SEVDA DİVÂNESİ

UĞUR CANBOLAT

UPUZUN saçları vardı.

Bembeyazdı.

Sakalları da saçlarına ahenkle eşlik ederdi.

Temiz yüzlüydü. Güleçti.

Güldüğünde çehresi hârelenir ve muhteşem bir bütünlük içinde bakışı içinize akardı.

Birden kırk yıllık dost oluverirdiniz.

Kendinizi yanında güvende hisseder en minik bir tereddüt yaşamadan neyiniz varsa hepsini emanet edesiniz gelirdi.

Bu sizin fethedildiğiniz anlamını taşırdı.

Ayrınız gayrınız kalmamış olur, tam bir bütünleşme hissiyle dolar, tekliğinizi derinden derine yaşardınız.

ADINI kimse bilmezdi.

İsmini ardında bırakalı nice zaman olmuştu.

Sanı ise “Sevda divânesi” idi.

Ancak neden bu şekilde kendisine seslenildiğini bilen bulunmuyordu.

Zira hiç şahsından bahsetmezdi. Başkaca gündemleri olurdu. Onun yanında mevzu sıkıntısı çekilmezdi.

Mesela ormandan söz açılsa size saatlerce hiç sıkılmanıza müsaade etmenden bundan bahsedebilir bilmediğiniz nice şeyler duyup öğrenirdiniz.

Örneğin konu bir ağaca gelse anayurtlarından başlar, ömürlerine, meyvelerine ve sonrasında kuruduklarında nerelerde hangi amaçlar için kullanıldığını büyük bir iştah ve zevkle aktarırdı.

Canlılar dünyası için de geçerliydi bu bilgeliği.

Denizlerin diplerine sizleri dakikalarca tüpsüz daldırır nice inci mercanla eliniz dolmuş halde geri getirirdi.

Ben en çok gökyüzüyle, sema ile alakalı anlattıklarıyla ilgilenirdim.

Bir de toprakla ilgili anlatımları ve göndermeleri çok hoşuma giderdi.

NEREDE yatıp kalkardı, bir evi, yuvası var mıydı bilmiyorum.

Ama bende uyandırdığı intiba mücerret yani bekâr olduğuna ilişkindi.

Uğrak yerleri olurdu ama sabit takıldığı bir yer yoktu. Konup göçenlerdendi.

Ne vakit çok göresim gelse ilk tanıştığım o tenha duvar dibi çay ocağına gider elimin altındaki kitabı açar, çayla cigarayı katık edip beklemeye koyulurdum.

Uzunca beklediğim ya da umudu kesip kalkıp gittiğim hiç olmamıştı.

Sanki bir tevafuk olmuşçasına elinde yeni yıkanmış üzüm ve pötibör bisküvisi olduğu halde ortaya çıkar ve “Ooo imanım buradasın demek” diyerek hemen tabureye çöker muhabbeti harlardı.

YİNE öyle olmuştu.

Yılgınlığı bol bir bunalım hâlindeydim.

Duvar dibine çökmüş önümde sekip duran ve attığım buğdayları kapmakla meşgul olan serçelerle muhabbetin demini tutmak üzereydim ki sökün etti.

Yine aynı cümle ile selamlamıştı. “Ooo imanım buradasın demek…”

Önümüzde serçelerin cümbüşü varken mevzu başka olamazdı elbette.

O gün köy çocuğu olmama rağmen serçelerle ilgili hiç bilmediğim şeyler öğrendim.

Sonuna kadar âdete nefes almamacasına büyük bir zevkle dinlemiştim.

Söz sonlanırken “Fırsat bu fırsat oğlum Canbolat kaçırma” dedim ve kendimi cesaretlendirerek yıllardır bağrımda sakladığım soruyu “Baba sana neden sevda divânesi diyorlar”  diye soruverdim.

Kısa bir tereddütten sonra anlatmaya karar verip döküldü.

DİVÂNE KUŞU ile kendini özdeşleştirmişti.

“Onlar sevdikleri öldüğünde bu dünyada yaşamayı zül kabul edip taş yutarak sevdiklerinin yanına gidiyorlar” dedi. Biraz nefes aldıktan sonra “Bir farkla ki, onlar ölebiliyorlar sevdaları uğruna ama ben ölemedim” diyerek hayıflandı.

“Aman efendim” diyerek atıldım ama kederini izale edemedim.

“Onlar kadar sâdık olamadım demek ki… Namımız sevda divânesi ama kendimiz öyle olamadık ancak ümitsiz değilim” dedi.

Albatros olarak bilinen divâne kuşunu anlattı uzun uzun.

Dişisi öldüğünde taş yiyerek yaşamına son veren kuşmuş. Aşkından divâneye döndüğü için bu isimle anılırmış. Süt gibi bembeyaz bir vücudu varmış. Akıl ve ilim olarak remzedilen suyun üzerinde uyurmuş. Av alanı açık denizlermiş. Ki gönlü temsil edermiş. Saygıları öndeymiş. Centilmenlikleri ise dillere destan bir şöhrete sahipmiş. Hayatlarını sevgi ile yoğurur ve bunu göstermekten bir an bile geri durmaz hep sevdalaşırlarmış.

Sevgileri kadar kahırları da sahiciymiş.

Bunları anlattıktan sonra son cümle olarak şunu söylemişti.

“Ya sevdam yalan ya kahrım.”

Yine “Aman Pîrim, ne ettin sen şimdi” dediysem de fayda vermedi.

“Sevdam sahih olsaydı kederim de sahih olurdu ve ben onsuz yaşama bahtsızlığına uğramazdım” diyerek kalktı ve gözden uzaklaşıp gitti.

Sırrı fâş olduğu için bir daha ne gördüm ne de kendisinden haber alabildim.

Sevda divânelerine muhabbetler olsun.

Ya selâm!

18.03.2023

https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/sevda-divanesi/745385

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir