SEN YANMAYI anlat demişti. Yanmayı bilmeyen hayatı bilemez. Hayatı bilmeyen yaşamış sayılmaz.
Neden böyle bir emir verdi bilmiyorum. Ramazan yaklaşıyordu. Yüreklerimizdeki heyecan dozu sürekli artıyordu. Yaklaştıkça bu coşku kendini daha fazla hissettiriyordu. Böyle bir demde olmuştu ziyaretim.
Selam verip girdim. Mukabele eder etmez ‘Sen yanmayı anlat’ demesi manidar olmuştu.
Hem bu nasıl bir yanma? Neyin yanması? Kim kime yanacak? Aklımda sıralanmış sorular vardı.
Oturdum yanına bekledim. Elini dizime koydu ve nazarım yanmayana Ramazan nasip değil dedi.
Mesele anlaşılmıştı. Mübarek aya hazırlık sadece market alış verişi ile olmuyormuş demek ki…
Devam etti anlatmaya, bir kelimesini bile kaçırmamaya çalıştım.
Hasret çekmeyene yârin gökçek yüzü helal olur mu? Firkatin narında yanmayana vuslat nasip mi?
Ramazan nazenin bir gelin gibidir. Peçesini kaldırmak yanmışlara ihsan edilir.
Ramad, yanmaktır dedi devamında. Kavrulmaktır. Ateşin ve güneşlin yakıcılığını düşün. Ramazan bizi kendi gerçeğimizle ancak yandığımız vakit buluşturacak. Kavrulduğumuzda dinecek özlemimiz.
Ya bayram dedim. Sen önce yanmayı anlat. Bayram kendi hakikatimize arif olmakla olur.
O sonradır.
Sözünü dinledim. Dün anlattım ama anlatabildim mi bilmiyorum.
Ne diyeceğini bende merak ediyorum.
06.05.2019