ZANLARIMIZIN ZİNDANINDA YAŞIYORUZ

UĞUR CANBOLAT

GÖNÜLLÜ bir mahkûmiyet bu.

Çoğumuz zanlarımızın zindanında kıvranarak yaşıyoruz.

İşin tuhaf tarafı şu ki, bundan şikâyetimiz yok.

Oysa hayatı mihverinden oynatıp kaydıran bir mesele bu.

Mutlu görünüyor olsak bile zanların zindanında yaşarken bu gerçekte nasıl mümkün olabilir?

YAKÎNİN zıddı bir durum.

Kuşkularla belenip içten içe ruhumuzda taşıdığımız bir yangın.

Kesinleşmemiş, veriye dayanmayan, ispatlanmamış kanaatlerimizi algı dünyamıza ‘gerçeğinde gerçeği’ gibi kaydetmek nasıl bir ruh hâlidir dersiniz?

Nasıl bir göz boyama durumu?

Kendi kendini zehirlemenin bir başka şekli değil mi?

İYİ olduğuna ilişkin en küçük bir emare yok.

Hayır içinde bulunduğuna dair en küçük bir işaret mevcut değil.

İlmine, irfanına, kemalâtına yönelik minik bir ışık görünmüyor.

Fakat bizim hüsnü zannımız var.

Kesinlikle yüceler yücesidir.

Muhakkak bilgeler bilgesidir.

Tartışmasız sırlar dünyasının serdarıdır.

Ve daha neler, neler…

Sevgi ve övme konusunda sınır tanımıyoruz.

Biz seviyorsak başka çaresi yoktur.

Velidir, kutuptur, gavstır, kurtarıcıdır, beklenendir.

Zanların zindanında mahkûmiyet kolay bir iş değildir.

Aşırı duygulara sahip olmayı gerektirir.

KÖTÜ olduğuna ilişkin en küçük bir emare yok.

Şer içinde bulunduğuna dair en küçük bir işaret mevcut değil.

Cehaletine, irfansız oluşuna, olgunlaşmamışlığına yönelik minik bir ışık görünmüyor.

Fakat bizim sûi zannımız var.

Kesinlikle kötülerin en kötüsüdür.

Muhakkak cahilin cahilidir.

Tartışmasız karanlıklar dünyasının kralıdır.

Ve daha neler, neler…

Nefret ve yerme konusunda sınır tanımıyoruz.

Biz sevmiyorsak başka çaresi yoktur.

İblistir, şeytandır, zındıktır, münkirdir, bozguncudur.

Zanların zindanında mahkûmiyet kolay bir iş değildir.

Aşırı duygulara sahip olmayı gerektirir.

İYİ ve kötü zan konusunda dengede olamama hâli sadece başkaları için geçerli değildir.

Kendimiz için de söz konusudur.

İlla da zannettiğimiz gibi olmayabiliriz.

İyiyim / hayır o kadar da iyi değilsin.

Kötüyüm / hayır bütünüyle kötü değilsin

Doğruyum / hayır her daim iyi de değilsin kötü de…

Yanlışım / evet yanlışlarında var ama hep yanlış değilsin.

Güçlüyüm / kimi yerde öylesin kimi durumlarda değilsin.

Zekiyim / pek çok hususta zekisin ama hayatın tüm olayları için geçerli değil.

Akıllıyım  / böyle davrandığın olaylar da var tam tersi de vaki.

İyi bir kulum / bazı iyilikler senden zuhur ediyor ama kötülüklerini unutma. 

Cömerdim / istediğin yerlerde öylesin istemediğin yerlerde cimrinin ileri gidenisin.

Herkes hakkında iyi düşünürüm / hakkında iyi düşünmesini istediklerine karşı evet, öylesin.

Beceriksizim / bu doğru değil, başardıkların da var.

Değersizim / bu mümkün değil. Hakk Teala değer verip yaratmadı mı?

Çok değerliyim / abartma istersen. Herkes senin kadar değerli.

Âlimim / Ârifim / Dervişim / Âşığım /

İşte burada da çuvalladın.

Âlim olan bunu söyler mi hiç?

Ârif olanın bunu dillendirdiği nerede görülmüş?

Dervişlik yokluk elbisesi giymek değil mi varlıktan soyunup?

Âşık sırrı ifşa eder mi be hey gafil? Sevdanın sırınan olduğunu söyleyen olmadı mı sana?

ZANLARIN zindanında yaşamak kolay değildir.

Ama yine de yaşıyoruz ve buradan çıkmak için hiç gayret göstermiyoruz.

Kendimizi hipnoz ediyoruz.

İnandırıyoruz.

Şartlıyoruz. 

Kayıtlıyoruz.

Çerçeveliyoruz.

Donduruyoruz.

BİR şeyin niteliği hususunda mümkün durumlardan birinin daha ağır basmasıyla oluşturduğumuz sübjektif görüşlerimizi hakikatin kendisi olarak görmek yanıltıcı.

Yeniliklere açık olmadığımız sürece bu zindanda yaşamaya devam edeceğiz.

Acı çekerek.

Kimseye güvenemeden.

Her an istim üstünde.

Birilerini melek birilerini şeytan görerek.

Oysa insan karma bir yapıya sahip.

Melekî yapımız olduğu gibi şeytanî eğilimlerimizde mevcut.

Ve bu durum zamana, zemine, durumlara göre değişkenlik gösterebiliyor.

Bize düşen gönül uyanıklığıdır.

Zihnî zindeliktir.

Kendimizi hislerimize bütünüyle kapatmamaktır.

Gerçeği sürekli aramaktır.

ZANLARIMIZLA yüzleşmeliyiz.

Vehimlerimizi ölçüp biçmeli doğrunun arayıcısı olmalıyız.

Kimseyi ne töhmet altında bırakmalı ne de gereğinden fazla övüp ululayarak ayaklarını yerden kesmemeliyiz.

Aynı şey kendimiz içinde geçerli.

Sû-i zanda kalan sürekli zanları ile davranır.

Haramla beslenir.

Hüsnü zanda ileri gidenler de bilmeden bazı itikadî vartalara düşebilir. Cenab-ı Hakk için söylenmesi gerekenleri yaratılmışlar için söyleyebilir.

Ne yapıp etmeli zannın hangi zindanında isek tespit edip buradan çıkmalıyız.

Başaranlardan oluruz inşallah.

Ya Selam!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir