları sadece ürün yayınlanan bir edebiyat sayfası da hazırladım. Kitabın, derginin, sanatın değer gördüğü yıllardı. Hiçbir şey bu kadar ayağa düşmemişti. İlk feda edilen sayfalardan olmasına rağmen meslek hayatım boyunca bu konuya çok önem verdim. Fakat günümüzde gazetelerin böyle bir hassasiyeti olmadığını hep birlikte müşahede ediyoruz. Kendilerince geçerli sebepleri olabilir ancak siz toplum hayatında kültürü, sanatı, edebiyatı çıkarırsanız bu disiplinler kendi kendilerini var edemezler. Başından beri şikâyet ettiğimiz şeylerin sonuçlarını kendi ellerimizle inşa etmiş oluruz, öyle de yapıyoruz.

Aruz ve hece meselesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

-İkisi de başımızın tacıdır. İkisi de şiirimizin en önemli ve vazgeçilmez kalıplarıdır. Aruz modern şiirde çok karşılığı olmayan kadim bir zenginliktir. Çok fazla kullanılmamaktadır. Buna rağmen hece şiiri yaşamaktadır ve yeni söyleyişlerle zenginleşerek gücünü korumaktadır.

Aşk şiirin nesi olur size göre?

-Aşk şiirin özüdür. “Aşk gelicek cümle eksikler biter” diyen Yunus, kendi şiiri başta olmak üzere bütün şairlerin itici gücü olarak aşkı terennüm eder. “Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib” diyen şair de, “Mutlaka bir aşk vardır herkesin hayatında” diyen şair de, “Aklıma bile gelmiyorsun artık o kadar kalbimdesin ki” diyen şair de… Sadece ama sadece aşka yaslanmaktadır.

Son olarak şiir yolcularına ne gibi önerileriniz olur?

-Şiir nazlı bir sanattır. İlgi bekler. İyi okuma ve anlaşılma bekler. İyi şiir okuru, okuduğu iyi metinlerinden izinden yeni izler keşfetmeli. İyi şairler iyi şiirler söylemeyi sürdürmeli. Çünkü kelimeleri ancak yine şairin kendisine emanet edebiliriz. İyi şiirin kokusunu alan genç şairler yetkinleşmek için sabırlı olmalı. Hemen kitap yayınlama derdine düşmemeli. Dergi okumalı, iyi şairleri okumalı. Söz dağarcıklarını, imge dünyalarını zenginleştirmek için çaba göstermeli. Sözün hayatımızdan çekildiği günümüzde bu atalete teslim olmamalı.

Kutu içinde

ÖZCAN ÜNLÜ KÜMDİR?

Ordu’da doğar. İlk ve ortaokulu Ordu’da tamamlar, lise eğitimini ise İstanbul’da Anadolu Denizcilik Meslek Lisesinden tamamlar. Daha sonra müzik ve işletme eğitimi alır. 1986’da Dergâh Yayınlarında editör olarak çalışmaya başlar; aynı yayınevi bünyesindeki İstanbul Postası gazetesinde sayfa sekreterliği ve editörlük yapar. Kardelen, Ay Vakti, Kültür Dünyası, Beyaz Sanat, Dergâh vb. dergilerin kurucu ekibinde yer alır. İlk şiirleri ve hikâyeleri 1985 yılında Mavera dergisinde yayımlanır. 1993’te Türkiye gazetesinde yazmaya başlar, bu gazetede kültür sanat muhabirliği, editörlük ve köşe yazarlığı yapar. TGRT’de ‘Yansımalar’ programını hazırlar. Hayat Yayınları, Ders Kitapları, Parıltı, Beyaz Balina, Güçlü vb. yayınevlerinde danışmanlık ve editörlük yapar. 2008- 2010 yılları arasında Tercüman- Bugün Gazetesi’nde Yazı İşleri Müdürlüğü, 2010-2013 yılları arasında da Yeni Şafak gazetesinde Yazı İşleri Müdürlüğü, Yayın Koordinatörlüğü ve köşe yazarlığı yapar. Bu süre içinde TV NET televizyonunda ‘Halkın Seçimi’ ve ‘Tutanak’ programlarını hazırlayıp sunar. 2013’te İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde metin yazarları koordinatörü olarak göreve başlar. Aynı yıl TRT TÜRK kanalının yayın yönetmeni olur. TRT TÜRK’te 165 bölüm yayınlanan “11 Kahvesi” isimli haftalık programın yapımcı ve sunuculuğunu üstlenir. TRT BELGESEL’de 13 bölüm olarak yayınlanan “Herkes Okur” programının sunuculuğunu ve danışmanlığını yapar. 2015’ten bu yana Türk şiirinin yaşayan ustalarını ağırladığı “Şiirin Atlıları” programı Türkiye’nin birçok ilinde izleyici karşısına çıkar. Ahmet Kabaklı, Necip Fazıl Kısakürek, Cemil Meriç gibi fikir zirvelerinin kurmuş olduğu Türk Edebiyatı Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyeliği ve vakıf müdürlüğünü yapmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ‘Yazarlar Okullarda Projesi’ kapsamında Türkiye’nin birçok ilinde öğrencilerle buluşur; onlarla şiir, edebiyat ve hayat üzerine söyleşiler yapar.

Özcan Ünlü’nün yazı ve şiirleri Mavera, Türk Edebiyatı, Yedi İklim, Hece, Bir Nokta, Bizim Külliye, Kültür Dünyası, Ay Vakti, Kardelen, Yitik Düşler, Kum Yazıları, Kalem ve Onur, Eğitim ve Bilim, Lamure, Kişisel Gelişim, Yesevi, Sarmaşık, Cemre, Endülüs, Dil ve Edebiyat, Karabatak vb. dergilerde yayınlanmıştır.

11.10.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/sair-ozcan-unlu-siir-aska-yaslanir/795908

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir